Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1819
Karar No: 2018/482
Karar Tarihi: 14.03.2018

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1819 Esas 2018/482 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1819 E.  ,  2018/482 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 13.06.2013 gün ve 2012/502 E., 2013/310 K. sayılı kararın davalı ... terekesi temsilcisi vekili, davalı ...’ nın mirasçıları olan dahili davalılardan Mehmet, Nurten ve ... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 13.02.2014 gün ve 2013/23288 E., 2014/3784 K. sayılı kararı ile;
    “... Davacı avukat olduğunu, 2004 yılından beri davalıların vekili olarak görev yaptığını, aralarında yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığını, baktığı davaların bir kısmı ile ilgili olarak davalıların karşı taraf ile anlaştıklarını, 4.1.2006 tarihinde “Karşılıklı Borç İkrarı, Takas, Mahsup ve İbra Sözleşmesi “ başlıklı sözleşme imzalayarak bir kısım işlerinin bu sözleşme ile sonlandırıldığını, sulh sözleşmesinde ücretinin ödeneceğinin kararlaştırıldığı halde ödenmediğini, sulhe konu olmayan işler bakımından ise vekalet ücretinin ödenmediğini bildirerek toplam 75.000 TL asıl alacak 19.047, 95 TL işlemiş faiz alacağı olmak üzere toplam 94.047, 95 TL vekalet ücreti alacağının tahsili için yaptığı icra takibine vaki itirazın iptali ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
    Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
    Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın tarafların temyizi üzerine yapılan inceleme sonucu Dairemizin 2011/19295-2012/10112 esas ve karar sayılı bozma ilamı ile “vekalet ücretinin sulh olunan miktarlar üzerinden hesaplanması gerektiği” gerekçesi ile sair hususlar incelenmeksizin kararın bozulmasına karar verilmiş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, davanın kısmen kabulü ile 75.000 TL asıl alacak, 184, 93 TL işlemiş faiz alacağı üzerinden takibin devamına, davacının işlemiş faize ilişkin faiz alacağı talebi ile icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
    1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
    2-Dosyanın incelenmesinde; Davacının 2004 yılından beri davalıların vekili olduğu, aralarında yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığı, davacının takip ettiği dava ve işlerin bir kısmının, davalıların karşı tarafla anlaşarak 4.1.2006 tarihli sulh ve ibra sözleşmesi ile belirlenen miktarlar üzerinden sonlandırıldığı, bu sulh ve ibra sözleşmesine konu işler nedeniyle Avukatlık Kanunun 164/4 ve 164/son maddesine göre vekalet ücreti alacağı ile, diğer dava ve işler adı altında 30.10.2008 tarihinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak 75.000 TL asıl alacak ve işlemiş faiz alacağı ile toplam olarak 94.047, 95 TL vekalet ücreti alacağının tahsili için kendi müvekkillerine icra takibi başlattığı anlaşılmıştır. Dava dilekçesinde ise, sulh ve ibra sözleşmesine konu işler ile icrada diğer dava ve işler olarak gösterdiği işlere açıklık getirerek dosyaların, esas numaralarını bildirmiştir. Davalı taraf savunmasında; Davacının takip talepnamesindeki isteklerinin açık olmadığını, sonradan bu talebi açıklayarak genişletemeyeceği, sulh ve ibra sözleşmesinin 6.maddesinde, ’’Avukatlık Kanunu 165.maddesi gereğince teselsül konusunda tarafların feragat etmiş olup, her vekil ücretini sadece ve sadece kendi müvekkilinden talep edecektir.”şeklinde kararlaştırma yapıldığını, davacı avukatında bu sulh ve ibra sözleşmesine imza atarak katılması nedeniyle bahsedilen sözleşme maddesinin davacı avukatı bağlayacağı ve karşı yan vekalet ücretini kendilerinden talep edemeyeceğini ayrıca 10.000 Dolar kısmi ödeme yaptıklarını, talebin fahiş olduğunu savunarak davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı alacağının 223.573, 77 TL olduğu, bunun 17.200, 32 TL sinin karşı yan (164/son) vekalet ücreti olduğu belirtilerek taleple bağlı kalmak üzere, takibin 75.000 TL asıl alacak, 184, 93 TL işlemiş faiz alacağı üzerinden devamına, fazla faiz talebi ve icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
