14. Hukuk Dairesi 2013/10783 E. , 2013/15116 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 29.09.2009 gününde verilen dilekçe ile yaylaya elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 14.03.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ve müdahiller vekilleri tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... ... Mezrası, ... Yaylasından kadim yararlanma haklarının olduğunu, ... Yaylasında herkesin kom denilen yayla evlerinde konaklamakta olduklarını; ... Köyüne kadastro girdiğini, ... Mezrası ... Köyüne bağlı olduğu için köyün kadastro genel sınırları çizilirken ... Köyü Tüzel Kişiliğine ait yayla ve meraların da yasa gereği ... Köyü genel kadastro sınırları içerisine alındığını, 5-10 yıl terör olayları nedeniyle güvenlik güçlerinin köylülerin yaylaya çıkmalarını yasakladığını, güvenlik nedeniyle yaylaya çıkılmadığı yıllarda dahi mezkur taşınmazın ... Köyü Muhtarlığı nezdinde, ... Özel İdare Müdürlüğü kanalı ile ilkbahar aylarında göçebe sürü sahiplerine kiraya verildiğini ileri sürererek, davalı ... Köyü tüzel kişiliğinin mera ve ... Yaylasına vaki elatmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı köy tüzel kişiliği, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Yargılama sırasında Kulundere Köyü davaya müdahil olmuş ve dava konusu yerin köylerine ait mera olduğunu, davanın reddini savunmuştur.
Yine müdahiller ... ve arkadaşları ise dava konusu yer içinde kendilerine babalarından intikal eden tarlaların bulunduğunu, bu yerler ile ilgili istemin reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın kabulü ile, davalı ... Köyü Tüzel Kişiliğinin davacı ... Köyünün kadim merası olan ... Köyü ... mezrası, (doğusu ... (...) mezrası, batısı ... Köyü, kuzeyi ... Köyü, güneyi ... ve ... Köyü ile çevrili) Mera ve ... yaylasına vaki elatmasının önlenmesine karar verilmiştir.
Hükmü davalı ve müdahiller vekilleri temyiz etmişlerdir.
Dava kadimlik iddiasına dayalı meraya elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir.
Mera, bir veya birden fazla köy veya kasaba halkına bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz (4342 sayılı Mera Kanunu m.3,4).
31.05.1965 tarihli ve 4/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile “...tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı” öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meraya elatmanın önlenmesi davası, kadim yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle Hazine tarafından açılabilir. Aynı şekilde, bir yerin mera olduğu iddiasıyla köy veya belediye tüzel kişiliğinin ya da Hazinenin tapu iptali ve sınırlandırma istemiyle dava açmasına olanak vardır.
Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı
tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir.
Mahkemece yapılacak keşifte; tahsise dayanılıyorsa tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Dosya kapsamından, dava konusu taşınmazın bulunduğu köyde kadastro çalışmalarına başlandığı ve dava konusu taşınmaz hakkında kadastro tutanağının düzenlendiği eldeki dava nedeniyle nizalı olarak bırakıldığı anlaşılmaktadır. Davacı dava dilekçesinde çekişmeli bölümün sınırlarını belirterek elatmanın önlenmesini istemiş ise de taşınmazlar parsel numaraları almış olduklarından bu parsel numaraları esas alınarak hüküm kurulması gerekir. Mevki adları belirtilerek kurulan hükmün infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Diğer tarafdan müdahiller dava edilen yer kapsamında kalan ve tespit sırasında 115 ve 116 parsel sayısını alan taşınmazlar üzerinde zilyetliğe dayanarak mülkiyet iddiasında bulunmaktadırlar. Bu husus yeterince incelenmemiştir. O halde taraf delilleri toplanarak yukarıda değinilen ilkeler gözetilerek mahallinde yeniden keşif yapılmalı, davacının, davalının ve müdahillerin hak iddia ettikleri yerler parsel bazında tespit edilmeli fen bilirkişisine keşfi izlemeye elverişli kroki düzenlettirilmeli, parsel numaraları uzerinden infazı kabil bir karar verilmelidir
Eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de davaya usulüne uygun müdahil olan kişilerin gerekçeli karar başlığında gösterilmemesi, ayrıca dava değeri, meranın kullanım bedeli olduğundan tespit edilecek bu değer üzerinden yargılama gideri ve vekalet ücretinin hesaplanması gerekirken, zemin değeri üzerinden hesaplanarak hüküm kurulması yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda yazılan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, istek halinde temyiz harcının yatırana iadesine, 04.12.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.