14. Hukuk Dairesi 2013/5707 E. , 2013/8450 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 06.12.2010 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi muarazanın giderilmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 25.12.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar, dava konusu 786 parsel sayılı taşınmazdaki suyu, önceki malikin muvafakati ile çıkarttıklarını ve ortaklaşa kullandıklarını, davalının 786 parsel sayılı taşınmazı satın aldıktan sonra bu suyu kulanmalarına engel olduğunu belirterek muarazanın giderilmesini gerekirse su rejimi kurulmasını istemiştir.
Davalı, dava konusu 786 parsel sayılı taşınmazı 04.08.2009 tarihinde satın aldığını, taşınmazdaki suyun özel su olduğunu, önceki malikin rızasının kendisini bağlamayacağını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 756. maddesinde kaynakların, arazinin bütünleyici parçası olduğu, bunların mülkiyetinin ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabileceği belirtilmiştir.
Gerçek kaynağın suyu bir akiferden gelir. Su çıkışı bir noktadan veya bir alandan olabilir. Bu alana kaynak alanı denir. Kaynak, yer altı suyunun doğal olarak yeryüzüne çıkması halidir.
Kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular yararlanabilir.
Uygulamada kaynak; “ yer altı suyunun üst düzeyinin yer yüzeyini kestiği yer” olarak tanımlanmaktadır. Yer altı suyu doğal yoldan yeryüzüne çıkmamış, drenaj vs. yollarla çıkarılmış ise, kaynak olarak değil, drenaj veya kuyu vs. isimlerle anılır. Bu şekilde insan eliyle çıkarılan sular, yer altı suyu olarak kabul edilir.
Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak, onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz (TMK.md.756/3).
Arazisinde faydalı ihtiyaçları için yeter miktarda su bulunmayan veya bu suyu elde etmesi fahiş masrafı icabettiren bir kimsenin, komşu arazideki yeraltı suyundan istifade şartları 20 nci maddede sözü geçen tüzükte belirtilir (167 Sayılı Yer Altı Suları Kanunu 1-6. madde).
Somut olayda, davaya konu su, davalının maliki olduğu 786 parsel sayılı taşınmaz içerisinde bulunmaktadır.Mahkemece, dava konusu suyun debisi belirlenmeden, suyun genel su mu, yoksa özel su mu olduğu saptanmadan, dosya içerisindeki dava konusu suya ait 29.12.2003 tarihli yeraltısuyu kullanma belgesinde belirtilen “çekilebilecek su miktarı” da aşılarak taraflar arasında su rejim kurulması doğru olmadığı gibi kurulan su rejiminin de talep olmadığı halde tapu kaydına şerh edilmesi de isabetli olmamıştır.
Bu durumda suların en az olduğu dönemde mahallinde fen, ziraat bilirkişi ve jeoloji mühendisinin bulunduğu bilirkişi heyetiyle keşif icrası ile, dava konusu suyun debisi ölçülmeli,özel su mu genel su mu olduğu saptanmalı, genel su olduğunun anlaşılması halinde, dosya içerisindeki dava konusu suya ait 29.12.2003 tarihli yeraltısuyu kullanma belgesinde belirtilen çekilebilecek su miktarı da aşılmamak kaydıyla öncelikle davalının ihtiyacı karşılanmalı, fazla suyun bulunması durumunda davacıların kullandıkları başka su kaynakları da göz etilerek taraflar arasında su rejimi kurulmalıdır.
Değinilen yönler gözetilmeden eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 31.05. 2013 gününde oybirliği ile karar verildi.