Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2017/9606
Karar No: 2020/2076

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2017/9606 Esas 2020/2076 Karar Sayılı İlamı

(Kapatılan)20. Hukuk Dairesi         2017/9606 E.  ,  2020/2076 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili ile davacı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

    K A R A R

    Davacı vekili bila günlü dilekçe ile, ... mahallesi 1156 ada 19 sayılı parselde kain 1 numaralı bağımsız bölümü, 12.10.2010 tarihinde satın aldığını, ancak tapu malikinin taşınmazın satılması için kimseye vekaletname çıkartmadığı ve sahte vekaletname ile tapuda ferağın yapıldığını, 10. Ağır Ceza Mahkemesince fiilleri gerçekleştirenler hakkında ceza tesis edildiğini, vekil eden şirketin sahibi ve yetkili temsilcilerinin ise beraat ettiğini, Asliye 21. Hukuk Mahkemesinin 2010/475 E.- 2012/35 K. sayılı kararı ile tapu kaydının iptal edildiğinden uğradığı zararın tazminini istemiyle, Hazine ve vekaletnameyi tanzim eden Noter ..."e husumet yönelterek dava açmıştır.
    Mahkemece, sahte belgelerin iğfal kabiliyeti bulunduğundan, illiyet bağı kesildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından esasa, davalı gerçek kişi vekili tarafından vekalet ücretine yönelik temyiz edilmiş, Dairenin 12.05.2015 tarih ve 2956-4093 E.-K. sayılı kararı ile özetle; “…Somut olaya bakıldığında, sahte olduğu anlaşılan Yenimahalle 1. Noterliğince düzenlenen 24.09.2010 gün 221114 yevmiye numaralı vekâletnamenin, tanzimine esas olarak ibraz edilen ve fotokopisi dosya arasında bulunan nüfus cüzdanının sahte olduğu, 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.04.2011 gün 2010/382 - 148 sayılı kararı uyarınca olayda kullanılan sahte belgeler nedeniyle üçüncü kişilerin cezalandırıldığı anlaşıldığından, zarar ile eylem arasındaki illiyet bağının üçüncü kişinin ağır kusuru ile kesildiği anlaşıldığından, davacı vekilinin noter olan davalı gerçek kişiye yönelik 1512 sayılı Kanunun 162. maddesine dayalı tazminat isteminin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin Hazinenin sorumluluğuna ilişkin temyiz itirazları bakımından ise; davacının zararına neden olan olay ve işlemler zincirinin, dava dışı ..."ın davacının kimlik bilgilerine ulaşarak sahte nüfus cüzdanı düzenlemesi ve bu bilgileri kullanarak sahte vekâletname çıkartması ve bu belgeler sonucunda tapu müdürlüğüne müracaatla resmî senet tanzim ettirmek suretiyle davacıya ait taşınmazı satmasıdır. Bu şekildeki eylem nedeniyle oluşan zarar, tapu dairesinde yapılan işlemden kaynaklandığından, tehlike sorumluluğuna dayalı kusursuz sorumluluk şeklinde düzenlenen TMK"nın 1007. maddesi uyarınca Devletin sorumluluğunu gerektiren illiyet bağının kesilmediği ve davalı Hazinenin tapu kaydının iptali nedeniyle TMK"nın 1007. maddesi uyarınca kusursuz sorumluluğunun bulunduğunun anlaşılmasına göre, davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde illiyet bağının kesildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.”denilerek bozulmuştur.
    Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davalı ... aleyhine açılan davanın reddine ilişkin karar kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına, davalı ... aleyhine açılan davanın kısmen kabulü ile 200,000,00 TL nin 09/04/2012 tarihinden, 5.638,00 TL"nin 08/05/2012 tarihinden, 795,00 TL"nin 12/10/2012 tarihinden, 1.782,00 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... Bakanlığından alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili ile davacı vekili (katılma yolu ile) tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava, tapuda sahte vekaletname ile işlem yapılması nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
    4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. 4721 sayılı TMK’nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Zararın meydana geldiği tarihe göre de tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Değerlendirme tarihi itibariyle taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
    Bakanlar Kurulunun Yargıtay tarafından benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, belediye veya mücavir alan sınırları içinde kalan taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmış olması esastır. Aynı karar uyarınca imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için değerlendirme tarihi itibariyle, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanması ve meskun yerler arasında yer alması gerekir.
    Taşınmaz değerlendirme tarihi itibariyle belediye nazım imar planı içinde ise Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3 E. - 1998/1 K. sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır.
    Bu hususlar belediye başkanlığından ve su ve elektrik idarelerinden ve diğer ilgili merciilerden sorulup alınacak cevap yazılarına göre taşınmazın değerlendirme tarihinde (tapu iptali ve tescil davalarının kesinleştiği tarihte) arsa niteliğinde olup olmadığı saptanmalıdır.
