20. Hukuk Dairesi 2017/10966 E. , 2018/975 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVALILAR : Hazine - Orman Yönetimi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine ve Orman Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında ... köyü 101 ada 1 parsel sayılı taşınmaz, orman niteliği ile Hazine adına tespit ve tapuya tescil edilmiştir. Davacı, bahçe olarak kullandığı taşınmazının orman parseli içinde bırakıldığını ileri sürerek, zilyetlik iddiasıyla dava açmıştır.
Mahkemece, davanın kabulü ile dava konusu taşınmazın 25.06.2012 tarihli fen bilirkişi raporunda (B) harfi ile işaretli 3554,31 m2’lik bölümünün tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş, Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmesi üzerine hüküm, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 20/05/2013 tarih ve 2013/391-5825 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “...Dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi uyarınca orman kadastro çalışmalarının yapıldığı, kadastro ekiplerince dava konusu taşınmazın orman niteliğiyle Hazine adına tespit ve tescil edildiği ve kamu malı niteliğini kazandığı, 3402 sayılı Kanunun 16/D maddesi hükmünde "Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine tâbi olduğunun belirtildiği, bu nedenle, ormanlar hakkında özel kanun olan 6831 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiği ve 6831 sayılı Kanunun 11/1. maddesinde de orman kadastrosunun kesinleşmesinden sonra tapulu taşınmazlarda tapu sahiplerinin 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açabilecekleri hükmünün bulunduğu, bu ilkelerin HGK"nın 08.06.2005 günlü 2005/20-327 E.- 377 K. sayılı ve 28.06.2006 günlü 2006/20-467 E. - 494 K. sayılı kararlarında da aynen benimsendiği anlaşılmakla, davacının zilyetliğe dayanarak açtığı davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle (B) harfi ile gösterilen bölümün kabulüne karar verilmesi usûl ve kanuna aykırı olduğu..." gereğine değinilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra davanın reddine karar verilmiş hüküm davacı gerçek kişi tarafından temyiz edilmekle bu kez Dairenin 03/04/2014 gün 344-4002 E.K. sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “...Somut olayda, mahkeme kararından sonra, ancak kesinleşmesinden önce Anayasa Mahkemesi tarafından 22.05.2013 tarih ve 2012/108 Esas - 2013/64 Karar sayılı ilâm ile 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 05.11.2003 tarihli ve 4999 sayılı Orman Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 6. maddesiyle değiştirilen 11. maddesinin birinci fıkrasının “Bu müddet içinde itiraz olmaz ise komisyon kararları kesinleşir. Bu süre hak düşürücü süredir.” biçimindeki üçüncü ve dördüncü cümlelerinin Anayasa’nın 13, 35 ve 36. maddelerine aykırı görülerek iptallerine karar verilmiştir. Karar 12.07.2013 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmış, yayımdan itibaren 6 ay sonra yürürlüğe gireceği düzenlenmiş olup, 13.01.2014 günü itibariyle yürürlüğe girmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ve mahkemenin ret karından sonra 26.2.2014 tarihli ve 6527 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” 1.3.2014 tarih ve 28928 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe girmiş ve 6527 sayılı Kanunla, 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 11. maddesinin somut davayı ilgilendiren birinci fıkrası, “Orman kadastro komisyonlarınca alınan kararlara ilişkin düzenlenen tutanak ve haritalar askı suretiyle otuz gün süre ile ilân edilir. Bu ilân ilgililere şahsen yapılan tebliğ hükmündedir. Tutanak ve haritalara karşı itirazı olanlar; askı tarihinden itibaren otuz gün içinde kadastro mahkemelerinde, kadastro mahkemesi olmayan yerlerde kadastro davalarına bakmakla görevli mahkemelerde dava açabilirler. İlân süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kararlara ilişkin düzenlenen tutanak ve haritalar kesinleşir. Orman kadastro komisyonlarınca düzenlenen tutanak ve haritaların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukukî sebeplere dayanarak Hazine hariç itiraz olunamaz ve dava açılamaz.” şeklinde değiştirilmiştir.
Getirilen bu yeni düzenlemeye göre, tutanak ve haritaların kesinleştiği tarihten itibaren on yıllık süre içerisinde tapuya dayalı olsun veya olmasın kadastrodan önceki sebeplere dayalı olarak dava açılabilecektir.
Eldeki dava, 5304 sayılı Kanun ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4. maddesi uyarınca yapılan kadastro sonucu orman olarak tescil edilen taşınmaza karşı on yıllık süre içerisinde açılmış olup, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararı ve 6831 sayılı Kanunun 11. maddesinde 6527 sayılı Kanunla yapılan değişikliğin usûlî kazanılmış hakkın istisnalarından olup derdest davalarda da uygulanması gerektiğinden, orman kadastrosuna itiraz davalarının 10 yıl içinde zilyetliğe dayalı olarak açılabileceği nazara alınarak tapu kaydı koşulu aranmaksızın işin esasının incelenip sonucuna göre bir karar verilmesi için yerel mahkeme hükmünün bozulması gerekmiştir. ” denilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyulmasının ardından yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile 25.06.2012 tarihli fen bilirkişi raporunda (A) harfi ile işaretli 2.897.632,36 m2’lik bölümünün orman vasfıyla Hazine adına, (B) harfi ile işaretli 3.554,31 m2’lik bölümünün davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalı ... Yönetimi ve Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 5304 sayılı Kanun ile değişik 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi hükmüne göre orman sınırlandırması yapılmış, 13.12.2007 tarihinde ilân edilerek kesinleşmiştir.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazın temyize konu bölümünün orman sayılmayan yerlerden olduğu ve davacı yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu belirlenerek hüküm kurulmuş ise de yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir.
Şöyle ki; yörede 3402 sayılı Kanun hükümlerine göre orman kadastrosu yapıldığından, çekişmeli taşınmazın orman olup olmadığı ve hukuki durumu eski tarihli resmi belgelere göre saptanmalıdır. Somut olayda hükme esas alınan orman bilirkişi raporunda çekişmeli taşınmazın 1960 tarihli memleket haritası ve dayanağı 1950 tarihli hava fotoğraflarında yeşil-koyu renkli alanda kaldığı belirtilmiş, ancak dava konusu taşınmazın batı sınırındaki dere vejetasyonunu oluşturan kestane ağaçlarının ormanlık alan görüntüsü verdiği ve bu nedenle taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu belirtilmiş ise de, taşınmazın memleket haritasında hangi rumuz işaretiyle gösterildiği belirtilmemiş, rapor ekinde yer alan görüntüler incelendiğinde ise memleket haritasında taşınmazın yakın çevresinde yapraklı ağaç rumuzu işaretleri görülmüş, hava fotoğrafında ise tam koyuluk alanda kaldığı anlaşılmış, ziraat bilirkişi raporunda taşınmazın içerisinde ikisi yüksekten biri dipten kesilmiş sadece 3 adet kestane ağacının bulunduğu, bunun yanında yaşları 2-30 arasında değişen fındık ağaçlarının bulunduğu belirtilmiş, memleket haritasındaki yeşilliğin nedeninin fındık ağaçlarından kaynaklanıp kaynaklanmadığı üzerinde durulmamıştır. Komşu taşınmazlar incelendiğinde ise, kadastro sırasında davacı adına tarla olarak tespit ve tescil edilen güneyde yer alan 147 ada 22 sayılı parselin hükmen orman niteliği ile halihazırda tapuda kayıtlı olduğu, kuzey ve batıda yer alan 147 ada 20 ve 21 sayılı tarla niteliği ile tapuda kayıtlı parsellerin ise Ayancık Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/451 Esas sayılı dosyasında davalı olduğu anlaşılmış ancak dava dosyası dosya arasında bulunmadığından, davanın türü ve taşınmazların niteliğinde değişiklik olup olmadığı denetlenememiştir. Bu haliyle taşınmazın eski tarihli belgelerde yeşil ve koyu renkli alanlarda kalmasının nedeni tam olarak açıklanmamış, hükme esas alınan raporların denetime elverişli olmadığı görülmüştür.
