Esas No: 2021/2809
Karar No: 2022/1956
Karar Tarihi: 08.03.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/2809 Esas 2022/1956 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2021/2809 E. , 2022/1956 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : SAMSUN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ÇORUM 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen karar, davalı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 08/03/2022 tarihinde davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı ve diğer dava dışı ortaklar ile imzaladığı 04/06/2001 tarihli ortaklık sözleşmesi uyarınca, davalı adına kayıtlı arsa üzerine inşa edilecek konuttan 7, 10 ve 11 numaralı bağımsız bölümlerin ortaklığa getireceği katılım bedeli karşılığında kendisine bırakılacağının kararlaştırıldığını, her bir daire için 35.000 TL olmak üzere toplamda üç adet daire için 105.000 TL tutarında davalıya ödemede bulunduğunu, eksik ödeme yaptığından bahisle davalının taşınmazların tapusunu vermekten imtina ettiğini, davaya konu dairelerin piyasa değeri dikkate alındığında, yapmış olduğu toplam ödemenin dairelerin toplam rayiç değerinin 7/12’sine tekabül ettiğini, ayrıca daireler için değer artırıcı nitelikte faydalı ve zorunlu masraflar da yaptığını, davalının sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek; davaya konu dairelerin bugünkü rayiç değerlerinin tespiti suretiyle belirlenecek bedelin 7/12’si ile dairelere malik sıfatıyla yapmış olduğu faydalı ve zorunlu masraflardan, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 5.000 TL’nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı; davacının sözleşmeden kaynaklanan edimini yerine getirmediğini, davaya konu 7, 10 ve 11 numaralı dairelerin satış bedelinin tamamını ödemediğini, kendisine yapılan ödemenin 99.000 TL tutarında olduğunu, noterden çekmiş olduğu 04/05/2006 tarihli ihtarname ile sözleşmeyi haklı olarak feshettiğini; bahse konu dairelerin 2005 yılından bu yana davacının kendisi ve yakınları tarafından kullanılması üzerine, müdahalenin meni ve ecrimisil istemiyle açmış olduğu davanın lehine sonuçlandığını, bu sebeple davacı tarafından yapılan ödemenin 64.755 TL’sini ecrimisil alacağına mahsup ettiğini, kalan 34.245 TL’yi de davacıya iade ettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; taraflar ve dava dışı şahıslar arasında düzenlenen 04/06/2001 tarihli ortaklık sözleşmesi ile davalıya ait arsa üzerine konut inşa edilmesi amacıyla adi ortaklık ilişkisi kurulduğu, sözleşme uyarınca inşaatın davalı ortak tarafından yapılacağının, davalı dışındaki diğer ortaklara ise aidat şeklinde ödeyecekleri bedel karşılığında yapılacak konuttan daireler verileceğinin kararlaştırıldığı, davacı ortağa bırakılacağı belirtilen dairelerin ise 7,10 ve 11 numaralı daireler olduğu, davacı tarafından davalıya her bir daire için 35.000 TL olmak üzere toplamda 105.000 TL ödendiği, bu hususun davalının da kabulünde olduğu, davacının edimini tam olarak yerine getirmediği, eksik ödemede bulunduğu, bu nedenle açmış olduğu tapu iptal ve tescil davasının da reddedildiği, davacıya bırakılacağı kararlaştırılan taşınmazların bugünkü rayiç değerleri dikkate alındığında, davacı tarafından yapılan toplam ödemenin 521.208 TL’ye tekabül ettiği, taşınmazlara yapılan imalat bedelinin ise 41.682 TL olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile toplam 562.890 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı, davalı tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesi kararının usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle, davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 303 üncü maddesinin birinci fıkrasında “maddi anlamda kesin hüküm”, “şekli anlamda kesin hüküm” ayrımı yapılarak, maddi anlamda kesin hüküm; “ Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması şarttır.” şeklinde açıklanmıştır.
Dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile çözümlenmiş olması olumsuz dava şartıdır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin ( konularının) dava sebeplerinin yani davanın dayandığı olayların ve davanın taraflarının aynı olması halinde maddi anlamda kesin hüküm oluşur (HMK m. 303).Yargısal kararlara tanınan bu yasal gerçeklik niteliğinden dolayı, aynı konuda yeni bir dava açılamaz. Açılırsa bu dava dinlenmez, HMK'nın 114/1-i, 115/2 maddeleri uyarınca dava koşulu (şartı) yokluğundan reddedilir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.04.2013 tarihli ve 2012/1-1133 E. - 2013/421 K. sayılı kararı da aynı yöndedir).
Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hüküm bulunduğu (dava şartı yokluğu) gerekçesiyle reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi ilk defa Yargıtayda (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, 2001, C. V, s. 4980 vd.).
Kesin hüküm öncelikle (hükmü veren mahkeme de dâhil) diğer bütün mahkemeleri bağlar. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse mahkemeler aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan hüküm ile bağlıdırlar; aynı uyuşmazlığı bir daha (yeniden) inceleyemezler ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Kuru, C. V, s. 5051- 5053).
Somut olayda; taraflar ve dava dışı şahıslar arasında düzenlenen 04/06/2001 tarihli sözleşme ile davalı adına kayıtlı arsa üzerine konut inşa edilmesi amacıyla yapı ortaklığı şeklinde adi ortaklık ilişkisi kurulduğu, inşaatın davalı ortak tarafından yapılacağının, davacı da dahil olmak üzere diğer ortakların aidat adı altında ödeyecekleri katılım bedeli karşılığında, inşa edilecek konuttan işbu ortaklara daireler verileceğinin kararlaştırıldığı, davacıya bırakılacağı kararlaştırılan dairelerin 7, 10 ve 11 numaralı bağımsız bölümler olduğu, davacının sözleşmeden kaynaklanan edimini tam olarak yerine getirmediği, bu hususun kesinleşen mahkeme kararı ile sabit olduğu, öyle ki davacı tarafından bahse konu taşınmazlara dair tapu iptal ve tescil istemiyle açılan davanın, ortaklık sözleşmesi uyarınca ödenmesi gereken katılım bedelinin ( aidat bedeli) tam olarak ödenmediği, eksik ödeme yapıldığı gerekçesiyle redle sonuçlandığı; davacının bu kez alacak istemiyle açmış olduğu eldeki davada ise, ortaklığa getirdiği katılım bedelinin, kendisine bırakılacağı kararlaştırılan taşınmazların toplam rayiç bedeline oranlanması suretiyle belirlenecek bedel ile yine bahse konu taşınmazlara değer artırıcı nitelikte yapmış olduğu faydalı ve zorunlu masrafların davalıdan tahsilinin talep ettiği anlaşılmaktadır.
Öte taraftan, dosyadaki bilgi ve belgelerden; eldeki davaya konu aynı olaylara dayanılarak, aynı istemle davacı tarafından yine işbu davanın davalısına karşı daha öncesinde dava açılmış olup, Çorum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/224 E. - 2017/241 K. sayılı kararı ile davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiği, hükmün istinaf edilmeyerek kesinleştiği görülmüştür.
Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; Çorum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/224 E. - 2017/241 K. sayılı kararının, işbu dava yönünden HMK mad. 303/1 uyarınca maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceği dikkate alınarak, davanın kesin hüküm nedeniyle dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olması, doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanunun 371 inci maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davalı yararına BOZULMASINA, 3.815 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 08/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.