17. Hukuk Dairesi 2013/4121 E. , 2014/4687 K.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalının trafik.... sigortacısı olduğu aracın kusurlu olarak davacıya çarparak yaralanmasına neden olduğunu ileri sürerek, 7.800,00 TL. maddi tazminatın faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın zamanaşımı ve esas yönünden reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere göre, davanın 7.562,08 TL. tazminat yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı KTK.nin 109/1. ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının C.8. maddesinde "motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar." denilmektedir. Aynı kanunun 109/2 maddesinde ise, "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir." hükmüne yer verilmiştir. Yine Borçlar Kanunu’nun zamanaşımını düzenleyen 60. maddesinde de“ Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ıttılaı tarihinden itibaren bir sene ve herhalde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene sonra istima olunmaz. Şu kadar ki zarar ve ziyan dâvası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsî dâvaya da o müruru zaman tatbik olunur.” hükmüne yer verilmiştir. Zamanaşımının oluşması için zararın ve tazminat sorumlusunun birlikte öğrenilmesi gerekir. Gerek 2918 sayılı KTK’nin 109/1.maddesi gerekse Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde öngörülen zamanaşımı ve gerekse ceza kanunları gereğince öngörülen ceza zamanaşımı süresinin, zararı ve faili öğrenme tarihinde başlayacağında duraksama bulunmamaktadır. Bu noktada zararın öğrenildiği tarihin belirlenmesinde yarar vardır.
Öğreti ve uygulamada kabul edilen genel kurala göre, zarar görenin zararı öğrenmesinden amaç, zararın mahiyeti (kapsamı) ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, davayı ciddi ve objektif şekilde desteklemeye ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olmasıdır. Eğer zararın kapsamını belirleyici husus “gelişmekte olan bir durum” ise zamanaşımı bu gelişme sona ermedikçe işlemeye başlamaz. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, “gelişen durum” aynı olaya ilişkin olarak zaman içinde zararın artması veya yeni zararların doğması halidir. Bundan ayrı, zarar görenin kendi imkanlarıyla ya da başkasının yardımıyla zarar verici fiilin sonuçlarının gidişini ve kesinleşen durumu değerlendirebilmesi gerekir. Özellikle, vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belli bir açıklığa kavuşmaktadır. Zararın mahiyet ve şümulü hiç anlaşılmadan mutlaka haksız eylem tarihinden itibaren dava açılması gerektiği yolundaki bir görüş, “zararı öğrenme” kavramına uygun düşmez. Nitekim, İsviçre Federal Mahkemesi kararları ve öğretide, vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararlarda zamanaşımı süresinin ancak kesin teşhisten, özellikle sürekli sakatlığa ilişkin kesin raporun öğrenilmesinden sonra başlayacağı kabul edilmektedir.
Somut olayda, davaya konu kaza 26.2.2004 tarihinde gerçekleşmiş, dava açılmadan önce Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi"nden 29.4.2009 tarihinde davacının % 10 oranında maluliyete uğradığını gösteren rapor alınmış, dava 19.4.2011 tarihinde açılmış ve yargılama sırasında Adli Tıp uzmanından alınan 29.3.2012 havale tarihli raporda davacının %3 oranında maluliyetinin bulunduğu bildirilmiştir.
Öte yandan, dava dilekçesinin tebliği üzerine davalı vekili 24.5.2011 tarihinde verdiği cevap dilekçesiyle zamanaşımı def"ini ileri sürmüş, davacı vekili ise 12.7.2011 tarihli oturumda zamanaşımı def"inin süresinde olup olmadığı yolunda açıkça bir itirazda bulunmamıştır.
Bu durumda, mahkemece, davalı vekilinin zamanaşımı def"i hakkında bir inceleme ve değerlendirme yapılarak, olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde işin esasına girilerek hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
2-) Bozma neden ve şekline göre, davalı vekilinin bu aşamada diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 31.3.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.