10. Hukuk Dairesi 2014/22236 E. , 2015/11260 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davaya konu olayda; 1996 yılı 1-5 aylar ile 1997/1. ay ile 1999/9. aylar arası döneme ilişkin dava dışı spor kulübünün prim borçlarından dolayı 6183 sayılı Yasa uyarınca 1999/923 sayılı icra takibinin yapıldığı, davacıya anılan takip dosyalarından tanzim edilen ödeme emrinin 19.03.2002 tarihinde tebliğ edildiği, sonrasında bu takip ile birleştirilen 1999/1. ay ile 2004/12. aylar arası prim borçlarına yönelik icra takiplerine konu borçlar da gözetilerek, davacıya yönelik haciz işleminin yapıldığı davacının anılan borçlardan sorumlu olmadığı gerekçesi ile eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
6183 sayılı Kanunun 58. maddesi, Kurum alacakları yönünden tebliğ edilen ödeme emrine karşı dava açma hakkını 7 gün ile sınırlandırmıştır. İtiraz davası için öngörülen 7 günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.4.2001 gün ve 2002/21-201-297; 24.3.2004 gün ve 2004/10164-170 sayılı Kararları).
Hal böyle olunca, öncelikle, davacı hakkındaki 1999/923 sayılı takip dosyası ile birleştirilen tüm takip dosyaları Kurumdan celp edilerek, her bir takipten davacıya yapılan ödeme emrinin tebliğine dair tebligat belgelerinin varlığı araştırılarak, 1999/923 sayılı takip dosyasının davacı yönünden kesinleştiği gözetilerek, diğer takip dosyaları yönünden eldeki davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığının tespiti gerekmektedir. Davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığının anlaşılması halinde davanın reddinin gerektiği gözetilmeli, davanın 7 günlük süre içerisinde açıldığının anlaşılması yada takip dosyalarından davacıya usulüne uygun ödeme emri
./...
tebliğ edilmemiş olması ve eldeki davanın bu halde herhangi bir süreye tabi olmayan menfi tespit davası niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde ise 1999/923 sayılı takip dosyası haricindeki takip dosyalarında davacının anılan prim borçlarından sorumluluğunun irdelenmesi gerekmektedir.
01.10.2008 tarihinden önce tahakkuk eden prim borçları nedeniyle davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanunun 80/11. maddesinde, “Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar” hükmü öngörülmüştür. Anılan madde hükmüne göre, tüzel kişiliği haiz özel kuruluşta görev yapan kişinin primlerin ödenmesinden işverenle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olabilmesi için, primlerin tahakkuk ve ödenmesinde yetkili, üst düzey yöneticisi olması zorunludur. Bunun dışında kalan ve idare veya mali işlerinde doğrudan söz sahibi veya yetkili olmayan kişilerin işveren ile birlikte müşterek sorumluluğu düşünülemez.
Müteselsil borçlulukta alacaklı, alacağının tamamını veya bir kısmını karşısındaki borçlulardan dilediği birinden isteyebilmek imkânına sahip bulunduğu gibi, borçlular da alacaklıya karşı borç sona erinceye kadar hep birlikte sorumlu olmakta devam ederler. Borçlulardan birinin borç ödemeden aciz haline düşmesinin veya iflas etmesinin alacaklı için her hangi bir tehlikesi yoktur; zira diğer borçlulardan her biri borcun tamamını ifa etmek yükümlülüğü altında bulunmaktadır. Müteselsil borçluluk alacaklıya, borçluların içinden ödeme gücü en yüksek olanı seçerek edimin tamamını ondan isteyebilme yetkisini tanır.
Bu yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığı altında, davacının dava dışı spor kulübündeki sıfatının belirlenmesi için karar defterleri ve benzeri kayıtlar getirtilerek, gerektiğinde prim borçlusu dava dışı spor kulübü kayıtları ve Kurum icra dosyaları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, davacının sorumlu olduğu prim borçları belirlenmelidir. Sonrasında ise, 506 sayılı Kanunun 80.maddesinde 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklik uyarınca, Kurumun süresi içerisinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gereği öngörülmüş; 3917 sayılı Kanunla yapılan bu değişiklik aynı Kanunun 8.maddesi hükmüne göre, 08.12.1993 tarihinde yürürlüğe girmiş; daha sonra, 24.06.2004 tarih, 5198 sayılı Yasayla aynı maddede yapılan değişiklik sonucunda, Kurum alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Yasanın 102. maddesinin de uygulanma olanağı bulunmadığı düzenlemesi getirilmiş ve düzenleme 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu durumda, zamanaşımı süresi bakımından 3917 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 08.12.1993 tarihinden önceki dönemle, 5198 sayılı Yasanın yürürlüğü sonrasına ilişkin prim ve gecikme zamları yönünden, Sosyal Sigortalar Kurumu’nun alacak hakkı, Borçlar Kanunu’nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Giderek, zamanaşımının başlangıç tarihi ise, yine, Borçlar Kanunu’nun 128. maddesi gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir. Zamanaşımının kesilmesi ve durdurulmasına ilişkin Borçlar Kanunu’nun 132. ve ardından gelen maddeleri de
../...
burada aynen geçerlidir. 08.12.1993 tarihinde yürürlüğe giren, 3917 sayılı Kanunun getirdiği düzenlemenin geçerli olduğu tarihler arasındaki döneme ilişkin prim ve gecikme zammı alacakları yönünden ise, 6183 sayılı Kanunun zamanaşımına ilişkin 102. ve ardından gelen maddeleri geçerlidir. Bu yönde 102. madde hükmüne göre zamanaşımı süresi 5 yıl olup, zamanaşımı süresinin başlangıcı ise, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden yıl başıdır.
Mahkemece, dava konusu olan ve kesinleşmeyen takiplerdeki ödeme emrine konu primlerden; 3917 sayılı Kanunla getirilen düzenlemenin geçerli olduğu dönem içerisinde kalan miktarı belirlenerek ve bu dönem yönünden davacının zamanaşımı def’i yönünden irdeleme yapılarak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 25.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.