Esas No: 2021/4821
Karar No: 2022/1785
Karar Tarihi: 03.03.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/4821 Esas 2022/1785 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2021/4821 E. , 2022/1785 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 19. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : SAKARYA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesince yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun reddine yönelik olarak verilen kararın süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; kurum tarafından gönderilen 05/08/2016 tarihli yazıda tedavi ettikleri 13 hastanın fizik tedavi ve rehabilitasyon seans sayılarını Kuruma fazla fatura ettiklerinin iddia edildiğini, ancak 7 hastaya ilişkin sundukları beyan dilekçelerinden bu iddianın yerinde olmadığının anlaşılacağını, yine davalı kurum tarafından hastanelerinde görevli her bir fizik tedavi uzmanı hekim üzerinden günlük en fazla 16 işlem faturalandırılabilecek olmasına rağmen bu sayının aşılması nedeniyle toplam 62 seans fazla fatura edildiğinin bildirildiğini, bu iddianın da gerçeği yansıtmadığını, FTR uzmanı olarak 2 doktor çalıştırmaları nedeniyle günlük toplam 32 hasta hakları olduğunu ve bu miktarı aşmadıklarını, yapılan kayıtların doktor bazında yanlışlıkla yapıldığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak alacaklarından mahsup edilen 78.818,56 TL'nin, mahsup tarihinden itibaren işlemiş faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.
Davalı; davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davalı kurumun işlemine dayanak hasta anlatımlarının 2014 yılı Ocak ayına ait olduğu, hasta veya yakınlarının kendilerine dair fazla seans faturalandırılmadığına ilişkin beyanlarını içerir belgeler ile tedavi seans takip formlarının ise kurumun takip formlarında hasta imzalarının bulunmadığını belirtmesi sonrası davacı tarafından 12/06/2014 tarihinde kuruma ibraz edildiği, kuruma ibraz edilen savunma yazısı içeriğinde imza eksikliğinin hastalarla görüşülerek tamamlandığı ve hasta veya yakınlarından takip formunda belirtilen sayıda tedavi alındığının kabul ve beyan edildiğine dair belge alındığının belirtildiği, bu hali ile davacı tarafından ibraz edilen belgeler ve seans takip formlarının kurum personelinin ifade alımı sonrasında oluşturulduğunun, bu savunma yazısı karşısında kabulünün gerektiği, diğer yandan her ne kadar bir kısım tanık anlatımları davacı hastanece ibraz edilen beyan ve takip formları ile uyumlu ise de; söz konusu beyanlarının takip formlarındaki imza eksikliğinin giderilmesi sırasında etki ile oluşan, diğer deyişle imza eksikliği bulunan takip formlarındaki eksikliğin giderilmesine yönelik olarak hasta ve yakınları ile davacı hastanenin görüşmesi sonrası oluşan beyanlar olması sebebiyle bu hasta-tanık beyanlarına itibar edilemeyeceği, hastane çalışanı Dr. ...’ın 2011 yılı Eylül ayı içerisinde günlük 16 hasta limitini aştığı ve kuruma bu sebepten dolayı toplamda 62 seans fazla faturalandırmanın bulunduğunun çekişmesiz olduğu, bu kapsamda iki adet fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanının bulunmasının bir hekim üzerinden fatura edilebilecek seans sayısını değiştirmeyeceği gibi fazla seans kaydının sehven yapıldığının ileri sürülmesinin de var olan tespit karşısında kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş ve hüküm, davacı tarafça temyiz edilmiştir.
6100 sayılı HMK'nın 266. maddesi hükmüne göre, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi oy ve görüşünün alınması zorunludur. Genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkes gibi hakimin de bildiği konularda bilirkişi dinlenmesine karar verilemeyeceği gibi, hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin hukuki bilgisi ile çözümleyebileceği konularda da bilirkişi dinlenemez. Her halde seçilecek bilirkişinin mesleği itibarıyla konunun uzmanı olması gerekir.
HMK’nun 281. maddesinde, tarafların, bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri; mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden ek rapor alabileceği; ayrıca gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme yaptırabileceği açıklanmıştır.
Bilirkişiler, raporlarını hazırlarken raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. Bilirkişi raporu aynı zamanda Yargıtay denetimine de elverişli olacak şekilde bilgi ve belgeye dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hüküm kurmaya dayanak yapılabilir.
Bilirkişi raporu kural olarak hâkimi bağlamaz. Hâkim, raporu serbestçe takdir eder. Hâkim, raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasındaki çelişki varsa hâkim çelişkiyi gidermeden karar veremez.
Somut uyuşmazlıkta; davacı hastanenin, dava konusu 7 hastaya yaptığı fizik tedavi hizmetine ilişkin fazla seans faturalandırıp faturalandırmadığı ile hastanesinde çalışan fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanlarının günlük 16 işlem sayısını aşmasının ilgili işlemlerin yapıldığı tarihteki SUT hükümlerine aykırı olup olmadığının belirlenmesi önem arzetmektedir. Mahkemece bu hususlarla birlikte SUT hükümlerinde sonradan yapılan değişikliklerle birlikte değerlendirilmesi için fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı doktorlardan oluşan bilirkişi heyetinden; tarafların iddia ve savunmalarına göre tereddüde yer vermeyecek şekilde değerlendirildiği; ayrıntılı, açıklayıcı, hüküm kurmaya elverişli ve Yargıtay denetimine uygun, davacının temyiz itirazlarını da karşılayacak şekilde rapor alınarak hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanunun 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine 03/03/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.