    Davacı avukatın takip ettiği işlerin bir kısmını kapsar şekilde davalılar ve karşı taraf arasında yapılan 4.1.2006 tarihli sulh ve ibra sözleşmesi başlıklı sözleşmenin 6.maddesinde ’Avukatlık Kanunu 165. maddesi hükmü gereğince teselsül konusunda taraflar feragat etmiş olup, her vekil ücretini sadece ve sadece kendi müvekkilinden talep edecektir.” yazılıdır. Davacı avukatta bu anlaşmayı imzalamıştır. Avukatlık Kanunun 165. maddesi hükmüne göre, “İş sahibinin birden çok olması halinde bunlardan her biri sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan veya takipsiz bırakılan işlerden her iki taraf, avukatın ücretinin ödenmesi konusunda müteselsil borçlu sayılırlar.” hükmünü içermekte ise de somut olayda davacı avukatında katıldığı sulh ve ibra sözleşmesinin 6.maddesindeki kararlaştırma ile davacı avukat Avukatlık Kanunun 164/son maddesine göre isteyebileceği vekalet ücretini müvekkilinden talep etme hakkından feragat etmiştir. Bu durumda, davacı avukat davalı müvekkilinden 164/son maddesi hükmüne göre karşı yan vekalet ücretini talep edemeyecektir. Davacı imzaladığı sözleşme ile bağlıdır. Mahkemece bu kalem isteğin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karşı yan vekalet ücreti bakımından da davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
    3-Davalılar, davacının vekalet ücreti alacağına mahsuben 10.000 Dolar ödeme yaptıklarını savunmuşlar, bu yöndeki savunmalarını yazılı delillerle ispat edememişlerse de delil listelerinde açıkça yemin deliline de dayandıklarından davalılara yemin hakları hatırlatılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir...”
    gerekçesi ile hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava vekâlet ücreti alacağı iddiasına dayalı olarak başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
    Davacı vekili avukat olan müvekkilinin davalı ...’ nın vekili sıfatıyla dava dışı kişiye karşı pek çok takip ve dava yürüttüğünü, ... ve hasmının 04.01.2006 tarihli borç ikrarını içeren sözleşme ile vekilleri huzurunda bir kısım dava ve işler için sulhe vardıklarını, ancak ihtara rağmen müvekkilinin vekâlet ücretinin ödenmemesi üzerine başlatılan takibe haksız şekilde itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı ... dava açıldıktan sonra 22.02.2009 tarihinde vefat etmiş; dava, Şişli 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 23.03.2009 tarihli veraset ilamı ile tespit olunan mirasçılarına (Nurten, Ahmet, Mehmet, Uğur, Salih Ziya, Bedriye) yöneltilmiş, mirasçılardan Mehmet Tatlıcı davaya cevap vermemiş, diğer mirasçılar istemin haksız olduğunu savunmuş, mirasçılardan Nurten ve ... vekili davacıya vekâlet ücretine mahsuben 10.000 USD ödeme yapıldığını da bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
    Sarıyer 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 13.01.2010 tarihli kararı ile ... terekesine atanan tereke temsilcilerinin vekili davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Yerel mahkeme 20.09.2011 tarihli ilk kararında takibin davacı avukat tarafından hukuki yardım verilen tüm dosyaları kapsadığı, sulh sözleşmesinde belirlenen miktarın davalı tarafın sağladığı gerçek menfaati yansıtmadığı, bu bakımdan, davacının davalıyı temsilen takip ettiği dosyalarla ilgili talep edebileceği vekâlet ücretlerinin ayrı ayrı hesaplanmasının gerektiği, sulh sözleşmesinin 6. maddesindeki vekâlet ücretinden Avukatlık Kanunu"nun 165’inci maddesi çerçevesinde tarafların karşılıklı feragat etmesine ilişkin düzenlemenin eldeki davanın yalnızca müvekkili aleyhine açılmış olması nedeniyle sonucu değiştirmeyeceği, sözleşmenin “her vekil avukatlık ücretini sadece ve sadece kendi müvekkilinden talep edebilecektir ” şeklindeki 6. maddesine yansıyan taraf iradesi karşısında, sulh hâlinde vekâlet ücretinin hem akdi hem de tarife hükümlerince karşı yan vekâlet ücretini kapsadığına ilişkin HGK’nın 22.06.1983 gün, 1980/4-2329 E., 1983/699 K. sayılı kararı dikkate alınarak hukuki yardım verilen tüm dosyalar için takip tarihi itibariyle davacının talep edebileceği Avukatlık Kanunu’nun 164/4’üncü maddesine göre akdî, 164/son maddesi hükmünce karşı yan vekâlet ücretlerinden oluşan asıl alacak tutarını 223.573,77 TL olarak tespit eden ek bilirkişi raporu hükme esas alınıp, taleple bağlı kalınarak davanın kısmen kabulüne, 75.000 TL asıl alacak ve 184,93 TL işlemiş faiz yönünden itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmiştir.
