![Abaküs Yazılım](/3.png)
Esas No: 2014/2133
Karar No: 2017/221
Karar Tarihi: 08.02.2017
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/2133 Esas 2017/221 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 4. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.04.2013 gün ve 2010/512 E., 2013/317 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalı şirket vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 15.11.2013 gün ve 2013/23400 E., 2013/24729 K. sayılı kararı ile;
"…Davacı vekili, davacının iş sözleşmesinin haklı sebep olmadan işverence feshedildiğini, işçilik alacaklarının ödenmediğini beyanla, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacının hizmet süresi taraflar arasında ihtilaflıdır.
Davacının davalı şirkete ait işyerinde kesintisiz olarak çalıştığı iddia edilmiş, davalı taraf ise yargılama sırasında davacı işçinin çalışma süresine ilişkin beyanda bulunmamıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu ve işyeri kayıtlarına göre davacının çalıştığını iddia ettiği dönemde çalışma kaydı bulunmamaktadır. Mahkemece dinlenen davacı tanıklarının beyanlarına göre iddia edilen çalışma süresinden dava konusu alacaklar hesaplanmıştır. Ancak dinlenen davacı tanıklarının davalı işverene karşı açılan alacak davalarının bulunduğu gibi tanıklar davacının çalışma süresi konusunda ayrıntılı açıklamada bulunmamışlardır. Mahkemece davacının iddia ettiği sürelerde davalı işyerinde çalıştığının kabulü ile yapılan hesaplamaya göre hüküm kurulmuş ise de davacının hizmet süresine ilişkin yapılan araştırma hüküm kurmaya elverişli değildir.
Mahkemece öncelikle davacının çalıştığı iddia edilen döneme ait Sosyal Güvenlik Kurumu dönem bordroları getirtilmeli, davalı işverene husumeti olmayan bordro tanıkları dinlenerek davacının hizmet süresi belirlenmeli, belirlenen hizmet süresine göre gerekirse yeniden hesap raporu alınarak sonucuna göre bir değerlendirme yapılmalıdır.
Mahkemece eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir...."
gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin davalıya ait işyerinde 01.02.2000 - 20.05.2010 tarihleri arasında çalıştığını, iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın davalı işverence feshedildiğini, fazla çalışma yapıldığı ve genel tatil günlerinde çalışıldığı halde karşılığı ücretlerinin ödenmediğini, kullandırılmayan ve ücreti ödenmeyen yıllık izin ücreti alacağının da bulunduğunu ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, yıllık izin ücreti ve genel tatil alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı işveren vekili yargılama sırasında davanın reddinin gerektiğini savunmuştur
Mahkemece, hizmet cetveli ve tüm dosya kapsamına göre davacı işçinin davalı işyerinde 01.02.2000 - 20.05.2010 tarihleri arasında çalıştığı, ispat yükü üzerinde bulunan davalı işverenin iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini, fazla çalışma, yıllık izin ve genel tatil ücreti alacaklarının ise ödendiğini somut delillerle ispat edemediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı şirket vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, taraflar arasındaki eda davasının taraflarca hazırlama ilkesine tabi olduğu, delillerin taraflarca gösterilmesi gerektiği, eda davasında kamu yararı bulunmadığından kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanamayacağı, hakimin kendiliğinden delil toplamasını mümkün olmadığını belirterek ve önceki karardaki gerekçeler de eklenmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacı işçinin işçilik alacaklarının hesabına esas hizmet süresinin tespitinin taraflarca hazırlama ilkesine tabi olup olmadığı, mahkemece bordro tanıklarının re’sen dinlenip dinlenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için, hâkimin davayı aydınlatma yükümü ile davanın dayanağını oluşturan ve davacının işçilik alacaklarının hesabına esas hizmet süresinin tespiti açısından taraf delilleri arasında yer almayan bordro tanıklarının mahkemece kendiliğinden dinlenip dinlenemeyeceği, işçilik alacakları davalarında belirlenen hizmet süresinin re’sen araştırma ilkesine tabi Sosyal Güvenlik Kurumu’nun da taraf olduğu hizmet tespiti davalarına etkisi ile davacının iddiasını ispat koşulları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, ispat yükü kural olarak davacıya düşer; yani, davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir.
Yine, kural olarak herkes iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, kendisine ispat yükü düşmeyen diğer tarafın onun iddiasının aksini ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş sayılır.
Fakat, kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, ispat yükü kendisinde olan diğer tarafın iddiasını ispat etmesini beklemeden, onun iddiasının aksini ispat için delil gösterebilir. İşte bu delile, karşı (mukabil) delil denir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun konuya ilişkin ve “somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” başlıklı 194. maddesi:
“(1)Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar.
