17. Hukuk Dairesi 2012/8660 E. , 2014/4748 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Körfez 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 20/03/2012
NUMARASI : 2009/58-2012/250
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacılar ve davalılar M.. B.., R.. U.., Z.. B.. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkillerin murisi ve desteği M. Ç."nun davaların işleteni ve sürücüsü ve trafik sigortacısı olduğu araçların karıştığı trafik kazası sonucu hayatını kaybettiğini belirterek davacı eş için 30.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi, davacı çocuk Tolga için 15.000,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi davacı çocuk Tayfun için 15.000,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi, anne için 5.000,00 TL maddi,15.000,00 TL manevi, kardeşler; Temel,Birgül ve Nevzat için 10.000,00"er TL manevi tazminat talep etmiş, 06.07.2010 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat taleplerini 93.434,10 TL artırdıklarını bildirmişlerdir.
Davalılar, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere göre, davalırdan İ. LTD açısından davanın reddine, davacı eş için 110.975,31 TL maddi, 20.000,00 TL manevi, davacı çocuk Tolga için 21.360,40 TL maddi, 15.000,00 TL manevi davacı çocuk Tayfun için 19.464,34 TL maddi, 15.000,00 TL manevi, anne için 5.000,00 TL maddi,15.000,00 TL manevi, kardeşler; Temel,Birgül ve Nevzat için 2.000,00"er TL manevi tazminata karar verilmiş, hüküm; davacılar vekili, davalılardan M.. B.., Z.. B.. ve R.. U.. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-) Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı ve davalılar vekilinin aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-)Davacı ve davalılardan M.. B.. ve arkadaşları vekillerinin davalılardan İ. Ltd. Şti"nin işletenlik sıfatına yönelik temyiz itirazları incelendiğinde;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı şirketin, işleten sıfatının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. 2918 sayılı KTK.nun hükümlerine göre, trafik kaydı "işletenin" kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı yasanın 3. maddesinde, "İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alacı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır." şeklinde tanımlanmıştır. Aynı kanunun 85. maddesinde ise, "Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, moturlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar." hükmüne yer verilmiştir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların
sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla) artık üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o araca kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir. Bunun sonucu olarak ta araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktirinde, gerekse Yargıtay"ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir.
Somut olayda, dava konusu motorlu araç, olay günü dava dışı E. Otomotiv Ltd.Şti tarafından 29.01.2004 tarihli faturayla satın alındığı ve E. Otomotiv Ltd.Şti elamanı olmadığı yolunda bir itiraz bulunmayan diğer davalı Hacı Çimen"e aynı tarihli irsaliye ile teslim edildiği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece yapılacak iş; aracın teslim edilip edilmediği, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma olup olmadığı, yapılan işlemin maliye ve vergi Dairelerine bildirilip bildirilmediği, E. Otomotiv Ltd. Şti ve İ. Grup Ltd. Şti"nin ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmak suretiyle, fatura, ruhsat, cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği, davalının işletenlik sıfatının devam edip etmediği hususları tartışılarak varılacak uygun sonuca göre bir karar vermekten ibarettir. Bu durumum göz önünde bulundurulmamış olması bozmayı gerektirmiştir.
3-)Davacılar vekilinin temyiz itirazları incelendiğinde; Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Tazminat hukuku ilkeleri gereğince, haksız eylemden kaynaklanan zararın ödetilmesi amacıyla açılan davalarda, istek bulunması durumunda, kabul edilecek tazminata olay gününden itibaren faiz yürütülmesi gerekir. Uyuşmazlık konusu trafik kazası haksız eylem niteliğinde olup taraflar arasındaki ilişkinin niteliği gereği faiz başlangıç tarihi olay tarihi olmalıdır.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, kabul edilen manevi tazminata olay gününden itibaren yasal faiz yürütülmemiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekir.
4) Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de gözönünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, M.K.nun 4.maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yukarıda belirtilen hususlar dikkate alındığında, davacılardan kardeşler için takdir olunan manevi tazminatın düşük olduğu görülmüş ve hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
5) 2918 sayılı KTK.’nun 99/1. maddesi ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın B.2.b. maddesi uyarınca, rizikonun bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortanın tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmakta, bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşmektedir. Sigortaya başvurulmadan dava açılması veya icra takibi başlatılması halinde ise bu tarihlerde temerrüt gerçekleşir.
Mahkemece, dava dilekçesinde talep edilen 1.000.00 TL’na, davalı sigorta şirketleri yönünden dava tarihinden, diğer davalılar yönünden olay tarihinden, ıslah ile artırılan kısmın ise, tüm davalılar yönünden ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmiştir.
Yukarıda açıklanan ilke ve alacağı doğuran sebebin esasen haksız eylemden kaynaklanmış olmasına göre, ıslah ile istenilen tazminat için de, aynı tarihten itibaren temerrüt faizi uygulanması gerekir. Zira, davalı sigorta şirketleri ile davacı arasındaki hukuki ilişki sözleşme ilişkisi değildir. Borcun nedeni haksız eylemdir. Yukarıda anılan hükümlere göre, davalı sigorta şirketleri bakımından temerrüt faizinin başlangıcını oluşturan ihbar yükümlülüğünde esas olan, zarar miktarı değil, kazanın ihbar edilmesidir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek sigortanın sorumluluğundadır. Bu itibarla, sigorta şirketlerine başvuru yapılması veya dava açılmasıyla; kaza, davalı sigorta şirketlerine ihbar edilmiş olacağından, anılan hükümlerde öngörülen koşullar yerine getirilmiş olacaktır.
Bu durumda mahkemece, davalı sigorta şirketlerine davadan önce usulüne uygun başvuru yapılıp yapılmadığı araştırılıp, yapılmış ise bundan 8 iş günü sonrasında,başvuru yapılmamış ise en erken dava tarihinde temerrüde düştüklerinin kabulü ile, tazminat alacağının tamamı için belirlenen temerrüt tarihinden itibaren, diğer davalılar yönünden ise olay tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
6)Davalılar vekilinin temyiz itirazları incelendiğinde;
Davacıların uğradığı zarar tek bir olaydan kaynaklanmakta olup, 2918 sayılı KTK.’nun 88. ve BK.’nun 50. maddesi uyarınca haksız fiile karışanların her biri zarardan müteselsilen sorumludurlar. Ancak davacılar vekili dava dilekçesinde, maddi ve manevi tazminatın davalılardan (sigorta şirketleri sadece maddi tazminattan ve poliçe limitleriyle sınırlı olarak) müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmemiştir. Bu durumda davacı tarafca, yasanın verdiği müteselsilen talep hakkı kullanılmadıkça, hükmedilen tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi doğru değildir. Mahkemece talep göz önünde bulundurulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
7) 818 sayılı BK.nun 47.maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Bu para tutarı aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararı karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusu doğurmaktadır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. 22.6.1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlarda açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Yukarıdaki ilkeler göz önünde bulundurulduğunda, meydana gelen trafik kazası sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli, kusur oranları da gözönünde tutularak, davacılardan eş,çocuk ve anne için hak ve nesafet kuralları çerçevesinde daha düşük manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, fazla manevi tazminata hükmedilmesi uygun görülmemiştir.
8) Davacı vekili yargılama sırasında verdiği ıslah dilekçesi ile talebini davacılar Emriye için 8.528,00 TL, Tayfur için 17.570,00 TL olarak talebini artırdığını belirtmiş ancak mahkemece davacının talep etiği miktar aşılarak Emriye için 9.340,00 TL, Tayfur için 19.464,00 TL tazminata hükmedilmiştir. fazla tazminata hükmedilmesi 1086 sayılı HMK.’nun 26. maddesine aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar ve davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2, 3, 4, 5 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı, 2, 6, 7 ve 8 nolu benhtte açıklanan nedenlerlede davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün adı geçenler yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacı ve davalılara geri verilmesine 31.3.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.