Esas No: 2021/2724
Karar No: 2022/6357
Karar Tarihi: 29.06.2022
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2021/2724 Esas 2022/6357 Karar Sayılı İlamı
8. Hukuk Dairesi 2021/2724 E. , 2022/6357 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Vakfın Zarara Uğratıldığı İddiasına Dayalı Alacak
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonucunda Mahkemece verilen davanın kabulüne dair kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava dilekçesinde, Vakfın 20.11.1998-28.12.2005 tarihleri arasında mütevelliliğini yapan davalı ...'nun yapılan denetim sonucu 01.01.2005-09.02.2006 tarihleri arası 72.914,35 TL'lik harcama veya açık yönünden tesvik edici belge sunamadığı iddiası ile fazlaya dair haklar saklı tutularak 5.000,00 TL'nin tahsili istenmiş, bilahare talep miktarı 13.01.2021 tarihinde 72.914,35 TL yükseltilmiştir.
Davanın reddine dair verilen karar, Dairemizin 24.09.2018 tarihli ve 2017/8503 Esas, 2018/16094 Karar sayılı ilamı ile eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak verildiği gerekçesi ile bozulmuş, Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan araştırma ve alınan bilirkişi raporu kapsamında davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, mülhak vakfın mütevelliliğini yapan davalının 01.01.2005-09.02.2006 tarihleri arası vakıf hesaplarında yapılan denetim sonucu tespit edilen açığın tahsili istemine ilişkindir.
1. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve uyulan bozma ilâmında açıklandığı üzere işlem yapılıp sonucu dairesinde hüküm tesis edildiğine göre davalı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
Davacı vekilinin dava değerini 72.914,35 TL üzerinden ıslah etmesi üzerine davalının zamanaşımı def'i buna bağlı olarak da belirsiz alacak davası ile kısmi dava üzerinde durulmalıdır.
Öncelikle belirsiz alacak ve kısmi dava yönünden yapılan değerlendirmede;
Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklının, hukuki ilişki ile asgari bir miktar ya da değer belirterek alacak davası açabilmesi belirsiz alacak davası ile mümkündür.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası; davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceği kabul edilmiş maddenin ikinci fıkrasında davacının iddianın genişletilmesi yasağı olmadan ve karşı tarafın rızasına ve ıslaha da gerek kalmaksızın talep sonucunu artırabileceği kabul edilmiş, maddenin gerekçesinde de bu dava ile ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir. Alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkânlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir. Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır. Taraflar arasında alacak miktarı konusunda uyuşmazlık bulunması ya da tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir.
Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkâna sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağın belirlenmesi objektif olarak mümkün, ancak alacağını kanunun öngördüğü şekilde ispatı (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkarabilir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesinde, kısmi dava alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Bir kimsenin kısmi bir dava açıp açmadığı ancak dava dilekçesinden, davacının talep sonucundan anlaşılır. Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesine gerek yoktur, alacağın yalnız bir kesiminin dava edildiğinin anlaşılması yeterlidir. Özellikle davacının “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak” veya “şimdilik alacağın belirli bir miktarını dava ettiğini” belirterek açtığı davalar kısmi dava niteliğindedir. Kısmi dava açılması halinde davaya konu edilmeyen kısmın ayrı bir davayla talep edilmesi veya aynı davada ıslah yoluyla dava konusuna dahil edilmesi mümkündür. (Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E. 2003/271 K. sayılı kararı; 16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E. 2019/576 K. sayılı kararı; 2019/22-223 E. 2019/491 K. sayılı kararı; Dairemizin 2015/12282 E. 2015/20563 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.)
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; incelemeye konu davanın 6100 sayılı HMK'nin yürülük tarihinden sonra 07.04.2014 tarihinde açıldığı, davanın dayanağı olan Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişi ...'ın 07.10.2013 tarihli raporunda, davalının mütevelli olduğu vakfın 01.01.2005 ila 09.02.2006 dönemi için dökümü yapılan tesvik edici belge ibraz edilmeyen 72.914,35 TL'nin Vakıf tarafından davalıdan tahsil edilip vakfa gelir kaydedilmesinin belirtildiği, dava dilekçesinde de bu rapora atıf yapılarak 72.914,35 TL'nin davalının uhdesinde kaldığı belirtilip fazlaya dair haklar saklı tutularak davalının uhdesinde kalan paradan 5.000,00 TL'nin temerrüt tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsilinin istendiği, yargılama devamında ise alınan bilirkişi raporları üzerine dava dilekçesinde belirtilen 72.914,35 TL üzerinden dava değerinin ıslah edildiği anlaşılmaktadır. Dava bu hali ile yukarıdaki açıklamalarla birlikte değerlendirildiğinde kısmı dava olduğu tartışmasızdır.
Şimdi ıslah ve davalının zamanaşımı def'i üzerinde durmak gerekirse;
Islah, iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı sebebiyle tarafların yapamadıkları ya da düzeltemedikleri usul işlemlerini, tek taraflı bir irade beyanı ile tamamen veya kısmen düzeltmeleridir.
Maddi hukuka dayanan savunma vasıtaları, itirazlar ve def’iler olarak ikiye ayrılmakta olup, itirazlar bir hakkın doğumuna engel olan veya o ... sona erdiren vakalar olup hakim tarafından re’sen gözetilebilmektedir; def’iler ise, davalının borçlu olduğu edimi özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına imkân veren bir hak olup, taraflarca ileri sürülmesi gerekir.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalınmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) yazılı yargılama usulünün uygulandığı davalarda dava dilekçesine karşı cevap süresi iki hafta olup, dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, HMK'nin 127. ve 141. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı def'inde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre kısmi dava olarak açılmış olup davacı vekili 13.01.2021 havale tarihli dilekçesi ile bilirkişi raporu doğrultusunda davasını 72.914,35 TL üzerinden ıslah etmiştir. Islah dilekçesi davalı vekiline 20.01.2021 tarihinde tebliğ edilmiş ve ıslaha karşı davalı vekili tarafından 02.02.2021 tarihli dilekçe ile süresinde zamanaşımı def’i ileri sürülmüştür. Dolayısı ile davaya konu 5.000,00 TL dışında kalan alacak bakımından zamanaşımının kesildiğinden söz edilemeyeceğinden, davacı yanın 13.01.2021 tarihli ıslah dilekçesiyle talepte bulunduğu dava açılmayan miktara yönelik kısım için zamanaşımının işlemeye devam ettiği, bir başka deyişle ıslah tarihi itibari ile 09.02.2006 tarihinden itibaren 10 yıllık (Mülga 818 sayılı BK 125.md; 6098 sayılı TBK 146.md) dava zamanaşımının dolduğu anlaşılmakla 5.000,00 TL dışında kalan miktar yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere davanın kabulü doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte gösterilen nedenlerle davalı vekilinin yazılı temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nin 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 29.06.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.