    Mahkemece taşınmazın arsa olarak belirlenmesi halinde, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazdan DOP payının düşülmesinin gerekip gerekmediği belirtilmek, üzerinde bina var ise Bayındırlık Bakanlığı resmi birim fiyatları esas alınarak yıpranma payı düşülmek suretiyle gerçek zararın belirlenmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi
    için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, emsal alınan taşınmaza ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmaza ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili belediye başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporunun da denetlenmesi, dava konusu taşınmazın ve emsal alınan taşınmaz/taşınmazların değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazın ise imar uygulaması yapılmamış arsa parseli olduğunun belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi, tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği arazi olarak belirlenir ise, arazi niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tapu kapsamındaki taşınmazın değeri, tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihe göre hesaplanmalı, taşınmaların varsa mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerleme tarihine göre tespit ettirilmeli, bu şekilde tapusu iptal edilen taşınmazın zemin değeri, üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, tapu sahiplerinin oluşan gerçek zararlarının saptanması gerekmektedir .
    Somut olaya gelince; Dairemizin bozma ilamında da belirtildiği üzere davacının çekişmeli taşınmazı satın almasına ilişkin tapudaki işlemin sahtecilik yoluyla elde edildiği ve tescilin yolsuz olarak gerçekleştiği yargı kararları ile saptandığından ve davacının zararının kaynağının sahte işlemlerle sağlanan bu yolsuz tescil olduğu dikkate alındığında tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğu ve TMK"nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacının zararının tazmininin gerektiği kuşkusuzdur. Davacının zararı, tapu iptal kararının kesinleştiği 09.04.2012 tarihinde oluşmuş olup, mahkemece bu tarihin değerlendirme tarihi olarak esas alınması ve tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değerinin belirlenmesi gerekirken, dava konusu taşınmazın imar durumu araştırılmaksızın arsa olarak nitelendirilerek keşif tarihi itibariyle belirlenen bedelin tapu iptal kararının kesinleştiği tarihe endekslenmek suretiyle tazminat miktarını belirleyen ve kanunen aranan şartları taşımayan tek gayrimenkul değerleme uzmanı bilirkişinin hazırladığı raporun hükme esas alınması doğru görülmemiştir. Kaldı ki taşınmazın değerlendirme tarihi itibariyle arsa niteliğinde olduğu kabul edilse dahi arsaların bedelinin değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması zorunlu iken bilirkişi tarafından emsal satış metodu uygulanmaksızın farklı bir yöntemle bedelin belirlenmiş olması da ayrı bir bozma nedenidir. Bunun yanında gerekçe kısmında hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre tapu iptal kararının kesinleştiği tarih itibariyle davacının zararının 225.000,00 TL olduğu belirtildiği halde hüküm fıkrasında 200.000,00 TL ye hükmedilmiş olması da çelişkili olup hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
    Hal böyle olunca; çekişmeli taşınmazın zararın doğduğu 09.04.2012 tarihinde yukarıda açıklanan Bakanlar Kurulu kararı ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı çerçevesinde arsa yahut arazi vasfında olup olmadığı yeniden araştırılmalı, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 15. maddesinde belirtilen yönteme göre oluşturulacak 3 kişilik bilirkişi kurulu marifetiyle yeniden keşif yapılmalı, taşınmazın bu ilkelere göre arsa niteliğinde olduğunun
    belirlenmesi halinde emsal incelemesi ve kıyaslaması yöntemiyle, arazi niteliğinde olduğunun saptanması halinde ise tarımsal gelir metoduna göre bu tarihteki gerçek değeri tespit edilmeli, emsal satış yöntemine göre zarar belirlenecek ise taraflarca gösterilecek veya bilirkişi kurulu tarafından resen belirlenecek emsaller arasından, değerlendirme tarihine yakın zamanda, gerçek satışlara ait taşınmazın resmi satış tablosu getirtilmeli, imar parsellerine yakın olup olmadığı, kadastro veya imar parseli niteliğinde olup olmadığı, DOP düşülmesi gerekip gerekmediği araştırılmalı, çekişmeli taşınmazın konumunun, emsal taşınmaz ve çevredeki yakın imar parselleri ile birlikte kroki üzerinde gösterildiği, denetime imkan veren rapor hazırlattırılmalı ve dava konusu taşınmaz üzerinde kat mülkiyeti kurulu iken 1 nolu bağımsız bölüm davacılarca satın alındığından 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 46. maddesinin son fıkrası “ana gayrimenkulün arsası ile birlikte kamulaştırılması halinde her bağımsız bölümün kamulaştırma bedeli bağlantılı bulunduğu arsa payı ile eklentileri de gözönünde tutularak ayrı ayrı takdir olunacağı” hükmünü koymuş olup ana yapının arsasına yukarda açıklanan esaslara göre, üzerindeki yapılara değerlendirme tarihindeki resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesapları gösterilip yıpranma payı düşülmek suretiyle ve ayrıca aynı madde uyarınca bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüler de dikkate alınarak kamulaştırma karşılığının yasal biçimde belirlenmesi ve buna göre yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda arsa değeri ve tüm yapının (ortak yerleri içerir biçimde) değeri hesaplandıktan sonra arsa payına düşen miktarına göre bağımsız bölümün karşılığı tespit edilip şayet, o bağımsız bölüm yapısında değeri etkileyecek özellik ve nitelikte ekstra ilaveler varsa bunlar da göz önünde tutularak oluşacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
    Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma, inceleme ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazine ve davacı vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 24/06/2020 günü oy çokluğu ile karar verildi.
