1. Hukuk Dairesi 2016/15914 E. , 2020/1092 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, 5737 sayılı Vakıflar Kanunun 17. maddesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, dava konusu 4392 ada 7 parsel sayılı taşınmazın ... oğlu ... adına kayıtlı olup aslının vakıf olduğunu, kayıt malikinin nerede olduğunun ve hayatta olup olmadığının bilinmediğini ve uzun yıllardan beri de tapuda işlem tesis edilmediğini, taşınmazın uzun süreden beri sahipsiz olduğunu ileri sürerek 5737 sayılı Vakıflar Kanunun 17. maddesi gereğince taşınmazın mahlulen - metruken "Reyhan Paşa Vakfı" Hz. Emir Vakfı adına tapuya tescilini istemiştir.
Mahkemece, davanın ... açılamayacağı gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; Vakıf Hukukumuzda, icareteynli ve mukataalı vakıfların kuru mülkiyeti (rekabesi) vakfa, kullanma (tasarruf) hakkı ise mutasarrıfa ait bulunmakta, mutasarrıfın bu hakkı ölmesi üzerine mirasçılarına intikal etmekteydi. Mutasarrıfın mirasçısının bulunmaması halinde ise vakıf mal mahlulen vakfına dönmekteydi. Ne var ki, Medeni Kanunun kabulünden sonra aynı taşınmaz üzerinde kuru mülkiyet (rekabe) hakkı ile mirasçılara kalan, nesilden nesile geçen tasarruf hakkı gibi iki hakkın varlığı getirilen yeni mülkiyet kuralları ile bağdaşı görülmemiş, vaki vakıf hukukumuzu yeniden düzenleme, Medeni Kanunun kabul ettiği mülkiyet rejimine uyarlama zorunluluğu doğmuştur. Bu amaçla 2762 sayılı Vakıflar Yasası 05.06.l935 tarihinde kabul edilmiş, 13.06.1935 tarihinde yayınlanmış, 6 ay sonra 13.12.1935 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu kanun ile vakıf taşınmazların icareteyn ve mukataya bağlanması yasaklanmış. daha önce kurulmuş bu tür vakıfların tasfiyesi yoluna gidilmiştir. Söz konusu yasanın özellikle 27, 29 ve 30 maddelerinde özetle (.. mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetinin yirmi misli bir taviz karşılığında mutasarrıfına geçirileceği on yıl içerisinde taviz vermek yoluyla icareteyn veya mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanların mülkiyetinin ise on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği ve vakfın hakkının ivaza dönüşeceği ) hükme bağlanmıştır. Görülen luzüm üzerine 13.06.1945 tarih 4755 sayılı yasa ile bu süre 13.12.1955 tarihine kadar on
./..
yıl daha uzatılmıştır. Anılan bu vakıf yasalarının hükümlerine göre taviz bedeli ödendikten veya taviz bedeli ödenmese dahi öngörülen yirmi yıllık süre geçtikten sonra vakıf taşınmazların tam mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş, diğer bir söyleyişle vakıf taşınmaz özel mülk, mutasarrıf malik olmuştur. Mutasarrıf iken malik olan kişilerin mirasçı bırakmadan ölmeleri üzerine taşınmazları M.K"nun 501. (eski 448.Md.) maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla Hazineye kalmıştır. Ancak, yasa koyucu öncesi vakıf olan taşınmazların vakfına (aslına)dönmesini daha uygun görmüş,bazı ayrıcalıklar dışında, Hazineye intikal yolunu kapatmak istemiştir. İşte bu nedenle 22.9.1983 tarih 2888 sayılı yasanın 2. maddesiyle 2762 sayılı yasanın 29. maddesini değiştirip ayrıca ikinci bir fıkra ekliyerek Medeni Kanunun 501.maddesinin Hazinenin mirasçı olacağı yönündeki genel hükmünden ayrılmış "mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazlarda maliklerin bu yasanın yürürlük tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edipte bu husus tapu kaydına bağlanmış bulunanlar ayrık bırakılarak işlenmemiş olan taşınmazların mahlulen vakfına rücu edeceği" kuralını getirmiştir. Yukarıda belirtilen yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, 2888 sayılı yasanın yürürlük tarihi 24.09.1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların Hazineye geçmesine yasal olanağın kalmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan, daha önce Hazine üzerine oluşan tapu kayıtlarının iptal edilememesi içinde; taşınmazın önce mutasarrıfına geçip özel mülk haline gelmesi, mal sahibinin mirasçı bırakmadan ölmesi ve 2888 sayılı yasanın yürürlüğünden önce tapuda Hazine üzerine yazılması gibi üç koşulun gerçekleşmesi gerekmektedir. Vakıflar Yasasının tasfiye hükümlerinin işlemesinden önce vakıf malın kuru mülkiyetinin mutasarrıfa geçtiğinden, mutasarrıfın tam malik sıfatını kazandığından söz edilemez. Anılan yasanın 29. maddesinde açıklanan koşullar gerçekleşmeden, mirasçı bırakmaksızın ölen kişi malik olamayacağı gibi tasarruf hakkı dahi sona ereceğinden taşınmazın mülkiyetinin Hazineye geçtiği ileri sürülemez. Aynı şekilde mutasarrıfı kaçak ve yitik kişi durumuna düşen taşınmazların mülkiyetinin de metruken vakfına dönmesi asıl olup hiçbir surette Hazineye geçmesine yasal olanak yoktur.
