16. Ceza Dairesi 2019/11922 E. , 2020/3284 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Ceza Dairesi
Suç : Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
Hüküm : 5237 sayılı TCK"nın 309/1, 39/1-2, 62/1, 53, 58/9, 63. maddeleri ve 3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesi uyarınca hükmedilen mahkumiyet
kararına ilişkin istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddi,
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Sanık ve müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemesinde, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi doğrultusunda, savunmaya yeterli imkanın sağlanması ve bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, temyiz denetiminde sınırsız şekilde yazılı savunma imkanının kullanılabilme olanağının bulunması karşısında savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından, 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanunun 94. maddesi ile değişik CMK"nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren REDDİNE,
Suç tarihinin, son icrai hareket tarihi olan "16.07.2016” yerine “15.07.2016" olarak yazılması, mahallinde düzeltilebilir yazım hatası kabul edilmiştir.
I-Katılan ... vekilin temyiz taleplerinin incelenmesinde:
Sanığa müsnet suçların niteliği itibariyle suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen ve bu nedenle de davaya katılma hakkı bulunmayan T.C. Milli Savunma Bakanlığının davaya katılmasına ilişkin verilen karar hukuki değerden yoksun olup hükmü temyiz yetkisi vermeyeceğinden, temyiz isteminin CMK"nın 296/1. maddesi gereğince REDDİNE ilişkin istinaf mahkemesinin 30.05.2019 tarihli ek kararın ONANMASI,
II-Sanık ve müdafii, katılan T.C. Cumhurbaşkanlığı vekili, katılan TBMM Başkanlığı vekili, Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz taleplerinin incelenmesinde;
Ayrıntıları Dairemizin 14.07.2017 tarih, 2017/1443-4758 sayılı kararında açıklandığı üzere; 15 Temmuz 2016 günü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış ... silahlı terör örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000"in üzerinde askerî personel tarafından savaş uçakları dâhil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74’ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000"e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4"ü asker, 63"ü polis ve 183"ü sivil olmak üzere toplam 250"den fazla kişi şehit edilmiş, 23"ü asker, 154"ü polis ve 2.558"i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
15 Temmuz 2016 günü işlenen somut darbe teşebbüsü, TCK’nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylemler vasfını aşarak, Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle örgütsel koordinasyon veya iştirak iradesi gereğince ve iş bölümü doğrultusunda bulunduğu mahal ve konumuna uygun, amaca hizmet eden ve katkı sunan icrai (ya da garantör olunan hallerde ihmali) harekette bulunarak bu suça iştirakin her halinin mümkün olduğunun kabulü gerekir.
TCK’nın 309. maddesinde düzenlenen suç bir somut tehlike suçu olduğundan suçun oluşması için ayrıca bir neticenin gerçekleşmesi aranmamaktadır. Bu itibarla sanığın amaca matuf eylemi ve/veya işlediği elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekli ve yeterlidir. Suça teşebbüsün kabulü için aranan elverişli vasıtalarla cebri eylemlere başlanıp başlanmadığı araştırılırken ve vasıtanın elverişliliği takdir edilirken tek tek yapılan eylemlerle amaçlanan hedefler arasında doğrudan doğruya bağ kurmak yoluna gidilemez. Ancak her halükarda ülke genelinde gerçekleştirilmek istenen amaca matuf cebri/icrai fiilin, sanığın bulunduğı mahalde/sorumluluk sahasında da doğrudan doğruya ya da araç suçlar yönünden icrasım başlanması aranmalıdır. Sanığın bu icrai fiile yine icrai bir hareketle katılması mümkün olduğu gibi garantörlük yükümlülüğünü ihmal etmek suretiyle de iştirak edebileceğ görülmektedir.
5237 sayılı TCK"nın 309/1. maddesinde tanımlanan Anayasal düzene karşı suçta, tipik eylem, cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elverişli vasıtalarla teşebbüs etmektir. Görüldüğü üzere, cebir ve şiddet bu suçun unsurunu oluşturmaktadır. Bu nedenle Anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak cebir ve şiddet kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleştirilmesi gerekir. Kanunun aradığı cebrilikten maksadın fîziki/maddi cebir olduğu açıktır.
Bu açıklamalar ışığında Bölge Adliye Mahkemesince kabul edilen somut olay değerlendirildiğinde:
Hüküm tarihi itibariyle örgütsel bağı eski yıllara dayanan, örgütün üst düzey yöneticileri ile irtibat halinde olan, örgütsel bağını 2015 yılında da devam ettirdiği kabul edilen sanığın ... silahlı terör örgütü üyesi olduğu, örgüt üyesi olan sanığın 15.07.2016 tarihinde de kendisiyle birlikte derdest edilen üst düzey askeri personellere kendisine hareket serbestisi tanındığı aşamada "bu hareket zulme haksızlığa karşı yapılan bir harekettir, var mısın yok musun" diyerek olay yerinde bulunan kişileri Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelik eylemlere katılmaya davet ettiği, çevresinde bulunan kişileri yapılan eylemlerin meşru ve gerekli olduğuna ikna etmeye çalıştığı, davet ettiği kişilerin Türk Silahlı Kuvvetlerinde General statüsünde bulundukları gözetildiğinde sanığın olay anında halihazırda devam eden Anayasayı ihlal eylemlerine etkin ve fonksiyonel anlamda katkı sağlamaya çalıştığı, sanığın Yurtta Sulh Konseyi tarafından hazırlanan Sıkıyönetim Direktifi ekinde bulunan atama listesinde ise ... Müsteşarı Teknoloji ve Koordinasyon Yardımcısı görevi devam etmek üzere Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı olarak atanmasının yapılmış olduğu, sanığın da bu görevi kabullendiği anlaşılmakla;
... silahlı terör örgütü hiyerarşisine dahil olup darbenin gerçekleştiği gece cebir teşkil eden hareketlere katılmayan ancak darbeyi meşru gösterip birlikte bulunduğu generallere darbeye katılma hususunda teşvikte bulunan sanığın eyleminin neticenin/somut zarar tehlikesinin gerçekleşmesini sağlayacak biçimde faillerle birlikte fiil üzerinde müşterek hakimiyet kurmasını temin edecek fonksiyonel bir mahiyet taşımaması, suç organizasyonu içinde bir iş bölümünün gereği olarak görevlendirilmesi nedeniyle ika edildiğinin kanıtlanamaması nedeniyle müsnet suç yönünden TCK’nın 37. maddesi kapsamında fail olarak sorumlu tutulamayacağı ancak, suçun icrasına başlanmasından sonra katılma iradesini açıkça ortaya koyan hareketlerin, zaman, nitelik ve yakın zarar tehlikesine yaptığı katkı itibariyle bütün olarak darbenin icrasını kolaylaştırmaya yönelik olup, 5237 sayılı TCK"nın 309/1 ve 39/1-2 maddeleri kapsamında Anayasayı ihlale teşebbüs suçuna yardım etmek suçunu oluşturduğu anlaşıldığından Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesinin kararında bir isabetsizlik görülmemekle, tebliğnamede sanığın müsnet suç kapsamında doğrudan fail olarak cezalandırılması talepli bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanık ve müdafii, Bölge Adilye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı, T.C. Cumhurbaşkanlığı vekili ve TBMM Başkanlığı vekilinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden CMK"nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükmün ONANMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.06.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.