    Dava tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
    Türk Medenî Kanunun 1007. (eski M.K. 917.md.) maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder." Hükmü yer almaktadır.
    Tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zararlardan devletin sorumluluğu mevzuatımız içerisinde yer alan kusursuz sorumluluk hallerinden biri olduğu doktrin ve uygulamada kabul edilmektedir.
    Öğretide kusursuz sorumluluk halleri: “olağan sebep sorumluluğu, tehlike sorumluluğu” olmak üzere ikili (Eren Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C.1, B.3, 1989; Tandoğan Haluk, Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk, Ankara, 1981, s:22); “hakkaniyet sorumluluğu, nezaret ve ihtimam gösterme yükümünden doğan sorumluluk ile tehlike sorumluğu” şeklinde üçlü ayırıma (Tekinay /Akman /Burcuoğlu/ Altop/ Tekinay Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, B.7, İstanbul 1993, s:498) tabi tutulmaktadır.
    Tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan Devletin sorumluluğunun bir tehlike sorumluluğu olduğu Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.10.1955 gün ve 1955/4-58 Esas- 1955/64 Karar sayılı; 29.06.1977 gün ve 1977/4-845 Esas ve 1977/655 Karar sayılı; 24.09.2003 gün ve 2003/4-491 Esas ve 2003/487 Karar sayılı; 19.04.2006 gün ve 2006/4-113 Esas ve 2006/205 Karar sayılı; 09.05.2007 gün ve 2007/4-212 Esas.- 2007/261 Karar sayılı ilamlarıyla kabul edildiği gibi Dairemizin yerleşik kararlarında da bu husus kabul görmektedir.
    Diğer sorumluluk türlerinden farklı olarak terminolojide “ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu”; “ağırlaştırılmış objektif sorumluluk” olarak da adlandırılan tehlike sorumluluğunda kurtuluş beyyinesi (kanıtı) yasalarda bulunmamaktadır. Ancak, uygun illiyet bağını kesen sebepler sorumluyu sorumluluktan kurtarabilmektedir.
    Bu durumda TMK"nın 1007. maddesinde yer alan “Devletin sorumluluğunun oluşabilmesi için; tapu sicilinin tutulmasında sicil görevlisinin hukuka aykırı bir eylem veya işleminin olması, bu eylem veya işlem sonucunda bir zararın doğmuş olması, eylem veya işlem ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekli ve yeterlidir.
    Burada yer alan şartlardan özellikle sicil görevlisinin hukuka aykırı bir eylem veya işleminin olması, eylem ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması şartları üzerinde durmak gerekmektedir:
    Hukuka aykırı eylem tazminat hukukunda sorumluluğun şartlarından biridir. Sorumluluğun kusursuz sorumluluk olması, hukuka aykırı eylem olmadan da tapunun sorumlu tutulabileceği anlamına gelmemektedir. Doktrinde memurunun tapu sicilinin tutulmasında kişi çıkarlarının korunması bakımından uyması gereken kurallar tapu mevzuatı ile sınırlı olmayıp, bu mevzuat dışındaki hukuk kurallarına ve hukukun genel ilkelerine de uyması gerektiği kabul edilmektedir. (Dr. Lale Sirmen, Tapu Sicilinin Tutulmasından Kaynaklanan Sorumluluk), Tapu Memurunun işlem ve kontrolleri hem tapu mevzuatına, hem de genel ilkelere göre yapmasına rağmen zararlandırıcı işlemin yapılmasına engel olamayacağı durumlarda meydana gelen sonuçtan Devleti TMK’nın 1007. maddesi gereğince sorumlu tutmak mümkün değildir.
