Esas No: 2021/17101
Karar No: 2022/6422
Karar Tarihi: 29.06.2022
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2021/17101 Esas 2022/6422 Karar Sayılı İlamı
8. Hukuk Dairesi 2021/17101 E. , 2022/6422 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Kadastro Tespitine İtiraz
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, birleşen dosya davacıları ... ve müştereklerinin davalarının kısmen kabul kısmen reddine; davacılar ... ve müşterekleri ile ... ‘ın davalarının kısmen kabulüne; Müdahil ...’in talebinin kadastro tespit sonrası nedene dayandığı gerekçesiyle reddine; bu hususta genel mahkemede dava açmakta muhtariyetlerine karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi davalılar ... ve müşterekleri vekili tarafından; duruşma istemi olmaksızın incelenmesi ise davalı Hazine vekili ve müdahil ... mirasçıları vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 17.11.2020 günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden Hazine vekili Avukat ... ve ... vs. vekili Avukat ... ile aleyhine temyizi istenilen ... vs. vekili Avukat ... ile .... geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosyada bir takım eksiklikler bulunması nedeniyle mahkemesine iade edilmiş, eksiklikler ikmal edilip dosya tekrardan temyiz incelemesi için gönderilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Mahkemece verilen önceki tarihli hüküm bozulmuş olup bozma ilamında özetle “Davacı tarafın Diyarbakır Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 28.11.1938 tarih ve Diyarbakır ... Mahkemesi’nin 1967/11-3 sayılı 16.10.1972 tarihli ilamına ve Diyarbakır Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.11.1938 tarihli ve 1937/68-1938/863 Karar sayılı tescil ilamına ve bu ilam sonucu oluşan 22.11.1966 tarihli ve 60 sayılı tapu kaydına dayandığı, Kadastro Mahkemesine aktarılan davada mahkemece davacı tarafın davasının kabulüne ilişkin 24.03.1976 tarihli ve 1976/13 Esas,1976/16 Karar sayılı kararın Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 1976/9456 Esas, 1976/9378 Kararı ile bozulduğu ve bozma ilamında mahkemenin yapacağı uygulamanın da gösterildiği, bu bozma ilamına uyulduğu,bozmaya uyulduğuna göre gereklerinin tam olarak yerine getirilmesi gerektiği, Diğer taraftan Diyarbakır ... Mahkemesinin 1967/11 Esas, 1972/3 Karar sayılı ilamında davacı tarafın dayandığı 28.11.1938 günlü tescil ilamının uygulandığı, ilamın kapsamının 04.02.1972 günlü haritada gösterildiği, hükmüne uyulan 07.10.1976 tarihli ve 1976/9456 Esas, 1976/9378 Karar sayılı 1.Hukuk Dairesinin bozma ilamında tescil ilamı ile oluşan tapu kaydının kapsamının yüzölçümüne göre belirlenmesi gereğine işaret edildiği,bu nedenle bozma ilamına yanlış anlam yüklenerek tapu kaydının ve dayanağı mahkeme ilamının yeniden uygulaması yapılıp değişmez sınırlı kabul edilmesinin bozma kararı taraflar yararına usuli kazanılmış hak meydana getirdiğinden mümkün olmadığı,öte yandan dayanılan tapu kaydının kadastro tespitleri sırasında 411 ila 419 parsellere revizyon gördüğü de dikkate alınarak,tapu kaydının uygulanmasında bu parsellerinde dikkate alınması ve Yargıtay 1.Hukuk Dairesi bozma ilamında öngörülen biçimde ve kesinleşen yönlerde göz önüne alınmak suretiyle davacı tarafın dayandığı tapu kaydına yüzölçümüne göre kapsam belirlenmesi, yüzölçümü kapsamında kalan taşınmazların davacı taraf adına; geriye kalan taşınmazların ise 4753 sayılı Kanun'a göre Hazinenin temliki ile oluşan davalı taraf adına olan tapu kayıtları ve haritaları uygulanmak suretiyle Hazinenin temlik ettiği davalı taraf adına; davalı tarafın dayandığı tapu kayıtlarının kapsamı dışında kalan taşınmazların ise nitelikleri belirlenerek, mezarlık ise köy tüzelkişiliği adına; mera niteliğinde ise mera olarak sınırlandırılmasına; aksi halde ise 3402 sayılı Kanun’un 18. maddesi uyarınca Hazine adına tesciline karar verilmesi” gereğine işaret edilerek bozulmuştur. Bozma ilamından sonra; itirazları kadastro Komisyonunca reddedilen davacılar ... ve müşterekleri tarafından; iş bu aktarılan dosya davacılarının dayandığı 1938 tarihli tescil ilamı sonucu olan 22.11.1966 tarih 60 sıra nolu tapusu ve tedavülleri nedeniyle ... ve müşterekleri adına tespit edilen 417-418 ve 419 parsel sayılı taşınmaz hakkında vergi kaydına ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak askı ilan süresi içerisinde açılan tespite itiraz davası eldeki dava ile birleştirilmiştir. Yargılama sırasında ..., aktarılan dosyada dava konusu olan çekişmeli 300-310-333-334-352-353 ve 375 parsel sayılı taşınmazları ... tevzi tapu maliki olan ve adına tevzi tapusu oluşturulan ...’dan haricen 23.8.1974 tarihli senet ile satın aldıkları iddiasıyla davaya katılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; birleşen dosya davacıları ... ve müştereklerinin davalarının kısmen kabul kısmen reddine; davacılar ... ve müşterekleri ile ... ‘ın davalarının kısmen kabulüne; Müdahil ...’in talebinin kadastro tespit sonrası nedene dayandığı gerekçesiyle reddine;bu hususta genel mahkemede dava açmakta muhtariyetlerine; çekişmeli taşınmazların ve taşınmaz bölümlerinin hükümde gösterilen gerçek ve tüzel kişiler adına gösterilen şekilde tescillerine karar verilmiş, hüküm,davalılar ... ve müşterekleri vekili, davalı Hazine ve müdahil ... mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece; davacıların dayandıkları ve tescil ilamı ile oluşan tapu kaydının miktarının 2.000.000,00 (iki bin dönüm) metrekare olduğu ve sınırlarının gayri sabit ve genişletilmeye elverişli olup miktarı ile geçerli olduğu; dosyada 21.05.2003 tarihinde yapılan keşif ve keşifte yapılan tapu ve vergi uygulaması keşif sonucu kadastro mühendisi Deniz Dönmez, Kadastro Teknisyeni Ömer Yavuz Yetiş tarafından düzenlenen 07.07.2003 tarihli rapor içeriği bir kül halinde değerlendirildiğinde; davaya konu 418 ve 419 parsel sayılı taşınmazların davacı ... ve müşterekleri adına bulunan 1937 tahrir 5 nolu vergi kaydının kapsamında kaldığı ve adı geçen bu şahısların 20 yılı aşkın bir süreden beri bu iki parselin maliki sıfatıyla zilyedi oldukları, bu nedenle bu kaydın kapsamında kalan yerlerin adı geçen bu davacılar adına tescili gerekeceği, ayrıca lehlerine 3402 sayılı Kadastro Kanun'un 14. maddesinde yazılı koşulların da oluştuğu, bu sebeple zilyetlikten mülk edinmelerinin mümkün olduğunun sabit olup vergi kaydı miktarı olan 183.800,00 m2’lik yer ile zilyetlikten 297.982,00 m2'lik yer vermek gerektiği; yine davacı ... ve müşterekleri adına bulunan tapu kayıtlarının kapsamları belirlenirken 418 ve 419 parsel nolu taşınmazların alanlarının mahsup edileceği; ayrıca bu davacılar adına bulunan tapu kayıtlarının kapsamı tayin edilirken tapu kaydı içinde kalan mera, demirgirmez, köy mezarı gibi yerler de davacıların tapu kaydına mahsup edileceği; buna göre sayılan bu yerlerin davacıların 2.000.000,00 (iki bin dönüm) ve gayri sabit sınırlar ihtiva eden tapu kaydı miktarından düşüleceği; bu duruma göre bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere davacılara 1.005,00 (Bin beş dönüm) metrekarelik yer ve zilyetlikle edinebilecekleri yerlerin verileceği; dönüm fazlası olan yerler ise ifraz ile davalı dolayısıyla Hazine tarafından kendilerine ... tevzii edilen davalı ve müdahil davalılara bırakılacağı gerekçe gösterilmiş ancak; gerekçe ile kısmi olarak örtüşmeyen; dosyada mübrez 07.07.2003 tarihli rapor esas alınarak hüküm kurulmuştur.
1. Hazine ve davalılar ... ve müştereklerinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Eldeki davada; 2003 yılında çekişmeli taşınmazlar başında yapılan keşifte alınan ayrıntılı beyanlar ve keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ile eki krokisi ve Diyarbakır ... Mahkemesinin 1967/11 Esas, 1972/3 Karar sayılı ilamının müstenidi olan ve davacı tarafında dayandığı 28.11.1938 günlü tescil ilamımn kapsamının gösterildiği 04.02.1972 günlü harita ve hükmüne uyulan Yargıtay 7.Hukuk Dairesinin 14.01.1992 tarihli bozma ilamından sonra eldeki dava ile birleştirilen 1988/226 Esas, 1996/14 Karar sayılı dava dosyasında,birleştirme kararından evvel 1992 yılında yapılan keşif ve bu keşif sonucu düzenlenen teknik bilirkişi raporunun hep birlikte değerlendirilmesinde; aktarılan davanın konusu olmamakla birlikte; askı ilan süresi içerisinde dava açılması nedeniyle tutanakları kesinleşmeyen 418 ve 419 parsel sayılı taşınmazların; 1938 tarihli tescil ilamı ile oluşan ... ve ...'ara ait tapunun kapsamı dışında; 417 parsel sayılı taşınmazın ise aynı tapunun kapsamı içinde kaldığı tespit edilmiştir.
Yukarıda da ayrıntısı ile açıklanan bozma ilamında “....öte yandan dayanılan tapu kaydının kadastro tespitleri sırasında 411 ila 419 parsellere revizyon gördüğü de dikkate alınarak, tapu kaydının uygulanmasında bu parsellerinde dikkate alınması ve Yargıtay 1.Hukuk Dairesi bozma ilamında öngörülen biçimde ve kesinleşen yönlerde gözönüne alınmak suretiyle davacı tarafın dayandığı tapu kaydına yüzölçümüne göre kapsam belirlenmesi ...” gereğine işaret edilmiş olup; bunlardan 418 ve 419 parsellerin yukarıda açıklandığı gibi dayanak tapu kaydı kapsamında kalmadığı doğru olarak belirlenmiştir.
O halde mahkemece yapılması gereken iş; hükmüne uyulan Yargıtay 7.Hukuk Dairesinin 14.1.1992 tarihli ve 1990/16408 Esas, 1992/111 Karar sayılı bozma ilamı ve bu bozma ilamının atıf yaptığı Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 7.10.1976 tarihli ve 1. 1976/9456 Esas, 1976/9378 Karar sayılı bozma ilamında belirtildiği gibi 1938 tarihli tescil ilamı sonucu oluşan 22.11.1966 tarih ve 60 sıra nolu tapu kaydına “ doğu-kuzey-güney hudutlan itibariyle ittisali (bağlantısı) kesilmeksizin kapsam tayin edilmesi; bu kapsam tayin edilirken; anılan tapu kaydının kadastro tespitleri sırasında revizyon gördüğü ve 1989 tarihinde kesinleşip tapuya tescil edildiği anlaşılan 411-412-413-414-415-416 ve birleşen dosya davasına konu olup aktarılan davaya ise konu olmayan ve yapılan uygulama ile aynı tapu kaydı kapsamında kaldığı anlaşılan 417 parselin de yüzölçümünün dikkate alınmak suretiyle kesinleşen 411 parselin doğu hududundan başlanarak batıya doğru kapsam tayin edilmesi; uygulama yapılırken, hükme esas alinan krokide siyah/kahverengi olarak gösterilen gösterilen “taşlik alan “vs. gibi kısımların yüzölçümlerinin de tapu kaydımn kapsamı içinde kalacağının düşünülmesi ve tapunun revizyon görüp kesinleştiği parsellerin de birbirleriyle bağlantısını kesmeyecek ve dayanak tapunun da bütünlüğünü bozmayacak tarzda kapsam tayin edilmesi gerekmektedir.
Şayet tapulama tespitlerinin yapıldığı 1978 tarihinde yürürlükte olan mevzuata göre dolu pafta sistemi mevcut olmadığından, tapunun kapsamında kalan bazı bölüm/bölümler hakkında tutanak düzenlenmeyip tespit harici bırakılan yerler var ise kadastro mahkemesinin görevinin hakkında tutanak düzenlenen taşınmazlarla sınırlı olup; tespit dışı bırakılan yerler hakkında kadastro mahkemesinin görevli olmayacaği gözönünde tutularak tapu kayıtlarının kapsadiği tespit dışı alanların krokisinde gösterilmekle yetinilerek, aktarılan davanın konusu olan kadastro parselleri hakkında hüküm kurulması; varsa tespit harici kalan alanlar bakımından ise, tescil tapusuna dayanan Asan ve ...’ların genel mahkemede dava açmakta muhtariyetlerine karar verilmesi gerektiği gözönüne alınmalıdır.
Yine; Hükmüne uyulan bozma ilamında ve bu ilamın bozduğu ... Kadastro Mahkemesi’nin 1978/336 Esas, 1990/16 Karar sayılı yerel mahkeme kararında; aktarılan davanın konusu olarak 288 ila 391 parsel sayılı taşınmazlar zikredilmiş olup bozmada da aktarılan davanın kapsamının belirlenmesine ilişkin bir bozma nedeni gösterilmemiştir. Dolayısıyla artık aktarılan davanın kapsamının bahsi geçen parsellerle sınırlı olduğunun kabulü gerekeceği izahtan varestedir. Bu nedenle eldeki davada sadece aktarılan davanın konusu olan 288 ila 391 parseller ile birleşen davanın konusu olan 417-418 ve 419 parseller hakkında bir hüküm kurulmakla yetinilmesi gerekmektedir. Ne var ki; mahkemece bu husus dikkate alınmaksızın; aktarılan ve birleşen dava dosyalarının konusu olmayan 514,420,414 parseller hakkında da hüküm kurulmuş olası isabetsiz olduğu gibi; çekişmeli 350 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak; hükmün 15. bendinde ... adına tesciline karar verdikten sonra; 17.bentte ise aynı taşınmazın bu kez de ... adına tesciline; yine 300 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak, gerekçeli kararın 10. bendinde davalı ... adına tesciline karar verdikten sonra; 30. bentte ise bu kez de Ayşe ve ... adlarına tesciline karar vererek aynı parseller hakkında çelişkili hüküm kurulması; aktarılan davanın konusu olduğu halde 302-357 ve 358 parseller hakkında olumlu- olumsuz hiç bir hüküm kurulmamış olması da isabetsizdir.
Ayrıca; çekişmeli 291-306-311-292-290-325 parsel sayılı taşınmazlarda yukarıda ayrıntısı ile açıklandığı üzere aktarılan davanın konusu olup bu taşınmazların tespitlerinde herhangi bir kayıt uygulanmaksızın yani belgesiz olarak tespitleri yapılmış olup bu taşınmazlar başında yapılan keşifte alınan beyanlarda ise genel olarak iş bu 290-291-292-306-311 ve 325 parsel sayılı taşınmazlarda Bubo ve ...’m zilyetliklerinin 1961 yılında başladığına ilişkin bir takım beyanlar olduğu halde; kadastro tespit tarihine kadar zilyetlikle edinip koşullarının bu kişiler lehine oluşup oluşmadığının, bu taşınmazların Hazine adına tesciline karar verilmesi gerekip gerekmeyeceğinin, belirtmelik tutanaklarında yazılı hususlar ve varsa belirmelik tutanaklarına esas belgeler( tapu,vergi kaydı vs.) de irdelenmek suretiyle tartışılarak bir sonuca varılması gerektiği halde; mahkemece çekişme konusu bu taşınmazların hangi gerekçe ile Ayşe ve ... mirasçıları adlarına tescil edildiği de anlaşılamamıştır.
