1. Hukuk Dairesi 2016/15636 E. , 2020/1112 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, hile (aldatma) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalılardan ... tarafından 829 ada 2 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 10 nolu bağımsız bölümün tamamının kendisine satıldığını, okur - yazar olmadığını, fakat tapuda imza attığını, davalı ..."nın verdiği vekaletname ile aynı zamanda yüklenici olan davalı ...’nın dava konusu taşınmazın yarısını satış yolu ile eşi olan diğer davalı ...’ya devrettiğini, kendisinin taşınmazın tamamını satın aldığını ve fiilen kullandığını, bankadan kredi kullanmak istemesi üzerine banka görevlisinin taşınmazın yarısının ..."ya ait olduğunu belirterek kredi istemini kabul etmediğini, taşınmazın satışı sırasında kandırıldığını, hile yapıldığını belirterek toprak sahibinin de rızası dışında vekaleten iş yapan davalı yüklenici ..."nın taşınmazın 1/2 hissesini eşi olan davalı ... adına geçirilmesi ve alım satım sırasında kendisinin okur - yazar olmamasından istifade edilmesi nedeniyle dava konusu taşınmazın 1/2 hissesinin iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar Hüseyin ve ..., davacının okuma - yazma bilmediği ve kandırıldığı iddiasının doğru olmadığını, davacının satın almak istediği yerin dubleks dairenin alt katı olduğunu bildiğini, tapu işlemi için tapu dairesine eşi ve kızıyla birlikte gittiğini, resmi senedi el yazısı ile yazıp imzaladığını, çatı piyesli dubleks dairelerin iki ayrı daire gibi satılmasının oldukça yaygın bir uygulama olduğunu, davalı ..."nın mal sahibinden aldığı vekaletnameye uygun olarak gayrimenkulün satışını yaptığını, dairenin dubleks olsa da fiili kullanımın iki ayrı daire şeklinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlar, diğer davalı ... katıldığı duruşmada, açılan davaya bir diyeceğinin olmadığını, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını beyan etmiştir.
Mahkemece, iddianın ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, çekişme konusu 829 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki 10 nolu bağımsız bölümün tamamı davalılardan ... adına kayıtlı iken; ...’e vekaleten davalı ... tarafından 1/2 payının satış yolu ile davacıya devredildiği, geri kalan ½ payın ise yine vekil davalı ... tarafından 01.03.2007 tarihli satış işlemi ile eşi olan diğer davalı ...’e temlik edildiği, davacının aslında taşınmazın tamamının kendisine ait olduğunu, 1/2 payının davalılardan Gülten adına kayıtlı olduğu hususunu 25.04.2008 tarihinde bankadan kredi çekmek için gittiğinde öğrendiğini, okuma yazma bilmediğini, hileye uğradığını ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteği ile eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, "hile"(aldatma); genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun(TBK) 36/1. (818 sayılı Borçlar Kanunu"nun(BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı gibi; taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse, yanılma(hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da kullanılabilir.
Somut olaya gelince; davacının dava dilekçesinde tanık deliline dayandığı, 18.09.2008 tarihli delillerini bildirir dilekçesinde ise dinlenmesini istediği tanıklarının isimlerini bildirdiği, ne var ki mahkemece, 23.09.2014 tarihli celsede; “ dava değeri ve davanın mahiyeti dikkate alınarak davacı tanıklarının dinlenmesi yönünde mahkememizce geçen celse verilen ara karardan dönülmesine” şeklinde ara karar kurularak davacı tanıklarının dinlenmediği, bu nedenle eksik araştırma ve inceleme neticesinde sonuca gidilerek karar verildiği anlaşılmaktadır.
Hâl böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bildirdikleri ve bildirecekleri delillerin eksiksiz toplanması, davacı tanıklarının dinlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.