10. Hukuk Dairesi 2015/9037 E. , 2015/10884 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İş Mahkemesi
Dava, asıl davada yersiz aylıklar ve tahakkuk eden primler nedeniyle borçlu olmdığının ve kesilen ölüm aylığının yeniden bağlanması gerektiğinin tespiti ile birleşen davada yersiz aylıkların tahsili amacıyla başlatılan takibe vaki itirazın iptali ile takinin devamı istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda asıl davanın kısmen kabulüne birleşen davanın konusuz kalması nedeniyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre asıl davanın davacısı / birleşen davanın davalısının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-506 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık aylığı almakta iken 14.05.2004 tarihinde vefat eden sigortalının hak sahibi kızı olan asıl davanın davacısı / birleşen davanın davalısının zorunlu sigortalılığı nedeniyle bağlanan ölüm aylığının zorunlu sigortalılığının başladığı 19.03.2009 tarihinden itibaren kesilmesi gerektiğine ilişkin Mahkeme kabulü yerindedir. Ancak yersiz ödenen aylıkların tahsiline ilişkin olarak 506 sayılı Kanunda açık bir düzenleme bulunmamakta olup; davanın yasal dayanağını uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunun 61 ve devamı maddeleri oluşturmaktadır.
Anılan Kanunun 61"inci maddesi haksız yere aylık alma şeklinde gerçekleşen paraları geri vermesi uyarınca, ilke olarak, sebepsiz zenginleşenin haksız yere aylık alma şeklinde gerçekleşen paraları, geri vermesi icabeder. Ne var ki, bu geri verme borcunun kapsamı, 63"üncü madde ile belirlenmiş olup, sebepsiz zenginleşen kötü
./...
niyetli ise, iadeye ilişkin ilke çevresinde işlem yapılacak ve zenginleşmenin azaldığını savunamayacaktır. Şayet, iyi niyetli ise, iade zamanında elinde kalanla sorumlu olacak, kendisinden iade talep olunduğu andaki fazlalığı geri vermekle yetinecektir. Şu var ki, zenginleşmenin azalması veya tamamen kalkması, düşmesi olgusu, bir iddia veya def"idir. Zenginleşen tarafından iddia ve ispat olunmalı, ileri sürülmelidir. Böyle bir iddia ve savunma olmadıkça, hâkim tarafından, kendiliğinden nazara alınamaz. Böyle bir iddia ve ispat olmadıkça, zenginleşmenin azaldığı ya da kalktığı, resen kabul edilemez ve haksız zenginleşen zenginleşmenin başında iktisap ettiği miktarla sorumlu olur.
Borçlar Kanununun 63"üncü maddesinde söz konusu edilen iyiniyet Medeni Kanunun 3"üncü maddesinde de yazılı subjektif iyiniyettir. Bilindiği gibi iyiniyet, içe ilişkin bir olgudur. Varlığı ya da yokluğu, ilgili kişinin davranışlarıyla belli olur. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz. (HGK; 12.02.1992 tarih, 1991/10-576, 1992/76). Ayrıca, iyiniyetli olduğu belirlenen sebepsiz zenginleşenin, sebepsiz zenginleşme konusunun kendisinden istendiği tarihten önce ne kadarını elinden çıkardığını iddia ve ispat etmesi gerekecektir.
Bu kapsamda, 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 96"ncı maddesi ile, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır…” hükmü getirilmiş olup, istirdada konu tutarın bu bağlamda belirlenmesi gerekir.
Anılan yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde; asıl davanın davacısı / birleşen davanın davalısının iyiniyetli olup olmadığı ölüm aylığının bağlandığı tarihteki beyan ve taahhütleri de değerlendirilmek suretiyle takdir edilmeli; iyiniyetli olduğunun belirlenmesi durumunda yersiz aylıkların kendisinden talep edildiği tarih itibariyle ne kadarını elinden çıkardığını ispat etmesi için maddi durum araştırması da dahil olmak üzere kendisine usulünce imkan ve süre verilmeli; bu kapsamda iyiniyetli ve kötüniyetli olması durumlarına göre Kurumun alacak miktarı 5510 sayılı Kanunun 96"ncı maddesi de nazara alınarak belirlenmeli ve deliller hep birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, asıl davanın davalısı / birleşen davanın davacısı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 04.06.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.