(2)Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur.” Şeklinde düzenleme içermektedir.
Hükmün gerekçesine göre; “Bu hükümle, somutlaştırma yükünün (HMK. madde 194/1) delillerle ilişkisi ortaya konulmuştur. Dava açılırken ve cevap dilekçesi verilirken taraflar, dayandıkları vakıaların hangi delillerle ispat edileceğini de belirtmek zorundadırlar.
Ancak iki durumu birbirinden ayırt etmek gerekmektedir:
A)Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da duruşma bitinceye kadar delil gösterebilirler. Dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olmasına kendiliğinden araştırma ilkesi denir. Bu ilke kamu düzenini ilgilendiren çekişmeli davalarda ve çekişmesiz yargı işlerinde önem arz eder.
b)Taraflarca getirilme (hazırlama) ilkesinin uygulandığı davalarda, deliller kural olarak taraflarca gösterilir; hâkim, delillere kendiliğinden başvuramaz.
Dava malzemesinin taraflarca getirilme ilkesi, dava malzemelerinin mahkemeye kimin tarafından getirileceği hususunu düzenleyen bir ilkedir. Buna göre, hâkim, kendiliğinden, taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme, sadece tarafların getirdiği vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir.
Taraflarca getirilme ilkesi Hukuk Muhakemeleri Kanununun 25. maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir: “(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. (2) Kanunda belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.” Bu ilkenin bir sonucu olarak mahkeme, sadece taraflarca ileri sürülen vakıaları inceleyebilir. Buna kural olarak deliller de dahildir (m. 25/2).
Fakat hâkim, bilirkişi ve keşif delillerine kendiliğinden başvurabilir (m. 266 ve m. 288). Hâkim isticvaba da kendiliğinden karar verebilir (m. 169/1). Bundan başka hâkim, davanın her safhasında, iki tarafın iddiaları sınırı içinde olmak üzere, tarafları dinleyebilir ve gerekli olan delillerin gösterilmesini ve verilmesini emredebilir (m. 31) (Kuru Baki, Arslan Ramazan, Yılmaz Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2011, 22. Baskı, s.377, 378).
Belirtilmelidir ki hâkim olayın aydınlatılması için tarafların delil ikamesini isteyebilir, ancak tarafa belli bir delili hatırlatamaz.
Mahkemenin hüküm vermesi için, kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların yükümlülüğünde ise de, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmak hâkimin görevidir. Ancak bu durum, hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkan vermesi veya hatırlatması anlamını taşımaz. Burada mevcut olmayanın talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesi söz konusudur.
Taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin soru sorma ve davayı aydınlatma ödevi (m. 31) çerçevesinde yumuşatılmıştır (Pekcanıtez Hakan, Atalay Oğuz, Özekes Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 2011, 11.Bası, s. 248 vd).
6100 sayılı Kanunun “hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31. maddesine göre, “hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini isteyebilir.”
Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar “açıklama yaptırabilir” denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir “ödev” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, age, s. 248 vd).
Görüldüğü üzere hakimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin 31.maddede, hakimin uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği belirtilmiştir.
Diğer taraftan, hizmet süresinin tespiti bakımından işçilik alacağı davaları ile Sosyal Güvenlik Kurumu’nun da taraf olduğu hizmet tespiti davalarına kısaca değinmek gerekmektedir.
Sosyal Güvenlik Hukukunun hem kamu hukuku, hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup, kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.
Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesinin icabettiği Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadı olduğundan, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hakimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
Öte yandan, işçilik alacağı davalarında taraflarca hazırlama ilkesi geçerli olup bu davalarda hizmet süresi yönünden varılacak sonuç, re’sen araştırma ilkesine tabi Sosyal Güvenlik Kurumu’nun da taraf olduğu hizmet tespit davalarında kesin hüküm teşkil etmez sadece delil olarak göz önünde bulundurulur. Nitekim bu tür davalarda taraflara yeniden delil bildirme imkanı tanınması ya da taraflarca bildirilmeyen delillerin mahkemece re’sen dikkate alınması usul ve yasaya aykırılık oluşturur.
Bu aşamada davanın dayanağını oluşturan işçilik alacağının hesabına esas hizmet süresinin ispat koşulları üzerinde de durulması gerekir.
Öncelikle belirtilmesi gerekir ki, çalışma olgusunu işçi kanıtlamak zorundadır. İşçi hizmet süresini usul hukukunun öngördüğü her türlü delille ispatlayabilecektir.
Bu kapsamda davacı işçi tarafından tanık deliline dayanılması halinde; gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 254. maddesi gerekse 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 255. maddesi uyarınca, aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça tanıkların gerçeği söylemiş olmalarının asıl olduğu ilkesi gözetilerek değerlendirme yapılmalıdır.
Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz ise de işveren aleyhine dava açan kişiler davacı tanığı olarak dinlenmiş ise bu işçilerin tanıklıklarına kural olarak itibar edilmemesi; birbirlerine tanıklık eden kişilerin beyanlarına ihtiyatla yaklaşılması ile bu tanıkların beyanlarının diğer yan delillerle birlikte değerlendirilerek, sonuca gidilmesi gerekir.
Yukarıda yapılan bu açıklamalar ışığı altında somut olay incelendiğinde; davacı işçi, davalı işyerinde 01.02.2000 tarihinden 20.05.2010 tarihine kadar kesintisiz çalıştığını bildirmiş olup davacının sigortalı hizmet cetvelinin incelenmesinde 15.02.2006 - 31.08.2006 tarihleri arasında 623148 sicil numaralı işyerinde çalışmasının bulunduğu görülmüştür. Davacı hizmet süresini kanıtlamak bakımından tanık anlatımlarına dayanmış olup, davacı tanığı Salih Keskin, 2004 yılında davalı işyerinde işe başladığını 5-6 ay kadar çalıştıktan sonra 2005 yılında askere gittiğini, 2005 yılının 11. ayında askerden dönerek 3 ay kadar daha davalı işyerinde çalıştığını, davalı işyerinde işe başladığında davacı işçinin de aynı işyerinde çalıştığını ve bu çalışmasının 2010 yılı Mayıs ayına kadar devam ettiğini, sigortasız çalışmak istemediğinden işten çıkarıldığını bildirmiştir.Yine davacı tanığı Semra Bolat, davalı işyerinde 2002 yılının 4. ayından 2009 yılının 12. ayına kadar çalıştığını, sigortasının yapılmasını istediği için işten çıkarıldığını, kendisi işe girdiğinde davacı işçinin de çalıştığını, 2010 yılında işten çıkarıldığını beyan etmiş mahkemece, davacının iddia ettiği tarihler arasında (01.02.2000 - 20.05.2010) çalıştığının ispatlandığı kabul edilerek dava konusu tazminat ve alacaklar hüküm altına alınmıştır. Bozma kararında ise, dinlenen davacı tanıklarının davalı işverene karşı açmış oldukları alacak davaları bulunduğu gibi ayrıntılı açıklama da yapmadıkları, bu nedenle hizmet süresinin tespitine yönelik araştırmanın hüküm kurmaya elverişli olmadığı, davacının çalıştığı iddia edilen döneme ait Sosyal Güvenlik Kurumu dönem bordroları getirtilerek davalı işverenle husumeti bulunmayan bordro tanıkları dinlenmek suretiyle davacının hizmet süresinin belirlenmesi gerektiği belirtilmişse de; Özel Daire bozma kararının aksine, taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu bu davada tanık olarak gösterilmemiş kişilerin dinlenmesi usule aykırıdır. Taraflarca getirilme ilkesi kapsamında, kanunda belirtilen durumlar dışında hakim, kendiliğinden delil toplayamaz. İşçilik alacağı davalarında dava konusu alacaklara hak kazanılıp kazanılmadığı tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri bir konudur. Dolayısıyla hakime kendiliğinden delil toplama imkanı tanınması, usul ve yasaya uygun değildir.
Hal böyle olunca, dinlenen davacı tanıklarının davalı işverene karşı açmış oldukları alacak davaları bulunsa da, bu husus tek başına gerçeği söylemediklerini göstermediği gibi tanıkların kendileri ile ilgili hususlarda da samimi beyanlarda bulundukları açıktır. Kaldı ki, davalı işverene karşı açılan emsal dava dosyalarında da işçilerin ya sigortasız çalıştırıldıkları ya da çalışmalarının Sosyal Güvenlik Kurumu’na eksik bildirildiği anlaşılmakla birlikte, tanıklarca işçilerin sigortasız çalışmayı kabul etmediklerinden iş sözleşmelerinin feshedildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla davacının hizmet süresi ile ilgili iddiasının, tanıklarla birlikte çalıştıkları dönem yönünden ispatlandığının kabulü dosya içeriğine uygun düşecektir.Bu nedenle davacının 01.04.2002 - 20.05.2010 tarihleri arasında çalıştığının kabulü ile işçilik alacaklarının bu süreye göre hesaplanması gerekirken, tanıklarca doğrulanmayan 01.04.2002 tarihi öncesinin de hesaplamaya dahil edilmesi doğru olmayıp, yerel mahkeme direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmektedir.
Direnme kararı bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana veri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08.02.2017 gününde oybirliği karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.