    Davacı vekili ve davalı tereke temsilciliği vekilinin temyiz itirazları üzerine Özel Dairenin 12.04.2012 gün 2011/19295 E., 2012/10112 K. sayılı kararı ile davalının sair itirazlarının reddiyle birlikte 04.01.2006 tarihli sulh ve ibra sözleşmesi kapsamındaki davalıya sağlanan menfaatin miktarı üzerinden, gerek müvekkilin ödemesi, gerekse hasma tahmili gereken vekâlet ücretinin hesap ve takdir edilmesi, sözleşme kapsamı dışındaki dava ve takip dosyaları açısından da davacı avukatın hak ettiği vekâlet ücreti tutarının belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle hüküm davalı yararına bozulmuştur.
    Yerel mahkeme bu bozma kararına uyarak bilirkişiden ek rapor almış; bilirkişi 03.04.2013 tarihli ek raporunda sulh ve ibra sözleşmesinde bahsi geçen takip ve işler kapsamında davalının sağladığını tespit ettiği menfaat üzerinden, sulh sözleşmesi kapsamı dışında kalan işlerin dava değerleri üzerinden avukata ödenmesi gereken akdi ve karşı yan vekâlet ücretlerini toplam 243.448,83 TL tespit etmiş, mahkemece bu bilirkişi raporu hükme esas alınmış ve yine taleple bağlı kalınarak (13.06.2013 tarihli karar ile) davanın kısmen kabulü ile 75. 000 TL asıl alacak ve 184,93 TL işlemiş faiz yönünden itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmiştir.
    Hüküm bu kez davalı tereke temsilciliği ile davalı mirasçılar Mehmet, Nurten ve ... vekili tarafından temyiz edilmiş ve davacı vekili temyize cevabında hükmün onanmasını istemiş olup, Özel Daire “davacının tüm, davalıların sair temyiz itirazlarının reddi... ”ne, davacı avukatın da katıldığı sulh ve ibra sözleşmesinin 6. maddesindeki “Avukatlık Kanunu 165. maddesi hükmü gereğince teselsül konusunda taraflar feragat etmiş olup, her vekil ücretini sadece ve sadece kendi müvekkilinden talep edecektir. ” şeklindeki kararlaştırma ile davacı avukatın Avukatlık Kanunu’nun 164/son maddesine göre isteyebileceği vekâlet ücretini müvekkilinden talep etme hakkından feragat ettiği, bu durumda, davalıdan 164/son maddesi hükmüne göre karşı yan vekâlet ücretini talep edemeyeceği, davacının imzaladığı sözleşme ile bağlı olduğu, mahkemece bu kalem isteğin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karşı yan vekâlet ücreti bakımından da davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu, bunun yanında davalıların vekâlet ücreti alacağına mahsuben ödeme yapıldığı yönündeki savunmaları ile ilgili olarak yazılı belge sunulamamışsa da dayanılan yemin delilinin hatırlatılıp neticesine göre hüküm kurulması gerektiğinden bahisle hükmü davalılar yararına bozmuştur.
    Bozma kararına karşı yerel mahkemece 29.05.2014 tarihli karar ile akdi ve karşı yan vekâlet ücretinin hesaplanmasına işaret eden ilk bozma kararına uyulmakla davacı lehine kazanılmış hak doğduğu, ilk bozma kararında belirtilmeyen veya gözden kaçmış olan nedenlerle bozma kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğu gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı davalı tereke temsilciliği vekilince temyiz edilmektedir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki vekâlet ücreti alacağı ile ilgili itirazın iptali davasında ilk bozma kararının davacı lehine kazanılmış hak doğurup doğurmadığı, burada varılacak sonuca göre yerel mahkemenin ilk bozma kararında gösterilmeyen veya göz ardı edilen nedenlerle bozma kararı verilemeyeceği gerekçesine dayalı olarak verdiği direnme kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesinden önce yerel mahkemenin direnme kararı gerekçesinde “ilk bozma kararında belirtilmeyen veya gözden kaçmış olan nedenlerle” bozma kararı verilemeyeceği şeklindeki ifadesinin Özel Dairenin bir kısım davalıların ödeme savunması ile ilgili bozma nedenine karşı da direnme gerekçesi olarak kabul edilip edilemeyeceği, burada varılacak sonuca göre direnme hükmünün gerekçesizlik nedeniyle usul yönünden bozulmasının gerekip gerekmediği ve uyuşmazlığa konu 04.01.2006 tarihli sulh ve ibra sözleşmesinin eklenmesi için dosyanın mahalline geri çevrilmesinin gerekip gerekmediği hususları ön sorun olarak tartışılmış; gerekçenin her iki bozma nedenini de karşılar mahiyette olduğu, sulh ve ibra sözleşmesinin ikinci bozma kararına işlenen maddesinin içeriğinin de taraflar arasında çekişmesiz olduğu ve yargılamanın geldiği safahat nedeniyle mahkeme kararı ve bilirkişi raporlarında açıkça zapta geçmiş olmakla aslının istenmesinin gerekli olmayacağı değerlendirilerek oy birliği ile her iki ön sorunun olmadığına karar verilmiştir.