Yine; dosya arasına değişik tarihlerde Tapu Müdürlüğünce gönderilen bir kısım müzekkere ve eki yazılar ve tapu kayıtlarının incelenmesinde; davanın devamı sırasında çekişme konusu taşınmazların bir kısmının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 40.maddesi uyarınca itirazlı olarak kayden satıldığı ve hüküm kurulurken bu satışların da dikkate alınması, bu hususta gerektiğinde konusunda uzman bir bilirkişiden gerek ... tevzi tapuları, gerekse tescil tapusu ve gittileri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle hasıl olacak sonuca göre son tapu yahut kaydı pay malikleri adına tesciline karar verilmesi gerekip gerekmeyeceğinin değerlendirilmesi gerektiği halde bu hususun düşünülmemiş olması da doğru olmamıştır.
Kabule göre ise;
a) Dava konusu olmamasına rağmen ve dolayısıyla hakkında hüküm verilmemiş olmasına rağmen; 431-512-510 ve 515 parsel sayılı taşınmazlara ait kadastro tutanak asıllarının Tapu Müdürlüğüne iadesi sağlanarak tapu siciline tescillerinin sağlanması gerektiği halde; dosya arasında tutulması,
b) Mahkemece; çekişmeli 288, 298, 324, 346, 347, 349, 361 ve 370 parsel nolu taşınmazların Mera olduğu kabul edildiği ve mera vasıflı taşınmazların tapuya değil özel siciline tescil edilmesi gerektiği halde; taşınmazlar hakkında mera vasfı ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline şeklinde hüküm kurulmuş olması
c) Aktarılan davanın konusu olan 319 parsel sayılı taşınmaz hakkında hüküm kurulması gerekirken; maddi hata yapılarak eldeki davanın konusu olmadığı halde “399 parsel” yazılmak suretiyle 3402 sayılı Kanun’un 1. maddesine aykırı olacak ve infazda tereddüt uyandıracak şekilde hüküm kurulmuş olması dahi isabetsizdir.
Yukarıda ayrıntısı ile açıklanan tüm bu nedenlerle Hazine ve davalılar ... ve müşterekleri vekilinin temyiz itirazları yerindedir.
2. Müdahil ... mirasçıları vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; adı geçenlerin temyiz istemi çekişmeli 300-310-333-334-352-353 ve 375 parsellere yönelik olup ... 20.03.2003 tarihli dilekçesi ile bu parselleri ... tevzi tapu maliki olan davalı ...’dan haricen 23.08.1974 tarihli senet ile satın aldığı ve o tarihten beri zilyet olduğu iddiasıyla dava açmıştır. Mahkemece, ...’in 03.08.1974 tarihli harici satın sözleşmesine dayanarak davalı ...'ın adına tevzi edilen 310, 333, 334, 352, 353 ve 375 parsel sayılı taşınmazlara yönelik açtığı, davanın kadastro tespitinden sonraki nedene dayandığı gerekçesiyle tespit ve tescil taleplerinin reddine, bu hususta yetkili ve görevli Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu iptali ve tescil davası açmalarına muhtariyetine karar verilmiştir. Oysa ki; çekişmeli taşınmazların kadastro tespit tutanakları 1978 tarihinde düzenlenmiş olup; bu tutanakların malik hanesinin açık bırakılmasına neden olan aktarılan dava ise 1976 yılında açılmıştır. Dolayısıyla müdahil ...’in talebi 1974 tarihli senede dayalı olduğuna göre; talebinin kadastro öncesi nedene dayalı olduğu tartışmasız olup uyuşmazlığın çözümünde kadastro Mahkemesi görevlidir. Hal böyle olunca; talebi hakkında esasa ilişkin olarak olumlu olumsuz bir hüküm kurulması gerekirken, hatalı değerlendirme ile görevsizlik kararı verilmiş olması isabetsiz olup, temyiz itirazları açıklanan bu nedenle yerinde görülmüştür.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalılar ... ve müşterekleri vekili ile davalı Hazine vekilinin; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle ise Müdahil ... mirasçıları vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 2.540,00 TL avukatlık ücretinin davacılardan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davalı Hazine ve davalılara verilmesine, taraflarca HUMK'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay ilamının tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 29.06.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.