23. Hukuk Dairesi 2016/7394 E. , 2019/4949 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)
ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA
ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA
DAVALILAR :
Taraflar arasındaki rücuen alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın asıl ve birleşen davanların kısmen kabulüne yönelik verilen hükmün süresi içinde davalı ... Ltd. Şti. vekili ile davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Asıl ve birleşen davada davacılar vekili, müvekkili bünyesinde davalı şirket çalışanlarının açmış olduğu kıdem ıhber tazminatı ve yıllık ücretli izin alacağının tahsili istemli dava da müvekkili aleyhine verilen kararların dava dışı işçilr tarafından icarya konulduğunu, dava dışı işçilerin davalıların çalışanı olduğunu ve icra dosyasına yapılan ödemelerin davalıların sorumluluğunda olduğunu ileri sürerek ödenen bedellerin ödeme tarihinden itibaren işleyecek değişken oranlı reeskont faizi ile birlikte davalılardan rucüen tahsilini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 23.02.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile mahkemenin birleşen 2013/587 Esas sayılı dosyasında talep 502,28 TL olarak, birleşen 2013/588 Esas sayılı dosyasında talep 5.566,36 TL olarak arttırılmıştır.
Asıl ve birleşen dosyada davalılar vekilleri, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia,savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasında yapılan sözleşmenin 6.1 maddesinin 2.bendinde "temizlik firmasının işçilerinin her türlü kıdem, ihbar, izin ve fazla çalışmadan dolayı geçmişte ve gelecekte ortaya çıkacak her türlü haklardan yüklenici firma sorumludur" hükmüne göre, dava dışı işçilere, davacı tarafından ödenen tazminattan dolayı davalı şirketlerin taraflar arasında yapılan sözleşmenin geçerlilik süreleri içerisinde sorumlu tutulmaları dikakte alındığında, asıl ev birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı ...vekili ve davacı vekili temyiz etmiştir.
1) Dava, rucüen tazminat istemine ilişkindir.
Asıl ve birleşen davalarda dava, Asliye Hukuk Mahkemesine açılmış olup yargılama bu konuda herhangi bir ara karar alınmaksızın asıl ve birleşen davalarda 30.05.2013 tarihli tensip tutanakları ile sıfatı “Tüketici Mahkemesi” olarak belirlenerek karar da, aynı sıfatla verilmiştir.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu, açıklanmış; “Kapsam” başlıklı 2. maddesinde de aynen; “Bu Kanun, 1. maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar.” hükmüne yer verilmiştir. Yine aynı Kanun"un “Tanımlar” başlıklı 4822 Sayılı Kanun"la değişik 3. maddesinin (e) bendinde tüketicinin, “bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiyi”; (h) bendinde tüketici işleminin, "mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi" (f) bendinde satıcının, “kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişileri”; (c) bendinde ise malın, “Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları” ifade edeceği belirtilmiştir.
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3/e maddesine göre tüketici, bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek veya tüzel kişidir. Bu tanımdan hareketle, her alıcının tüketici olmadığını söylemek mümkündür.
Kişisel ihtiyaçları dışında, belirli bir meslek icrası, belirli bir üretimde kullanma, yeniden satış, ticari olarak kullanma vs. gibi amaçlarla da alıcı olunabilir. Bir mal veya hizmeti, bu amaçlarla satın alanlar, tüketici sayılmaz.
Ticari veya mesleki amaç, alıcının amacına göre belirlenir. Amaç (saik), işlemin niteliğini belirleyen bir unsurdur.
Tüketilmek üzere piyasaya sunulan ürün ve işleri, bedeli karşılığında, edinmek, kullanmak, bu ürün ve işlerden yararlanmak, bir tüketim işlemidir. Burada özellik objektiftir ve karine, tüketme işlemidir. Tüketici de, bu işlemi yapan kişidir. (İlhan, Cengiz, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun-Şerh, Ankara 2006, 1. Baskı, s.20).
Tüketici işlemi, tüketici ve satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi ifade eder. Ancak her türlü hukuki işlem, tüketim sonucunu doğurmaz. Satış sözleşmesi, mülkiyeti devir gayesi güden sözleşmelerin başında gelir ve tüketim amaçlı düzenlendiği takdirde Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kalır.