Somut olayda, dava konusu 4329 ada 7 parsel sayılı taşınmazın Şakir oğlu Fehbi adına kayıtlı olduğu, idarece yaptırılan soruşturmada adı geçenin uzun süreden beri kayıp olduğu belirlenerek 22.02.2016 tarih 9 nolu mahluliyet-metrukiye komisyon kararının alındığı ve halen geçerliliğini koruduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek olay irdelendiğinde, davada Hazinenin hasım gösterilmesinin gerekli olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca; mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken, Hazinenin davada yer alması gerektiğinden bahisle dava dilekçesinin reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.02.2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
../...
-KARŞI OY-
Dava, 5737 sayılı Yasanın 17.maddesine dayalı olarak açılan gaiplik ve tapu iptal-tescil isteklerine ilişkindir.
Davacı, yapılan tahkikat neticesinde uzun zamandan beri sahipsiz kalan taşınmaz mutasarrıfının gaip olması nedeniyle 5737 sayılı Vakıflar Kanununun 17. maddesi gereğince vakıfı adına tescil edilmesi gerektiğini ileri sürerek gaiplik kararı verilmek suretiyle kayıt malikleri adına olan tapu kaydının iptali ile vakfı adına tesciline karar verilmesi istemiyle ... olarak eldeki davayı açmıştır.
Mahkemece, tapu iptal- tescil davalarının tapu maliki hakkında açılması, malik belli değilse kayyım tayini suretiyle kayyım huzuru ile görülmesi gerektiği belirtilerek dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Sayın çoğunluk, davannın niteliği gereği ... görülebileceği gerekçisiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
Çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, söz konusu davanın ... görülmesinin mümkün olup olmadığına ilişkindir.
Bilindiği üzere, taraf teşkili yargılama hukukunun en önemli müesseselerinden biri olup kamu düzenindendir. Bu nedenle usulünce taraf teşkili yapılıp yapılmadığı, davalının taraf sıfatının bulunup bulunmadığı veya davanın ... görülmesinin mümkün olup olmadığı hakim tarafından her aşamada resen denetlenmelidir.
Bir uyuşmazlığın hasımlı çözülüp çözülmeyeceği, yargılama yöntemine ilişkin olup kamu düzenindendir. Aynı nitelikteki uyuşmazlıkların Ülkenin her yerinde ve her mahkemesinde aynı usulle çözülüp karara bağlanması gerekir. Uyuşmazlığın hasımlı (ilgili taraf huzurunda) görülüp görülmeyeceğinin takdiri yasa koyucuya ait olup, bu takdir hiç bir aşamada davacıya bırakılmamıştır. Ne var ki aşağıda belirtilen örneklerde olduğu gibi Dairece bu tür davalar hasımlı açılmışsa bu şekilde görülmüş, somut uyuşmazlıkta olduğu gibi ... açılmışsa, ... görülebileceği belirtilmiştir. Taraf teşkilinin kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle bu uygulamanın kabulü mümkün değildir.
Öte yandan, tapu iptal ve tescil davalarının kayıt maliklerine yöneltilmesinin zorunlu olduğu, kayıt malikinin kim olduğu belirlenemiyor ise, kayyım atanması ve kayyımın görev ve sorumluluklarıyla ilgili 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 427.maddesi ve 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun Kanun hükümleri dikkate alındığında, ilgililerin hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla davanın kayyıma yöneltilmesinde zorunluluk bulunduğu, eldeki davanın ... olarak açıldığı, bu nedenle kayıt maliklerinin kayyımla temsili sağlanmaksızın işin esası hakkında karar verilmiş olmasının doğru olmadığı da açıktır.
Hal böyle olunca, gaip olduğu ileri sürülen taşınmaz malikleri bakımından bu maliklerin taşınmazlarının idaresi için kayyım atanıp atanmadığının araştırılması, kayyımla temsil edilmediğinin tespiti halinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124. maddesi de dikkate alınarak, davacıya 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun uyarınca mahallin en büyük mal memurunun kayyım atanması için vesayet makamından talepte bulunmak üzere süre verilmesi, vesayet makamınca verilecek karar uyarınca atanan kayyım davaya dahil edilerek yargılamaya devam edilmesi ve işin esası hakkında bir karar verilmesi, davanın görülebilirlik koşulu olan taraf teşkilinin sağlanması gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
.../....
(Dairenin bu yöndeki kararlarından örnekler; 2013/11305 Esas - 20213/13259 Karar 24.09.2013 tarih, 2016/9358 Esas - 2017/3569 Karar 15.06.2017 tarih, 2016/5059 Esas - 2017/3061 Karar 31.05.2017 tarih, 2016/9337 Esas - 2017/3570 Karar 15.06.2017 tarih, 2018/4141 Esas- 2018/13346 Karar 10.10.2018 tarih, 2019/953 Esas - 2019/2728 Karar 17.04.2019 tarihli kararlar v.d.)
Dairenin aksi yönde verilmiş kararları var ise de bu kararlara da yukarıda açıklanan gerekçelerle katılmak mümkün olmamıştır. (Örn. 2015/10369 Esas - 2016/1123 Karar 04.02.2016 tarih, 2014/12180 Esas - 2015/1452 Karar 29.01.2015 tarih (oy çokluğu ile))
Sonuç itibariyle tapu iptal tescil isteğine ilişkin bu tür davaların ... açılması halinde, dava kabul edildiğinde kanun yolu denetiminden geçmesi de mümkün olmayacak, hak sahipleri açısından telafisi mümkün olmayan zararlar doğabilecek, hak sahibi taşınmaz bedelini alabilecek olsa bile bedel her zaman aynın yerini tutmayabilecektir.
Bu mahsurların giderilmesi, ayrıca Türk Medeni Kanunu"nun emredici düzenlemesi olan 427.maddesi karşısında dava konusu taşınmazlar için kayyım tayin edildikten sonra bu kayyım huzuru ile davanın görülmesi, söz konusu davanın ... çözümlenmesinin mümkün olmadığı görüşü ile sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.