
Esas No: 2016/14545
Karar No: 2020/999
Karar Tarihi: 17.02.2020
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2016/14545 Esas 2020/999 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVACILAR : ... V.D.
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ...’nin 52 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 3 nolu bağımsız bölümü davalı ikinci eşine satış suretiyle temlik ettiğini, işlemin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek, davalı adına olan tapu kaydının iptali ile mirasbırakan ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, muvazaanın olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa iddiasının ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1943 doğumlu mirasbırakan ...’ın 28.06.2015 tarihinde ölümü ile geride mirasçı ilk eşinden olma davacı çocukları ..., ..., ... ve dava dışı ... ile davalı ikinci eşi Nurcihan ve müşterek çocukları ...’in kaldığı, mirasbırakanın ... 1.Noterliğinin 27.08.1996 tarihli vasiyetnamesi ile dava konusu 52 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 3 nolu bağımsız bölümü davalı ikinci eşi ...’a bıraktığı, anılan vasiyetnamenin ... 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 08.12.2015 tarih ve 2015/900 Esas, 2015/1598 Karar sayılı hükmü ile açılıp okunduğu, daha sonra 10.09.2004 tarihinde dava konusu taşınmazın mirasbırakan tarafından davalı ikinci eşine satış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
./..
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun (TMK) 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olaya gelince, toplanan deliller ve tüm dosya içeriğine göre davacılar tarafından temlikin muvazaalı olduğu iddiası usulünce ispatlanmış değildir.
Hal böyle olunca, muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.