Hal böyle olunca, sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için; öncelikle mahkemece en eski ve kadastro tespit tarihinden 15-20 yıl öncesine ait hava fotoğrafları, bu hava fotoğraflarından yararlanılarak üretilen memleket haritaları ve varsa amenajman planı ve fotogometri yöntemiyle kadastro çalışmalarına altlık olarak düzenlenen kadastro paftası ilgili yerlerden getirtilip, halen Çevre ve Orman Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman yüksek orman mühendisleri arasından seçilecek bir mühendis, bir fen elemanı ve ziraat fakültelerinin toprak bölümünden mezun olan bir ziraat mühendisi aracılığıyla mahallinde yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, eğimi, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle taşınmazın konumunu gösteren orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritası ve hava fotoğrafının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ve hava fotoğrafı ölçeğine çevrildikten sonra, bu haritalar komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle,çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte aynı haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, memleket haritası ve hava fotoğrafında yeşil-koyu renli alanda görünmesinin nedeni detaylıca araştırılıp, memleket haritasında taşınmazın hangi rumuz işaretiyle gösterildiği belirlenmeli, bilirkişilere hava fotoğrafları ve dayanağı haritaları stereoskop aletiyle ve üç boyutlu olarak incelettirilip, raporlarında taşınmazın niteliğinin bu belgelerde ne şekilde görüldüğü, taşınmaz üzerinde bulunan bitki örtüsünün niteliği, ağaçların yaşları ve dağılımları ile ilgili açıklama yapmaları istenmeli, ayrıca çekişmeli taşınmaza komşu olan 147 ada 20 ve 21 sayılı parsellere ilişkin dava dosyası da getirtilerek taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı noktasında komşu parsellerle de karşılaştırma yapılarak bir sonuca varılmalıdır.
Yukarıda açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı, zilyetlik yoluyla kazanılabilecek yerlerden olduğu belirlendiği takdirde, bu kez, kadastro tespit tarihinden 15-20 yıl öncesine ait stereoskopik hava fotoğrafları, memleket haritaları ile fotogrametri yöntemiyle düzenlenmiş 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasının orjinal fotokopi örneği ve kadastro paftası ziraat mühendisi, fen elemanı ve orman mühendisi ile birlikte ölçekleri eşitlenip çakıştırıldıktan sonra mahalline uygulanmalı, hava fotoğrafları stereoskop aletiyle incelenmeli, taşınmazın niteliğinin bu belgelerde ne şekilde görüldüğünün ve fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasında zilyet ve tasarruf edilen yerlerden olup olmadığı yönünde krokili rapor alınmalı, bu araştırmalar sonucu bilirkişiler tarafından taşınmaz üzerinde tam olarak hangi tarihten itibaren zilyetliğin başladığı belirlenmeli, ziraat bilirkişiden kültür arazisi olup olmadığı yönünden rapor alınmalı, zilyetlik olgusunun maddi olaylara dayalı olmasından hareketle, maddi olayların ancak tanık, bilirkişi ve benzeri anlatımlarla kanıtlanacağı gözetilmeli (H.G.K. 30/03/1994 gün ve 1993/8 - 939 - 1994/176 sayılı kararı), komşu parsellerin tutanak ve dayanakları uygulanmalı; bu taşınmazı sınır olarak nasıl nitelendirdikleri araştırılmalı; tarafların bildirecekleri zilyetlik tanıkları ile kadastro tespit bilirkişileri taşınmaz başında dinlenmeli; zilyetliğin ne zaman başladığı, kaç yıl, ne şekilde devam ettiği sorulup, kesin tarih ve olgulara dayalı, açık yanıtlar alınıp; kadastro tespit tarihine kadar davacı kişi yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı belirlenmeli; 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davacı ile eklemeli zilyetler yönünden de tapu ve ilgili kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden senetsiz belgesiz araştırması yapılıp, sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, yasanın getirdiği 40/100 dönüm sınırlamasının aşılıp aşılmadığı saptanmalı, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı Hazine ve Orman Yönetiminin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 13/02/2018 gününde oy birliği ile karar verildi.