11. Hukuk Dairesi 2018/858 E. , 2019/3417 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 20/02/2017 tarih ve 2015/273 E. - 2017/127 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nce verilen 19/12/2017 tarih ve 2017/499-2017/609 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; taraflar arasında 29.06.2013 tarihinde akdedilen Ortaklık Ayrılık Sözlemesi uyarınca, müvekkilinin Lonca Kuy. San. ve Tic. A.Ş."deki hisselerinin tümünü davalıya devretmeyi, davalının ise müvekkili ile ayrıca ortak oldukları Sıryapı International Taah. Tur. ve Tic. A.Ş."deki tüm hisselerini müvekkiline devretmeyi taahhüt ettiklerini, sözleşme ile mutabakatın sağlandığı tarihe kadarki dönem için ortaklığın ortaklar tarafından finanse edilmesinden kaynaklı cari hesaplar ve ortakların birbirleri arasındaki alacak-borç rakamları üzerinde mutabakata varıldığını, davalı tarafından en geç 31.12.2013 tarihine kadar müvekkiline 201.737$ tutarındaki meblağın ödenmesi hususunda da anlaşıldığını, ancak davalıya sözlü ve yazılı hatırlatmalara rağmen, düzenlenen belgeleri imzalamaktan ve sözleşmeden belirtilen ödemeleri yapmaktan kaçındığını ileri sürerek, müvekkili ile davalı arasındaki sözleşme uyarınca yükümlülüklerini ifa etmeyen davalıdan, TBK m. 177-182 hükümleri uyarınca sözleşmenin cezai ödeme başlıklı 4. maddesinde belirlenen 100.000 $ tutarındaki cezai ödeme tutarının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; sözleşmenin 805 sayılı Kanun"un 1 maddesine aykırılık teşkil ettiği, bu nedenle geçersiz olduğunu, tarafların fesih protokolünü uygulamadıkları bizzat davacının belgeleri ve ikrarı ile ortada olduğunu, davacının şirket giderlerine ilişkin şirkete ödemeler yapması sözleşmenin feshedildiği anlamına geldiğini, cezai şartın geçerli olsa dahi, fahiş miktarda olup indirilmesi gerektiğini ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasında 29.06.2013 tarihinde Ortaklık Ayrılık Sözleşmesi imzalandığını ve sözleşmede hisselerin devri konusunda anlaşmaya varıldığını, sözleşmenin 4. maddesinde 100.000 USD cezai şarta ilişkin hüküm bulunduğunu, ancak tarafların imzalamış oldukları sözleşme ile hisselerini devredeceği şirkete ait borçlarını sözleşme tarihinden sonra ödediği, taraflar arasındaki imzalanan hisse devrine ilişkin sözleşmenin yürürlüğe girmediği, karşılıklı edimlerin yerine getirilmediğinden davacının sözleşme uyarınca cezai şart talep edemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar vermiştir.
Bu karara karşı, davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesince, dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesinde; taraflar arasında akdedilen Sıryapı ve Lonca şirketlerindeki hisselerin karşılıklı olarak devrine ilişkin imzalanan sözleşmenin 1. maddesine göre tarafların hisse devirlerini sözleşme tarihi 29.06.2013"ten itibaren 20 gün içinde eş zamanlı olarak gerçekleştirilmesi konusunda anlaştıkları, ancak davacının davalıya hitaben çekmiş olduğu ilk noter ihtarname tarihinin 19.08.2013 ikinci noter ihtarnamesinin 08.01.2014 tarihi olduğu, buna göre tarafların sözleşme tarihinden itibaren 20 gün içinde eş zamanlı olarak hisselerini devrettiklerine ilişkin bir kayda rastlanmadığı gibi davacı tarafından aynı süre içinde davalıyı hisse devri konusunda temerrüde düşürdüğüne ilişkin ihtar, belge yada herhangi bir delile rastlanmadığı, bu tarihten sonra sözleşmenin hisse devrine ilişkin hükmünün uygulanma imkanı da bulunmadığı, ayrıca sözleşmenin 3.1 maddesindeki ödeme tablosunda belirtilen 201.737-USD tutarındaki ödeme yükümlülüğünün hisse devrinin gerçekleşmesinden sonra ifası gerektiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, sözleşmede kararlaştırılan cezai şartın ödenmesi istemine ilişkindir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 123. maddesinde ""Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde diğeri, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebilir veya uygun bir süre verilmesini hâkimden isteyebilir."" hükmü ile karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde, diğer tarafın borcun ifa edilmesi için süre verebileceğini açıkça düzenlemiş olup, diğer taraf, temerrüde düşen tarafa verdiği uygun süre içinde ifa yerine getirilmediği takdirde, 125. maddedeki seçimlik hakları kullanabilir. 123. maddede öngörülen uygun süreyi temerrüde düşen borçluya vermeyen taraf, TBK 125. maddede öngörülen seçimlik hakları kullanamayacaktır. TBK 124. maddede ise, süre verilmesini gerektirmeyen durumlar tadadi olarak sayılmış olup, temerrüde düşmüş borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı anlaşılıyorsa veya borçlunun temerrüdü sonucunda borcun ifası alacaklı için yararsız kalmışsa veya borcun ifasının, belirli bir zamanda veya belirli bir süre içinde gerçekleşmemesi üzerine, ifanın artık kabul edilmeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa, diğer taraf temerrüde düşen tarafa süre vermesine gerek olmaksızın, doğrudan, TBK 125. ve devamı maddelerdeki seçimlik hakları kullanabilir.
Somut olayda, taraflar arasındaki sözleşmenin karşılıklı borç yükleyen sözleşme olmasına, 6098 sayılı TBK"nın 124. maddesindeki süre verilmesini gerektirmeyen durumlardan hiç birinin bulunmamasına ve davacının davalıya gönderdiği 19.08.2013 tarihli ihtarnamenin, 6098 sayılı TBK"nın 123. maddesi uyarınca verilmesi gereken uygun süreyi içerdiğinin anlaşılmasına göre, mahkemece, davacı talebinin 6098 sayılı TBK"nın 125 ve 179. maddeleri uyarınca uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi isabetli olmamış olup, karar aleyhine davacı vekili istinaf başvurusunu esastan reddeden bölge adliye mahkemesi kararının, bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 06.05.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.