Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/819
Karar No: 2022/2615
Karar Tarihi: 23.03.2022

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/819 Esas 2022/2615 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2022/819 E.  ,  2022/2615 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasının kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalıların istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; müteahhit olduğunu, kendisini arsa sahibi olarak tanıtan kişiyle davalı ...’in noterliğinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzaladığını, bu sözleşmeye güvenerek arsa sahibinin hesabına farklı zamanlarda 15.000 TL ve 435.000 TL gönderdiğini, ayrıca elden 100.000 TL verdiğini, daha sonra aynı kişinin başka bir müteahhitle başka noterde aynı işlemi yaptırdığı sırada kimliğinin sahte olduğunun tespit edilmesi üzerine kaçtığını; davalı noterlik işlemine güveni nedeniyle söz konusu ödemeleri gerçekleştirdiğini, davalıların sahte kimliği tespit edemeyerek, yükümlülüklerini yerine getirmedikleri için oluşan zarardan sorumlu olduklarını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, şimdilik 10.000 TL’nin 27/04/2017 ödeme tarihinden işleyecek en yüksek banka faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı banka; kendisini ...olarak tanıtan kişinin ibraz ettiği nüfus cüzdanı aslının incelenerek mevduat hesabı açıldığını, kriminal raporuna göre kullanılan kimliğin aldatma kabiliyeti bulunduğunun belirlendiğini, tüm işlemlerin aynı kimlikle yapıldığını, illiyet bağı bulunmadığını savunarak; davanın reddini istemiştir.
Davalı noter; sözleşme düzenlenirken tüm dikkat ve özenin gösterildiğini, kimlik paylaşım sisteminde fotoğraf ve düzenleyen memur isimleri bulunmadığını, kullanılan nüfus cüzdanının orjinal olup kişiler tarafından bir şekilde ele geçirildiğini, kriminal raporuna göre de aldatma kabiliyetine haiz olduğundan illiyet bağının kesildiğini; zararla ilgili sorumluluğu bulunmadığını, davacının tapu müdürlüğünden gerekli kontrolleri yapmış olması gerektiğini savunarak; davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; davacının noterlikte düzenlediği sözleşme ile bankada açılan hesapta kullanılan kimliğin sahte olduğu, aynı kimlikle aynı gün başka bir noterlikte işlem yapıldığı sırada noter çalışanı tarafından sahteliğin fark edildiği, bu bakımda sahte kimliğin anlaşılamadığı yönündeki savunmalara itibar edilemeyeceği, davalıların kusursuz olarak sorumluluklarının bulunduğu, davacıya izafe edilecek kusur bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile 10.000 TL'nin 27/4/2017 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı, davalılarca istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; sahte cüzdanının Büyükçekmece 8. Noterliğine bırakıldığı, aslının inceleme konusu yapılarak iğfal kabiliyetine haiz olduğunun tespit edildiği, bu durumda nedensellik bağının kesildiği gerekçesiyle, davalıların istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmiş; karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 1. maddesinde; noterliğin bir kamu hizmeti olduğu ve noterin, hukukî güvenliği sağlamak ve anlaşmazlıkları önlemek için işlemleri belgelendirdiği belirtilmiştir. Görevi belge ve işlemlere resmîyet kazandırmak olan noterlerin, yaptıkları işlemler dolayısıyla meydana gelecek zararlardan ötürü sorumlu tutulması bir zorunluluktur.
Noterlik Kanunu’nun 82. ve İcra İflas Kanunu’nun 38. maddeleri gereğince; noterlerin düzenlemiş oldukları belgelere ispat gücü ve icra edilebilirlik açısından, özel ve ayrıcalıklı bir konum verilmiştir. Bu kadar önemli bir işin yapılmasıyla yetkili kılınan noterlerin sorumluluklarının da düzenlemeye paralel olması gerekir. Noterlerin uzmanlığına inanan ve güvenen iş sahipleri, yapılan iş ve işlemlerin tam ve sağlıklı olduğu konusunda kuşku duymamalıdırlar. Bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar doğmuşsa noterin bundan sorumlu olması doğaldır.
Noterlerin yaptıkları hizmet dolayısıyla sorumlulukları, hâlen yürürlükte bulunan Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde hüküm altına alınmış olup; stajyer, katip ve katip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterlerin, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumlu oldukları, noterin, ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajyer veya noterlik personeline rücu edebileceği hükme bağlanmıştır.
Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde kusurdan söz edilmemiştir. Bu sebeple, noterlerin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. Tüm kusursuz sorumluluk hallerinde olduğu gibi zarar gören davacı, davalı noterin kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. İlliyet bağının kesildiği durumlarda kusursuz sorumlu olan kişi sorumlu tutulmayacaktır. Mücbir sebep, zarar görenin tam kusuru ve üçüncü kişinin ağır kusuru ile illiyet bağı kesilir ve kusursuz sorumlu olan kişi sorumluluktan kurtulur. Buna göre, noter, gerekli özeni gösterdiğini iddia ederek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Ancak, gerekli özeni göstermiş olsa bile, zararın doğmasına engel olamayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. Bu husus illiyet bağının kesilmesidir. Bunun ispatı da davalı notere aittir.
Noterin, ilgililerin hukukî menfaatlerini korumak için araştırma ve aydınlatma görevi vardır. Noterlik Kanunu’nun 72. maddesine göre; noter, iş yaptıracak kimselerin kimlik, adres ve yeteneğini ve gerçek isteklerinin tamamını öğrenmekle yükümlüdür. Noterin veya çalışanının her zaman belgenin sahte olup olmadığını anlaması ve grafolojik bir inceleme yapması beklenemez. Ancak; belgenin veya kimliğin ilk bakışta sahte olup olmadığı veya kimlikte şekli anlamda var olması gereken bir bilginin olmaması yahut olmaması gereken bir ibarenin bulunması noter veya çalışan tarafından dikkat edilmesi gereken hususlardandır. Bu gibi hâllerde noterin veya çalışanının gerekli özeni göstermesi beklenir. Aksine davranış özen yükümlülüğünün ihlâlidir.
Belgenin sahteliği hususundaki en önemli kıstas, belgenin veya kimliğin aldatma yeteneğine (iğfal) sahip olup olmamasıdır. Zarar doğuran işlem veya eylemde aldatma (iğfal) kabiliyetine sahip bir kimlik veya belgesinin kullanılması hâlinde noterin sorumluluğunun doğmayacağının kabul edilmesi gerekir. Ancak, detaylı bir incelemeyle ortaya çıkacak sahteliğin fark edilmesi noter veya çalışanından beklenemeyecek bir durumdur. Nüfus cüzdanındaki seri ve T.C kimlik numarasının bulunmaması, numaranın on bir haneli olmaması, eksik veya fazla olması, doğum yerinin ilçe veya merkez ilçe olarak yazılmaması, soğuk damganın veya motorlu araç tescil belgesinde mühür bulunmaması, tescil belgesindeki bilgilerin kullanılan kimlik ile veya motor sicil numarası veya şasi numarasının birbirine uymaması gibi hâller “somut sorumluluk nedenleri” olup, noterlerin ve çalışanlarının yapmış oldukları işlemlerde, sorumluluk sebepleri, her somut olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
Davalı banka yönünden değerlendirme yapıldığında; 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 6/1. maddesinde; Türkiye'de bir bankanın kurulmasına veya yurt dışında kurulmuş bir bankanın Türkiye'deki ilk şubesinin açılmasına, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun alacağı kararla izin verileceği belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 3. maddesinde; yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde, halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında, istendiğinde ya da belli bir vadede geri ödenmek üzere kabul edilen para, mevduat olarak tanımlanmış, anılan Kanun’un 60/1. maddesinde; Kredi kuruluşları ile özel kanunlarına göre yetkili olanlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişinin, aslen veya fer'an meslek edinerek mevduat veya katılım fonu kabul edemeyeceği, ticaret unvanları ve kamuya yapacakları açıklamalar ile ilân ve reklamlarında bu izlenimi yaratacak ifade ve deyimleri kullanamayacağı düzenlenmiştir. Ayrıca aynı Kanun’un 63. maddesi gereğince, halkın parasının bankalarca değerlendirilmesi sırasında halka güven vermek için kredi kuruluşları (mevduat bankaları ile katılım bankaları) tasarruf mevduatı ve gerçek kişilere ait katılım fonlarının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından sigorta edileceği açıklanmıştır.
Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere; bankalar, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Bankalar sahip oldukları bu vasıfları sebebiyle bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumundadırlar. Bu durum, bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirir (Battal, Ahmet; Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 2001, s. 106). O hâlde, bankalar, ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunmakta olup, buna karşılık hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Ayrıca, bu sorumluluğu kaldırmaya yönelik sözleşmeler de geçerli değildir. Zira, sorumsuzluk sözleşmesi hükümlerine sınırlama getiren ve somut olaya uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 115/3. ve 116/3. maddeleri gereğince, özel yasa ile kuruldukları ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanındığı için bankaların, hafif kusurlarından dolayı ortaya çıkan sorumluluğunu kaldıran sözleşme hükümleri geçersiz olacaktır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 18/2. maddesi gereğince; tacir, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır. Ancak bankaların, tacir olarak bütün işlemlerinde basiretli davranma yükümlülüğü herhangi bir tacirden farklılık arz etmektedir. Bu sebeple bankalardan beklenen basiret ölçüsü ve özen yükümlüğü şüphesiz daha ağırdır. Özellikle birer itimat kurumu olan bankaların, aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle koruma yükümlülüğünün daha da arttığının kabul edilmesi gerekmektedir.
Ayrıca bankalar, adam çalıştıran sıfatı ile de sorumludur. Adam çalıştıranın sorumluluğu 6098 sayılı TBK’nın 66. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde gereğince, adam çalıştıranlara genel nitelikte objektif bir özen yükümlülüğü yüklenmiş ve adam çalıştıranın bir özel hukuk ve bağımlılık ilişkisi içerisinde çalışanlarının kendilerine bırakılan işleri gördükleri sırada hukuka aykırı bir fiille üçüncü kişilere vermiş oldukları zarardan sorumluluğu düzenlenmiştir. Buna göre adam çalıştıranın sorumluluğu, kusursuz sorumluluk türlerinden özen sorumluluğudur. Başka bir deyişle adam çalıştıranın sorumluluğunun kaynağı, adam çalıştıranın çalışanlarını seçerken ve onları çalıştırırken çalışanlar üzerindeki denetim ve gözetim ödevini yerine getirmemesine, kanun tarafından kendisine yükletilen bu tür objektif bir ödevi ihlal etmesine dayanmaktadır (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2017, s. 643).
Adam çalıştıran, yapılacak iş için uygun fikri, mesleki bilgi ve yeteneklere sahip bir kişi seçmekle yükümlüdür. Seçeceği yardımcı kişinin yapacağı iş için vasıflı, yeterli eğitim görmüş, yeni bilgi, yöntem ve tekniği özümsemiş ve izlemiş olmasını arayacaktır.
Adam çalıştıranın sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olmadığı için sorumluluk, kendisinin veya emrinde çalışan yardımcı kişinin kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın, kusurdan bağımsız olarak doğmaktadır. Sorumluluğun doğması için objektif özen yükümlülüğünün ihlâliyle meydana gelen zarar arasında, uygun illiyet bağının bulunması yeterlidir (Eren, s. 6
6098 sayılı TBK’nın 66. maddesinde ayrıca adam çalıştırana sorumluluğu kaldıracak nitelikte bir kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmıştır. Buradaki kurtuluş kanıtı, niteliği itibariyle bir kusursuzluk kanıtı olmayıp, sorumluluktan kurtulma kanıtıdır. Bu nedenle, adam çalıştıran; zararın meydana gelmemesi için somut durumun gerektirdiği her türlü objektif dikkat ve özeni göstermiş olduğunu ispat ederse, sorumluluktan kurtulacaktır.
Sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermek zorundadır. Maddi tazminatın amacı, zarar verici olay meydana gelmese idi, zarar gören hangi durumda bulunacak idiyse o durumun yeniden kurulmasıdır. Başka bir deyişle maddi tazminat zarar görenin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi karşılamalı ve zararın tamamını gidermelidir. Zira tazminatın amacı, zarar vereni cezalandırmak veya zarar göreni zenginleştirmek değildir. Ancak zararlı sonucun doğmasına zarar veren yanında zarar görenin kusuru veya bazı durum ve davranışları ya da umulmayan olaylar da katkıda bulunmuşsa tazminattan belirli bir indirim yapılması hakkaniyete daha uygun düşmektedir. Bu düşünce ile tazminattan indirim sebepleri TBK ve diğer bazı özel kanunlarda düzenlenmiştir.
Nitekim yasa koyucu, birer güven kurumu olan bankaların bazı sorumluluğunu kusursuz sorumlu olarak vasıflandırmıştır. TTK'nın 724. maddesi sahte ve tahrif edilmiş çekin ödenmiş olmasından doğan zararın muhatap bankaya ait olacağını hükme bağlamış, sahteciliğin inandırıcı olup olmadığını, iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığını kanuni unsurlar arasında saymamıştır.
Özet olarak denilebilir ki, birer itimat kurumları olan bankalar, aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle korumak zorundadırlar. Bu konuda objektif özen borcunun gereği olarak hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Öte yandan bankalar kendilerine yatırılan paraları mudilerce istendiğinde veya belli bir vadede aynı veya misli olarak iade etmekle yükümlüdürler (TBK. 386, 387. md). Bankalar hiçbir gerekçe ve bahane ile yararlandıkları mevduatı mudilere iadeden kaçınamazlar. Bu taraflar arasındaki sözleşmenin bir gereğidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 19/09/2019 tarihli 2017/153 E. 2019/916 K. sayılı ilamı ile 4. HD. 10/05/2015 tarih 2015/15217 E. 2016/6449 K. sayılı ilamı).
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının, davalı noterde kendisini arsa sahibi olarak tanıtan kişiyle, 27/04/2017 tarihinde inşaat sözleşmesi düzenlediği, bu sözleşmeye güvenerek, aynı kişi tarafından davalı bankada aynı kimlikle açılan hesaba para gönderildiğinin beyan edildiği ve elden ödeme yapıldığının ileri sürüldüğü, sahte kimliği kullanan kişinin, başka bir noterde sözleşme yapmak üzereyken noter çalışanı tarafından sahteciliğin fark edildiği, şahsın olay yerinden kaçması nedeniyle noterde kalan kimlik aslının emniyete teslim edildiği, bölge adliye mahkemesince de ceza soruşturmasındaki, kriminal polis laboratuvarı müdürlüğünde görevli uzman ve asistanın verdiği; kimliğin tamamen sahte hazırlandığı, iğfal kabiliyetine haiz olduğuna dair raporu ile yetinilerek illiyet bağının kesildiği gerekçesiyle davanın reddedildiği görülmektedir.
Herhangi bir belgenin atfedildiği kişiye ait olup olmadığı, sahte olması durumunda iğfal kabiliyetine haiz bulunup bulunmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinde, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle incelemeye konu belgenin taşıdığı özelliklerinin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması, sonuçta belgenin sahteliği halinde iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığının bir raporla ortaya konulması gerekmektedir.
Ayrıca, davacı ile sözleşme yapıldıktan sonra, ilgili kişi tarafından aynı kimlikle Büyükçekmece 8. Noterliğinde işlem gerçekleştirildiği sırada sahteciliği fark eden noter çalışanının emniyet ifadesinde yer alan; “..kimliği kontrol ettik, kimliğin arka kısmında nüfus müdürlüğü tarafından vurulan mühürdeki T.C. yazılarının önüne koyulan noktaların orantısızlığından kimliği sahte olduğunu tespit ettik” ifadeleri de, dosya kapsamında bir bütün halinde değerlendirilmelidir.
Buna göre, bölge adliye mahkemesince; başka bir işlem sırasında sahteciliğin tespit edilmesine yönelik noter çalışanının beyanı da dikkate alınarak, dava konusu olayda kullanılan sahte kimliğin iğfal kabiliyetine haiz olup olmadığı konusunda, grafoloji uzmanı bilirkişilerinden oluşacak bir heyetten, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınması, ulaşılacak sonuca göre davalıların sorumluluklarına yönelik yapılan açıklamalar kapsamında uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, bu hususlar gözardı edilerek, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 371. maddesi uyarınca davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın aynı Kanun'un 373/2. maddesi uyarınca kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 23/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.







Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi