14. Hukuk Dairesi 2013/2777 E. , 2013/8090 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 06.10.2010 gününde verilen dilekçe ile tazminat ve ecrimisil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.12.2010 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili ve duruşmasız temyizi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 21.05.2013 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Av. ...ile karşı taraftan davacı vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen tarafların sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü
K A R A R
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat ve ecrimisil istemlerine ilişkindir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 53.100 TL tazminatın 13.06.2010 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili ile davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan deliller ve dosya içeriğine göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesi; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir” hükmü ile malikin mülkiyet hakkını hukuksal sınırlar içinde kullanabileceğini düzenlemiştir.
Anılan Kanunun taşınmaz mülkiyet hakkının kısıtlamalarını düzenleyen “komşu hakkı” bölümünde “kullanım biçimi” başlığı altında yer alan 737. maddesi; “Herkes, taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkilerini kullanırken ve özellikle işletme faaliyetini sürdürürken, komşularını olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür.
Taşkınlıktan amaç ise, komşuluğun olağan hoşgörü sınırlarını aşan ve komşunun kendisi ve ailesi ile taşınmazı zararına aşırı derecede etkili olabilecek iş ve eylemlerdir. Bu tür uyuşmazlıkların çözümünde hâkim, gerek zararı saptama, gerekse zararı giderici önlemleri bulma yönünden her somut olayın özelliğini gözetmek, tarafların yarar zarar dengelerini değerlendirmek durumundadır. Komşuluk hukukunun öngördüğü sınırları aşan kullanım halinin saptanması halinde ise, mahkemece kurulacak hükümde zararlı davranışın giderim şeklinin ve taraf yükümlülüklerinin açıkça gösterilmesi zorunludur.
“Kazı ve Yapılar” başlıklı Türk Medeni Kanunu’nun 738. maddesi gereğince; malik kazı ve yapı yaparken komşu taşınmazlara onların topraklarını sarsmak veya tehlikeye düşürmek ya da üzerindeki tesisleri etkilemek suretiyle zarar vermekten kaçınmak zorundadır.
Haksız eyleme dayalı tazminat davalarında da Borçlar Kanununun 42/1. maddesi uyarınca ve genel ilke olarak zararın varlığını kanıtlama yükü davacıya aittir. Zararın gerçek tutarını kanıtlamanın olanaksız olduğu durumlarda Borçlar Kanunu’nun 42/2. maddesi yargıca tanınan adalete uygun olarak zarar tutarını belirleme görevi ayrık bir düzenleme olup özel niteliği nedeniyle zararın belirlenmesinin olanaksız olması ya da gerekli kanıtların bulunmaması veya davacıdan kanıt getirmesinin istenememesi koşullarıyla sınırlıdır.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya gelince;
Davacı taşınmazına dökülen hafriyatın miktarı, davacının Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/640 D.İş esas sayılı dosyasında yaptırmış olduğu tespit sonucu alınan bilirkişi raporu ile yaklaşık 27.950 m3 olarak belirlenmiştir. Davacı, Bursa 10. Noterliğinin 31.05.2010 tarihli ihtarnamesi ile davalıdan hafriyat toprağının kaldırılması veya bedelinin ödenmesini talep etmiştir. Makul süre sonunda ihtarname gereğinin yerine getirilmemesi üzerine dava dilekçesi ekinde sunulan 10.09.2010 tarihli faturadan 20.000 m3 hafriyatın kendisi tarafından dava dışı şirket 115.640 TL bedel ödemesi karşılığında kaldırıldığını belirterek bu miktar kadar tazminat ve haksız işgal nedeniyle dava tarihinden geriye dönük 5 yıllık ecrimisil isteminde bulunmuştur. Ancak davalı tarafından, davacı taşınmazına dökülen hafriyatın daha az olduğu, hafriyatın bir kısmının da yol olarak ayrılan bölümlere döküldüğü savunulmuştur. Tespit bilirkişi raporunu esas alan bilirkişi raporunda, 1994 yılındaki topografik
yapı nazara alınarak dava konusu taşınmazın kot durumuna göre hafriyat miktarı belirlenmiş ve mahkeme tarafından da bilirkişi raporundaki bu belirlemeye itibar edilerek tazminata karar verilmiştir. Davacının taşınmazının hafriyatın dökülmesinden önceki fiziki durumu tam olarak belirlenemediğinden ve hafriyatın hangi oranda davalı tarafından döküldüğü başka bir deyişle davalı tarafından davacı taşınmazına verilen zararın gerçek tutarının da kanıtlanması mümkün olmadığından mahkemece davalı tarafından döküldüğü kabul edilerek hükmedilen tazminat miktarından da Borçlar Kanununun 42. ve 43. maddeleri gereğince bir indirim yapılması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
Ayrıca davacının davalıya gönderdiği ihtarname 10.06.2010 tarihinde tebliğ edilmiş, ihtarnamede ödenmesi istenilen bedelin “30 günlük süre dolduktan 2 gün içerisinde” denilmekle, verilen sürenin sonu olan 12.07.2010 tarihinde davalı temerrüde düşmüştür. Borçlar Kanununun 101. maddesi gereğince muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrit (direngen) hale geleceğinden faiz alacağının davalının temerrüde düştüğü 12.07.2010 tarihinden geçerli olmak üzere yürütülmesi gerekir. Mahkemece yapılan bu saptama bir yana bırakılarak faiz alacağı talebinin 13.06.2010 tarihinden geçerli olarak hüküm altına alınması da doğru görülmemiştir.
Hükmün, açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacının tüm, davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bent uyarınca davalının temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 990 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, istek halinde peşin yatırılan temyiz harcının davalı tarafa iadesine, 28.05.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.