    İşin esasının incelenmesinde;
    Uyuşmazlığın çözümü “usuli kazanılmış hak” kavramının açıklanmasını ve açıklanan olgular karşısında somut olay ve taraflar yönünden gerçekleşip gerçekleşmediğinin irdelenmesini gerekli kılmaktadır.
    Gerek 1086 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu"nda, gerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Konu, yargı içtihadı ile gelişmiştir.
    Bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (9.5.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK).
    Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (4.2.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
    Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
    Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
    Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması durumunda, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
    Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlinde usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK. 21.01.2004 gün ve 2004/10-44 E, 2004/19 K.) .
    Bu sayılanların dışında ayrıca görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru B:, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, s. 4771 vd.).
    Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
    Somut olaya bu açıklamalar ışığında bakıldığında;
    Davacı avukatın müvekkili olan ... hakkında vekâlet ücreti alacağının tahsilini sağlamaya yönelik başlattığı icra takibine vaki itirazın iptali davasında, mahkemece hukuki yardım verilen tüm dosyalar için takip tarihi itibariyle davacının talep edebileceği Avukatlık Kanunu’nun 164/4’üncü maddesine göre akdi , 164/son maddesi hükmünce karşı yan vekâlet ücretlerinin tespiti ile taleple bağlı kalınarak kurulan ilk hüküm yalnızca davacı ve davalı tereke yönetimi tarafından temyiz edilmiş ve Özel Daire mahkemenin yanlış değerlendirme ile sulh sözleşmesi kapsamındaki dava ve takip dosyaları yönünden sulh olunan miktar üzerinden hesaplama yapılmak yerine dava değerleri üzerinden akdi ve yasal vekâlet ücretinin hesaplandığını belirtmiş ve sulh olgusu nedeni ile avukat davacının müvekkili davalıdan gerek akdi, gerek karşı yan vekâlet ücretleri talep edebileceğine işaret edilerek sulh olunan menfaat kapsamı dışında kalan ve bu kapsamdaki işler yönünden hesaplamanın ne şekilde yapılması gerektiği açıklanmıştır.
    Mahkemenin bu bozma kararına uyması ile davacının akdi ve yasal vekâlet ücretine hak kazandığı yönünde davacı lehine kazanılmış hak doğduğunun kabulü gerekir. Bu karara uyularak yapılan yargılama sonunda verilen yeni kararın, artık davanın en başından beri dosyada yer alan sulh ve ibra sözleşmesinin yorumu ile karşı yan vekâlet ücretinin istenemeyeceği gerekçesi ile bozulması, yukarıda açıklanan usuli kazanılmış hakkı ortadan kaldıracak nitelikte olup, hukuki bir hata niteliğindedir. Öte yandan, davalılardan Nurten ve ... vekilinin savunmalarında dile getirdiği ve fakat yazılı herhangi bir delil sunamadıkları 10.000 USD’lik ödeme iddiası yönünden bir değerlendirme ve hüküm içermeksizin verilen 20.09.2011 tarihli ilk kararın adı geçenler tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmesinden sonra, bu kez Özel Dairenin 12.04.2012 tarihli bozma kararında bu savunmanın ispatı hususunda yemin hakkının hatırlatılması gerektiğinden söz edilmesi de isabetli olmamıştır.
    Yerel mahkemenin direnme kararına karşı temyiz kanun yoluna başvuran davalı ... terekesi temsilciliği vekilinin direnme kapsamı dışında kalan, vekâlet ücretinin hesaplanacağı dava ve işlere ilişkin sair temyiz itirazları da yargılamanın önceki aşamalarında temyiz incelemesinden geçmekle kesinleşmiş hususlara ilişkindir.
    Hâl böyle olunca, yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekir.
    SONUÇ: Davalı ... terekesi temsilciliği vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (4.805,88 TL.) harcın temyiz edenden alınmasına, kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 14.03.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi