(Kapatılan) 13. Hukuk Dairesi 2011/16474 E. , 2012/1556 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, bel kısmında oluşan sorunları sebebiyle 03/05/2003 tarihinde davalı ... ... Hizmetleri Limited Şirketine ait kliniğe başvurduğunu, yapılan muayenesi sonunda bazı ilaçlarla birlikte 8 adet iğne yapılması gerektiğinin belirtildiğini, iğnelerin enjektesi için kliniğe gitmeye devam ettiğini, yedinci günde klinikte enjekte edilen iğne sonrasında bir süre ayağa kalkamadığını, aradan geçen zaman içinde de her hangi bir iyileşme olmadığı gibi ağrılarının daha da arttığını, bunun üzerine Bağcılar Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu, sevk edildiği Adli Tıp Kurumu Başkanlığından alınan 17/12/2004 tarihli raporda, mevcut olan lezyonun, yapılan enjeksiyonlardan kaynaklandığının belirtildiğini, tedavisinin halen devam ettiğini, olay nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 5.000,00 TL maddi ve 40.000,00 TL. manevi tazminat olmak üzere toplam 45.000,00 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, olayda herhangi bir kusurları bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davalılardan ... aleyhine açılan davanın atiye terk edilmesi nedeniyle, adı geçen davalı yönünden karar verilmesine yer olmadığına, davacının diğer davalılar aleyhine açmış olduğu davanın ise, davacının verilen kesin süre içinde Adli Tıp Kurumuna giderek rapor almaması nedeniyle ispat edilemediği, kaldı ki davacının iğneyi yapan ...’a karşı açmış olduğu davasını atiye terk ettiği, 25/02/2011 tarihinden itibaren de davayı takip etmediği belirtilerek, davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Tarafların bazı usuli işlemleri belli bir süre içinde yapmaları için hakimin bir tarafa kesin mehil verebileceği HUMK"nun 163. maddesinde düzenlenmiştir. Kesin mehil, davanın en az masrafla ve sürüncemede bırakılmadan bir an evvel sonuçlanmasını temin için hakime tanınan yasal takdir yetkisidir. Ancak kesin mehil verilen işlemin yapılmaması, bir hakkın ortadan kalkması sonucunu doğurduğundan bu konudaki kararın yasaya uygun olması zorunludur. Bu nedenle HUMK.nun 163. maddesi uyarınca ilgili tarafa verilecek kesin süreye ilişkin ara kararında, yapılması gereken işlerin neler olduğunun açıklıkla belirtilmesi, tanınan sürenin yeterli ve elverişli olması, süreye uyulmamasının doğuracağı sonuçların açıklanması ve tarafın uyarılması gereklidir. Aksi takdirde kesin mehle uymama, hukuki sonuç doğurmaz. (Bkz. HGK 21.9.1983 T. 14/3447-825 sayılı kararı)
Somut olayda mahkemece 22.10.2009 tarihli celsede, davacıya gelecek celseye kadar, Adli Tıp Kurumunun istemiş olduğu MR’ları çektirip hazır etmesi için kesin süre verildiği, aksi halde mevcut duruma göre karar verileceğinin ihtar edildiği, davacının 6.11.2009 tarihinde istenilen MR’ları çektirdiği, ancak Adli Tıp Kurumu tarafından belirtilen günde muayeneye gitmediği, 29.4.2010 tarihli celseye bizzat gelerek, “eksiklikleri tamamlayıp tamamlamayacağı konusunda mahkemeye bilgi vereceğini”ni bildirdiği, bundan sonraki celseye mazeret bildirerek katılmadığı, daha sonraki celseye ise mazeret bildirmeden gelmediği, davalı tarafın davayı takip etmesi nedeniyle yargılamaya devam edilerek, yazılı şekilde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Görüldüğü üzere, davacıya verilen kesin mehil, usul ve yasaya uygun olmadığı gibi, olay nedeniyle gerek ceza yargılaması sırasında alınan 17.12.2004 tarihli Adli Tıp Raporu, gerekse idari soruşturma nedeniyle alınan tıbbi bilgi ve belgeler ile konu ile ilgili doktor raporları ve davacı tarafından çekilen MR’lar dosyada mevcut olup, mahkemece mevcut delil durumuna göre bilirkişi incelemesi yaptırılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği de göz ardı edilmiştir. O halde mahkemece, dosyada mevcut olan tüm bilgi ve belgeler, çekilen MR’lar ve Adli Tıp Raporu birlikte gönderilerek, tercihan Üniversite Öğretim Üyelerinden oluşturulacak, konusunda uzman, akademik kariyere sahip üç kişilik bilirkişi kurulundan, davacıya yapılan enjeksiyonun usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığı ve olayda davalılara atfı kabil bir kusur bulunup bulunmadığı konusunda, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanlış değerlendirmelerle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 18.40 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 31.1.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.