14. Hukuk Dairesi 2013/6530 E. , 2013/8068 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalı aleyhine 08.01.2010 gününde verilen dilekçe ile komşuluk hukukuna dayalı kal istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 09.11.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukuna dayalı olarak kal istemine ilişkindir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine kararDairemizin 27.03.2012 tarihli ilamı ile “…Dava konusu 32 parsel sayılı taşınmazın tapu kayıt örneğine göre davalı dışında ..., ... isimli şahıslar da bu taşınmazda paylı maliktir….Ağaçların kesilmesine ilişkin hüküm davanın tarafı olmayan bu paydaşların hukukunu da etkileyeceğinden, davada 32 sayılı parselin davalı dışındaki diğer maliklerinin de yer alması zorunludur. Mahkemece, taraf teşkili tamamlanmadan, ilgililerin savunma ve delilleri toplanmadan hüküm kurulduğundan karar bozulmalıdır” gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozma sonrası yapılan yargılama sonunda mahkemece davanın kabulü ile 32 sayılı parsel üzerinde bulunan 14 adet kızıl ağaç, 1 adet ham hurma, 5 adet akasya ağacının kökünden kesilmek suretiyle kal’ine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı ... temyiz etmiştir.
TMK m. 683 deki "Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma
yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nun "komşu hakkı" başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Bu tür davaların açılabilmesi için kural olarak zararın doğmuş olması gerekir. İleride zarar doğacağından bahisle dava açılamayacağından bu şekilde açılan davalar reddedilmelidir. Ancak, istisnai durumlarda, henüz zarar doğmadığı halde, yakın gelecekte zarar doğacağı pek muhtemel veya muhakkak ise, davacıya zarar tehlikesinin önlenmesi davasını açma hakkı tanınmalı, zararın doğması beklenmemelidir.
Davaya konu olayda uygulama imkanı bulunan TMK’nun 740. maddesi, başkasının mülküne geçip zarar veren dal ve köklerin, zarar gören mülk sahibi tarafından kesilebileceği hükmünü içermektedir. Malikin kendi taşınmazı üzerine diktiği ağaçların dalları ve kökleri komşunun taşınmazına geçip zarar verdiği takdirde, ikaz üzerine münasip bir müddet içerisinde bu dal ve köklerin kesilmesi gerekir. Malik tarafından kesilmediği takdirde, komşunun bu dal ve kökleri kesip zaptetmek hakkı doğar. Ancak tüm ağaçların kesilmesine ilişkin hüküm kurulmamalıdır.
Davalının kendi taşınmazı içerisine diktiği ağaçların gölge yapmak suretiyle davacının taşınmazı üzerindeki bitkilere, katlanma sınırını aşacak şekilde zarar verdiği yapılan keşif ve uzman bilirkişi raporu ile belirlendiği takdirde, bu zarar ağaç dallarının budanması veya seyreltilmesi ile giderilebiliyorsa bu önlemlere, buna rağmen davacının zararı önlenemiyorsa ağaçların kökten kesilmesine veya sökülmesine karar verilmelidir.
Ancak davalının kendi taşınmazı içerisine diktiği ağaçların, ileride büyüyüp davacının taşınmazına gölge yapıp zarar vereceği iddiası ile açılan davaların reddi gerekir.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu madde uygulamasında doğrudan bir tecavüz söz konusu olduğundan, ayrıca katlanma sınırını aşan bir zararın bulunup bulunmadığını, mülkiyetin taşkın kullanılıp kullanılmadığını araştırmaya gerek yoktur.
Davaya konu olayda davanın kabulüne karar verilmiş ise de mahkemece yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporları hüküm vermeye yeterli değildir.
Mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen fen bilirkişi raporunda ölçümün ne ile yapıldığı belli olmadığı gibi dava konusu ağaçların davacı taşınmazına mesafesi de kesin bir şekilde belirtilmemiştir. Ziraatçi bilirkişi raporunda ise ağaçların yaşları ve boyları belirtilmediği gibi ihtimale dayalı olarak zararın varlığından söz edilmiş, dava konusu ağaçların davacının taşınmazındaki fındık ağaçlarına zarar verip vermediği tereddüte meydan vermeyecek şekilde belirlenmediği gibi varsa zararın ağaçların dallarının budanarak giderilip giderilemeyeceği de değerlendirilmemiştir.
Mahkemece, eksik inceleme ile yeterli olmayan bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle temyiz olunan kararın BOZULMASINA, istek halinde peşin yatırılan temyiz harcının yatırana iadesine, 28.05.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.