1. Hukuk Dairesi 2016/15759 E. , 2020/1132 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ- TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali- tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukusal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacı, miras bırakanı babası Halil Zeki Tınaz’ın annesinden boşandıktan sonra davalı ... ile evlendiğini, miras bırakanın 8 parsel sayılı taşınmazını kadastro tespiti sırasında davalı ... adına tescil ettirdiğini, yine 10 parsel sayılı taşınmazını davalı ...’ye satış suretiyle; 8 numaralı bağımsız bölümünü ise ikinci evliliğinden olan davalı oğlu Metin’e ölünceye kadar bakma akdi ile devrettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile veraset ilamındaki payı oranında adına tesciline, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, kadastrodan tescil edilen taşınmaz yönünden hak düşürücü sürenin dolduğunu, davacının uzun süredir miras bırakanla görüşmediğini, cenazesine dahi gelmediğini, miras bırakanın yatalak hasta olması nedeniyle taşınmazlarını ölünceye kadar bakma akdi ile devrettiğini ve temliklerin muvazaalı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğuna ve miras bırakanın saklı pay ihlal kastı ile hareket ettiğine yönelik iddialarının ispatlanamadığı ve çekişme konusu 8 parsel sayılı taşınmaz yönünden hak düşürücü sürenin de dolduğu gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan Halil Zeki Tınaz’ın 16.02.2015 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak ilk evliliğinden olma kızı davacı ... ve 1959 tarihinde evlendiği 1938 doğumlu ikinci eşi Bahriye ile müşterek çocuğu davalı ...’in kaldıkları, miras bırakanın 10 parsel sayılı taşınmazdaki ¾ payını dava dışı paydaş ile birlikte 27.02.1989 tarihinde davalı ...’ye satış suretiyle; 8 numaralı bağımsız bölümü ise 16.07.2001 ölünceye kadar bakma akdi ile davalı ...’e devrettiği; diğer yandan, 325 ada 8 parsel sayılı taşınmaza ait 11.01.1978 tarihli tespit tutanağından anlaşıldığı üzere, taşınmazın evveliyatında senetsizden miras bırakanın babası Ahmet Tınaz adına kayıtlı iken bu kişinin ölümü ile taşınmazın mirasçılara intikal ettiği, eşi Bakiye’nin 1/8 payını 28.02.1967 tarihinde davalı ...’ye devrettiği, diğer mirasçıların ise paylarını miras bırakan Halil’e temlik ettikleri, miras bırakanın da toplam 7/8 payını tespitten üç sene önce davalı ...’ye devrettiği kayden sabittir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; davaya konu 8 numaralı bağımsız bölümün ölünceye kadar bakma akdi ile devredildiği anlaşılmakta olup; bu taşınmaza ilişkin olarak miras bırakanın mal kaçırma kastı ile hareket ettiği iddiasının kanıtlandığını söyleme imkanı bulunmadığından, anılan taşınmaz yönünden davanın reddine karar verilmiş olması yerindedir.
Diğer taşınmazlara yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; 8 parsel sayılı taşınmaz açısından yapılan incelemede; miras bırakanın ölüm tarihinin kadastro tespitinden sonra olduğu görülmekle bu taşınmaz yönünden Kadasto Kanununun 12.maddesinin 3.fıkrasında düzenlenen hak düşürücü sürenin dolduğu söylenemez ise de; davalı adına senetsizden tescil edilen taşınmazda 1.4.1974 tarih ½ sayılı İBK’nın uygulanma imkanının bulunmadığından, bu parsel yönünden davanın reddine karar verilmiş olması da bu gerekçe ve sonucu itibariyla doğrudur.
Çekişme konusu 10 parsel sayılı taşınmaza yönelik temyiz itirazlarına gelince; mahkemece her ne kadar iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, davacının miras bırakanın uzun yıllar önce boşandığı eşinden olma kızı olduğu ve dinlenen tanık beyanlarından miras bırakanın davacı ile görüşmediği bu nedenle mirastan mal kaçırma amacıyla, anılan taşınmazdaki payını ikinci eşine devrettiği sonucuna varılmakla, bu parsel yönünden miras bırakan tarafından davalı ...’ye temlik edilen pay gözetilerek davacının miras payı oranında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi doğru değildir.
Davacının bu yöne değinen ve yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.