Görülmektedir ki, 4077 Sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici hukukunun temelini oluşturmuştur.
Tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan taraf olarak kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabulden yola çıkarak iradesini tüketiciyi korumak şeklinde ortaya koymuştur.
Giderek 4077 Sayılı Kanun ile de bu koruma olgusunu yasal düzenleme altına alıp; üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olduğu kabul edilen tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu uğradığı zararın tazminini sağlama yoluna gitmiştir.
4077 Sayılı Yasa"nın 23. maddesi, "Bu Kanun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır" hükmünü taşımaktadır.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, kooperatif ile üyeleri arasındaki bu davada anılan Kanun"un uygulanmasıyla ilgili bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Yasa"nın 23. maddesi hükmü, Yasa"nın uygulanmasıyla ilgili olarak çıkabilecek tüm uyuşmazlıklara ilişkin davalara tüketici mahkemelerinde bakılmasını öngörmüştür. Başka bir ifadeyle, 4077 sayılı Yasa, bir uyuşmazlığa tüketici mahkemesince bakılmasının tek koşulu olarak, uyuşmazlığın kendisinin uygulanmasıyla ilgili olarak çıkmış olmasını aramıştır.
Somut olayda, 3/h bendinde yer alan "tüketici işlemi", 3/c bendi anlamında "hizmet" bulunmamakta olup, Yasada dar kapsamlı mal ve hizmet ilişkileri, olağan tüketim işleri kapsama alınmıştır. Eldeki davada 4077 Sayılı Yasa"nın uygulanması söz konusu olmadığından, olayın çözümünün genel hükümler çerçevesinde yapılması gerekir. Nitekim, aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 26.02.2003 tarihli ve 2003/15-127 E.- 2003/102 K.; 10.11.2010 tarihli ve 2010-15 E.- 589 K.- 19.10.2011 tarihli ve 2011/13 -538 E.- 648 K. sayılı ilamlarında da açıklanmış bulunmaktadır.
Öte yandan, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/3. maddesinin yürürlükte bulunduğu dönemde Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemeleri arasında iş bölümü ilişkisi mevcut iken, 6335 sayılı Kanun"un 2. maddesi ile 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinin 3 ve 4. fıkra hükümlerinde yapılan değişiklikle Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olarak değiştirilmiş ve bu durumda göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Ancak, 6335 sayılı Yasa’nın 38. maddesi uyarınca 6102 Sayılı TTK’na eklenen geçici 9. madde ile bu kanunun göreve ilişkin hükümlerinin, bu kanunun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce açılan davalarda uygulanmayacağı, bu davaların açıldıkları tarihte yürürlükte bulunan kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir.
6102 Sayılı TTK" nın 4. maddesi uyarınca tacir olan her iki yanın ticari işletmeleriyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Dava tarihinde yürürlükte olan 6102 Sayılı TTK"nın 5/1. maddesi uyarınca aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın davaya asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla genel mahkemede veya asliye ticaret mahkemesinde bakılacağı dikkate alınmalıdır. Somut olayda, davacı tarafından taraflar arasında kurulan hizmet sözleşmesinden kaynaklı alacağın rucuen tazmini talep edilmiş Tüketici Mahkemesi tarafından yargılamaya devam edilerek davanın kısmen kabulüne ilişkin hüküm tesis edilmiştir.
6100 sayılı HMK"nın 1. maddesindeki göreve ilişkin kuralların kamu düzenine ilişkin olduğu hükmü ile HUMK"nın 428/2. maddesinin mahkemenin görevli olmamasının mutlak bozma nedeni olduğuna ilişkin hükmü uyarınca, görev hususunun somut olayda olduğu gibi, açıkça temyize gelmese dahi temyiz mahkemesince re"sen gözetilmesi gerekmektedir.
Bu durumda, mahkemece, tacir olan her iki yanın ticari işletmeleriyle ilgili hususlarda doğan hukuk davalarının 6102 Sayılı TTK"nın 4. maddesi uyarınca ticari dava sayılacağı ve davaya Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiği, Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerektiği dikkate alınmaksızın Tüketici Mahkemesi sıfatıyla bakılmış olması da usul ve yasaya aykırı görülmüş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın re"sen BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının talep halinde temyiz edenlere iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 27.11.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.