1. Hukuk Dairesi 2016/15443 E. , 2020/908 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan ...’in maliki olduğu 573 ve 887 parsel sayılı taşınmazlarını bir takım mülahazalarla davalı eşine devrettiğini, daha sonra 573 parsel sayılı taşınmazın bizzat davalı tarafından, 887 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan tarafından davalıdan devralınarak dava dışı kız kardeşi ...’ye devredildiğini, anılan taşınmazların mirasbırakanın ölümünden sonra dava dışı ... tarafından davalıya temlik edildiğini, davalı tarafından da 3. kişilere satılarak elde edilen satış bedeli ile davalının başka bir taşınmaz aldığını ileri sürerek, miras payı karşılığı 31.500,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, mirasbırakanın borçlarının ödenmesi karşılığında taşınmazların dava dışı ...’ye devredildiğini, ...’den taşınmazları satış suretiyle devraldığını, muvazaanın bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1940 doğumlu mirasbırakan ...’in 10.09.2011 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak ilk eşi ...’den olma dava dışı kızı ..., davalı ikinci eşi...den olma çocukları davacı ... ile dava dışı çocukları Derya ve Turgay’ın kaldıkları, başkaca mirasçının bulunmadığı, mirasbırakan Süleyman’ın maliki olduğu 573 ve 887 parsel sayılı taşınmazlarını 27.06.1994 tarihinde davalı eşi ...’e, davalı ...’in 887 parsel sayılı taşınmazı 26.04.1995 tarihinde mirasbırakana, mirasbırakanın da anılan parsel ile birlikte davalı ...’in 573 parsel sayılı taşınmazı 02.06.1999 tarihinde dava dışı ...’ye (mirasbırakanın kız kardeşi), ...’nin de her iki taşınmazı 15.09.1999 tarihinde davalı ...’e, ...’in de 573 parsel sayılı taşınmazı 21.04.2014 tarihinde dava dışı Türker’e, 887 parsel sayılı taşınmazı ise 07.03.2014 tarihinde dava dışı ...’a satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda HMK 190. madde ve TMK 6. madde gereğince herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olayda; tüm dosya içeriği ve dinlenen tanık beyanlarından mirasbırakanın borçları nedeniyle taşınmazların kız kardeşi ...’ye devredildiği, daha sonra bu borçların davalı tarafından ödenmesi üzerine taşınmazların davalıya temlik edildiği, işlemlerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu hususunun davacı tarafından usulünce kanıtlanamadığı sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz eden davalıya geri verilmesine, 13.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.