19. Hukuk Dairesi 2019/3383 E. , 2020/563 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesinde yapılan yargılaması sonucunda verilen kararın davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi tarafından verilen davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik kararın süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
- K A R A R -
Davacı vekili, davacının davalı ile arasında ticari ilişki bulunduğunu, bu çerçevede önceden davalıdan alınacak mal bedelinin ödendiğini, ancak davalının cari hesaba göre halen bedeli peşin ödenen malları teslim etmediğini, davalıdan 200.000,00 TL’nin üzerinde alacakları olduğunu iddia ederek davalının ürün teslim etmemesi nedeniyle sebepsiz zenginleştiği miktarın tespitine, bunun bilirkişi marifeti ile belirlenmesine, fazlaya ilişkin talep artırım hakları saklı tutularak bilirkişi marifeti ile tespit edilecek miktarın davalıdan tahsiline, alacağa temerrüt tarihinden itibaren ticari faiz işletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili mahkemeye sunduğu ve harcını ikmal ettiği 06.05.2016 tarihli dilekçesi ile talebini 238.104,46 TL’ye çıkartmıştır.
Davalı vekili, kısmi dava açılmasının mümkün olmadığını, davalı şirket çalışanının usulsüzlükleri nedeniyle davacının alacaklı gözüktüğünü, bu kişi hakkında şikayette bulunduklarını ve ceza davası açıldığını, davalı şirketin zayi olan evraklarının içinde muhtemelen davalıya teslim edilen ürünlere ait sevk irsaliyelerinin de olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi’nce, benimsenen bilirkişi raporuna göre davacı tarafın yaptığı ödemeler ile davalı tarafın irsaliyeli olarak teslim ettiği faturalar hesaplandığında, davacının 238.104,46 TL alacaklı olduğu, davalı şirket çalışanının eyleminin davacıyı bağlamayacağı, davacının ödemeleri şirket adına yaptığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hükme karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi’nce, denetime elverişli ve bilimsel anlamda hüküm kurmaya uygun olan bilirkişi raporuna göre, davacı tarafın ödemeleri ile davalının gönderdiği irsaliyeli malların farkının davacı lehine 238.104,46 TL olduğu, davalının malın teslim edildiğini savunduğu, ancak bunu kanıtlayacak yazılı belgeyi dosyaya sunamadığı, her ne kadar irsaliyelerin zayi olduğunu iddia etmişse de dosya içerisinde bulunan zayi belgesinden 2008 ve 2011 yılının irsaliyelerinin zayi olduğunun, 2013 yılına ait irsaliyelerinin zayi olduğuna ilişkin yapılan başvurunun reddedildiğinin anlaşıldığı, davalı kendi personelinin kusuru nedeniyle borçlu göründüğünü ve bu kişi hakkında dava açıldığını söylemiş ise de, üçüncü kişinin eyleminden dolayı davacının sorumlu tutulamayacağı, davalı davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını iddia etmişse de, davacı tarafça yapılan bedel artırımının ıslah dilekçesi olarak değerlendirilebileceği, buna göre ilk derece mahkemesi kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, iş bu karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
(1) Dava 25.04.2014 tarihinde açılmış olup, cari hesaba dayalı alacak davasıdır. Taraflar tacir olup, davacının cari hesaptan kaynaklanan alacağını bilmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tacir olan davacının alacağını belirleyebilmesinin kendisinden beklenmesi gerekir. Bu itibarla davacının davası, belirsiz alacak davası olarak kabul edilemez. Dava tarihinde HMK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrası yürürlükte olduğundan, o tarihte kısmi dava açılması da mümkün değildir. Bu durumda mahkemece davanın hukuki yarar dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken yargılamaya devam olunmuştur. Yargılama devam ederken 01.04.2015 tarihinde HMK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. HMK’nın 448. maddesine göre, bu Kanun hükümleri tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacaktır. Bu şekilde davanın reddine karar verilmediğinden artık bu davada talebin kısmi dava olarak kabulü gerekir. Zira HMK’nın 33. maddesinde, hakimin Türk Hukuku’nu re’sen uygulayacağı düzenlenmiş olup, vakıaları mahkeme önüne getirmek taraflara, uygulanacak kanun hükmünü belirlemek hakime aittir. Bu sebeple davacının 06.05.2016 tarihli dilekçesi, belirsiz alacak davasında uygulanan bir belirleme değil, mahiyeti itibariyle ıslah talebi niteliğindedir. Taraflar arasındaki davanın muhakeme hukukuna ilişkin kısımları bu şekilde belirlendikten sonra, mahkemenin işin esasına ilişkin belirlemesi yerinde olduğundan davalı vekilinin işin esasına, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağına ve talebin zamanaşımına uğradığına yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
(2) Davacının alacağına uygulanan faizin türü ve başlangıç tarihi yönünden yapılan değerlendirmede ise, davacı dava dilekçesinde 10.000,00 TL alacağa temerrüt tarihinden itibaren en yüksek ticari faizin (yasal faizin), ıslah dilekçesinde ise 238.104,46 TL’ye dava tarihinden itibaren ticari temerrüt faizinin (avans faizinin) işletilmesini istemiştir. Davacı davalıyı temerrüde düşürmemiş olduğundan, 10.000,00 TL’ye dava tarihinden, geri kalan miktara ise ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekmektedir. Ne var ki bu husus davalı vekilince açıkça temyiz konusu yapılmadığından bozma sebebi yapılmamış, uygulamaya katkı sağlaması açısından eleştiri konusu yapılmakla yetinilmiştir.
SONUÇ: Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle yukarıdaki (1) ve (2) nolu bendlerde açıklanan nedenlere göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle muhakeme hukukuna ve maddi hukuka uygun bulunan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’nin 2018/1169 esas ve 2019/1229 karar sayılı ve 11.07.2019 tarihli kararının ONANMASINA, dosyanın Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine, aşağıda yazılı onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 20.02.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.