    Kusursuz sorumlulukta uygun illiyet bağından söz edebilmek için tapu memurunun hukuka aykırı işlem veya eylemi ile zararın oluşması arasında nedensellik bağının olması ve illiyet bağını kesen sebeplerin bulunmaması gerekir. Kusursuz sorumlulukta illiyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun olması veya üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması ya da zararlandırıcı sonucun meydana gelmesinde öngörülmeyen bir halin etkili olması gerekmektedir.
    Bu açıklamalar ışığında davaya konu olan somut olay incelendiğinde; dava dışı olan ... isimli kişinin davacının kimlik bilgilerini ele geçirip sahte nüfus cüzdanı düzenlemesi ve bu bilgileri kullanarak taşınmaz sahibi ... adına sahte vekaletname çıkartarak taşınmazı davacıya satmış, gerçek malikin durumu öğrenip dava açması sonucunda taşınmazın tapu kaydı gerçek sahiplerine geri dönmüştür. Davacılar satın almış oldukları gayrimenkulün ellerinden alınması nedeniyle Hazine aleyhine iş bu tazminat davasını açmıştır.
    Mevzuatımıza göre tapulu bir gayrimenkulün satışı sırasında yapılması gereken iş ve işlemleri düzenleyen Tapu Sicili Tüzüğünün 16. maddesine göre tapulu bir gayrimenkulün satışı için tapu sahibi ve alıcının tapu müdürlüğüne başvuru yaparak istemde bulunması gerekmektedir. Aynı tüzüğün 18. maddesine göre; istem, müdür veya görevlendireceği tapu görevlisi tarafından incelenir ve istemin hak sahibi tarafından yapılıp yapılmadığı belirlenir. İstemde bulunan hak sahibi gerçek kişi ise, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaralı nüfus cüzdanı istenir, ibraz edilen kimlik bilgileri ile tescile esas belgelerde yer alan nüfus bilgileri karşılaştırılarak istemde bulunan ile hak sahibinin aynı kişi olup olmadığı tespit edilir. İstem vekâleten yapılmışsa, vekilden 18/1/1972 tarih ve 1512 sayılı Noterlik Kanununa göre düzenlenmiş ve istem konusu işleri yapmaya yetkili olduğunu içerir vekâletname istenir. Tapu işlemi için düzenlenecek vekâletnamelerde, vekâlet verenin imzasının bulunması zorunludur. Vekil, tevkil yetkisine dayalı olarak bir başkasını vekil tayin etmiş ise, dayanağı olan vekâletname de aranır. Vekilin kimliği belirlendikten sonra, tapu sicilindeki hak sahibi ile
    vekâletnamedeki vekâlet verenin kimliği ikinci fıkra hükmüne göre karşılaştırılır. Bu şekilde hak sahibi tespit edildikten sonra satış akdi tapu memurunca hazırlanarak taraflara imzalattırılır.
    Yukarıdaki açıklamalar ışığında olay incelendiğinde; satış işlemi fiziken geçerlilik şartlarını taşıyan ancak içeriği itibarıyla sahte oluşturulmuş nüfus cüzdanı ve vekâletname kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bu belgelerin İğfal kabiliyetlerinin olduğu ceza yargılaması ile sabittir. Tapu memuru yukarıda belirtilen mevzuat çerçevesinde şeklen geçerli olan bu belgelere itibar ederek işlem yapmak yetki ve sorumluluğundadır. Şeklen geçerli olan vekâletnamenin varlığını doğrulattıktan sonra içeriği itibarıyla da doğru olup olmadığını denetleme görevi yoktur, olması da düşünülemez. Bu durumda tapu memurunun yürürlükteki mevzuatımıza göre ne gibi bir hukuka aykırı eyleminin olduğu ne yerel mahkeme kararında ne de Dairemizin kararında belirlenmiş değildir. Bu durumda hukuka aykırı eylemi olmayan tapu görevlileri nedeniyle Hazineyi TMK 1007.madde gereğince sorumlu tutmak mümkün değildir.
    Mahkemece yapılan yargılama sonucunda tapu görevlilerinin hukuka aykırı eylemlerinin tespit edilmesi halinde kusurlarının olup olmadığına bakılmaksızın Hazinenin doğan zarardan sorumlu olduğu, tapu görevlilerinin böyle bir eyleminin tespit edilememesi halinde üçüncü kişilerin sahte vekâletname ve nüfus cüzdanı kullanmak suretiyle kasıt ve ağır kusurunun illiyet bağını kestiğinin kabulü gerektiği ve bu nedenle bozma kararı verilmesi kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun tazminat verilmesi ancak yetersiz bilirkişi raporuna göre tazminat miktarının belirlenmiş olması gerekçe gösterilerek bozma yönündeki görüşüne katılamıyorum.




    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi