
Esas No: 2015/4325
Karar No: 2021/1393
Karar Tarihi: 15.04.2021
Danıştay 13. Daire 2015/4325 Esas 2021/1393 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2015/4325
Karar No:2021/1393
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş.
VEKİLLERİ : Av. …, Av. …
Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Kurulu
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı şirkete ait ''…'' logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 01/06/2009 tarihinde saat:16:37'de yayınlanan ''…'' adlı programda yer verilen ''…'' adlı müzik klibindeki görüntülerin mülga 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun'un 4. maddesinin (z) bendinde yer alan yayın ilkesini tekraren ihlâl ettiğinden bahisle program yayınının bir kez durdurulmasına ilişkin … tarih ve … sayılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …İdare Mahkemesi'nce Dairemizin 28/11/2012 tarih ve E:2011/1498, K:2012/3463 sayılı bozma kararına uyularak verilen kararda; uyuşmazlığa konu kliple ilgili olarak yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda hazırlanan 18/02/2015 tarihli bilirkişi raporunda özetle; dava konusu video klibin görüntülerinin ve şarkı sözlerinin cinselliği, cinsel uyarılmayı teşvik edici ve vurgulayıcı olduğu, yayının gençlerin ve çocukların izleyebileceği saatlerde olması, görüntülerinin ve şarkı sözlerinin cinselliği, cinsel uyarılmayı teşvik edici ve vurgulayıcı olması nedeniyle 3984 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (z) bendinde yer alan, "Gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlâkî gelişimini zedeleyecek türden programların, korunması gereken izleyici kitlenin seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması" ilkesinin ihlâl edildiği yönünde görüş bildirildiği, uyuşmazlığa konu klibin gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlâkî gelişimini zedeleyecek türden bir yayın olduğu anlaşıldığından, dava konusu yayın durdurma cezasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle dava konusu işlem hukuka uygun bulunarak davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, yerel mahkeme tarafından daha önce oluşturulan bilirkişi heyetinin aksi yönünde görüş bildirilmesi sebebiyle mahkemeye yeni bilirkişi incelemesi yaptırılması yönünde başvuruda bulunulduğu, Mahkemece bu konuda herhangi bir karar alınmadığı, günümüzde çocukların ve gençlerin mobil cihazlar aracılığıyla her türlü görüntüye ulaşabildiği, uyuşmazlığa konu klipteki görüntülere benzer görüntülerin yerli ve yabancı bir çok klipte yer aldığı ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Mahkemece yaptırılan bilirkişi raporunda söz konusu yayının çocukları ve gençleri ruhsal, gelişimsel açıdan olumsuz yönde etkileyeceğinin belirtildiği, yayının çocuk ve genç izleyiciler üzerinde bırakacağı olumsuz etkiler düşünülmeden gerçekleştirilmesinin sorumlu yayıncılık anlayışıyla bağdaşmayacağı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Davacı şirkete ait ''…'' logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 01/06/2009 tarihinde saat 16:37'de yayınlanan, ''…'' adlı programda, … ve …'nin söylediği "…" isimli şarkı eşliğinde yayınlanan klipte yer alan görüntülerin 3984 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (z) bendinde belirtilen yayın ilkesini tekraren ihlâl ettiğinden bahisle 16/11/2009 tarihinde, saat 16.00'da "…" adlı program yayınının bir kez durdurulmasına karar verilmesi üzerine bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun'un 4. maddesinin (z) bendinde, ''Gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlâkî gelişimini zedeleyecek türden programların, bunların seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması gerektiği''; 33. maddesinin birinci fıkrasında, ''Üst Kurul, öngördüğü yükümlülükleri yerine getirmeyen, izin şartlarını ihlâl eden, yayın ilkelerine ve bu Kanunda belirtilen diğer esaslara aykırı yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarını uyarır veya aynı yayın kuşağında açık şekilde özür dilemesini ister. Bu talebe uyulmaması veya aykırılığın tekrarı hâlinde ihlâle konu olan programın yayını, bir ilâ oniki kez arasında durdurulur.'' kuralına yer verilmiştir.
03/03/2011 tarihinde yürürlüğe giren ve 48. maddesiyle 3984 sayılı Kanun'u yürürlükten kaldıran 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un ''Yayın hizmeti ilkeleri'' başlıklı 8. maddesinin 2. fıkrasında, ''Radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlâkî gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programlar bunların izleyebileceği zaman dilimlerinde ve koruyucu sembol kullanılsa dahi yayınlanamaz''; "İdarî yaptırımlar" başlıklı 32. maddesinde, "(1) Bu Kanun'un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlâlin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlâlin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlâle konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlâle konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlâlin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir. (2) 8'inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanun'un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlâlin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı gözönünde bulundurularak, ihlâlin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. (…) (4) İdarî tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan programların yerine, aynı yayın kuşağında ve ticarî iletişim yayını içermeksizin, Üst Kurulca temin edilen eğitim, kültür, trafik, kadın ve çocuk hakları, gençlerin fiziksel ve ahlakî gelişimi, uyuşturucu ve zararlı alışkanlıklarla mücadele, Türk dilinin güzel kullanımı, çevre eğitimi, engelli sorunları, sağlık ve benzeri kamuya yararlı konularda programlar yayınlanır. Yükümlülük veya yasağa aykırılık dolayısıyla idarî tedbir olarak programın yayınının durdurulması kararının verilmesi hâlinde, yaptırım uygulanmasına sebebiyet veren fiilin işlenmesinden dolayı sorumluluğu olan programın yapımcısı veya varsa sunucusu, yayının durdurulduğu süre zarfında, aynı veya farklı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta hiçbir ad altında başka bir program yapamaz veya sunamaz. (5) 8'inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerindeki ilkelerle dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapılmasını müteakip verilecek yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde aynı ihlâlin tekrarı hâlinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının on güne kadar durdurulmasına; ikinci tekrarı hâlinde ise, yayın lisansının iptaline karar verilir.(...)" kuralı yer almaktadır.
6112 sayılı Kanun'un Geçici 5. maddesinde, bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce Üst Kurul tarafından yayıncı kuruluşlara uygulanan müeyyidelerin tekerrüre esas alınmayacağı kurala bağlanmıştır.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesinde, “(1) Bu Kanun'un; a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması hâlinde, b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında, uygulanır.”; “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında, “26/09/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun zaman bakımından uygulamaya ilişkin hükümleri kabahatler bakımından da uygulanır. Ancak, kabahatler karşılığında öngörülen idarî yaptırımlara ilişkin kararların yerine getirilmesi bakımından derhal uygulama kuralı geçerlidir.” kuralı yer almıştır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesinde, “(1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar. (2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur. (3) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır. (…)” kuralına yer verilmiştir.
5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlıklı 9. maddesinin 3. fıkrasında, lehe olan hükmün, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirleneceği kurala bağlanmıştır.
HUKUKÎ DEĞERLENDİRME:
Kaynağını Anayasa'nın 38. maddesinden alan lehe olan hükmün uygulanması ilkesi; işlendiği zamanın kanunu uyarınca suç sayılan bir fiil sonradan yürürlüğe giren bir düzenleme ile suç olmaktan çıkarılmış bulunuyorsa veya sonradan yürürlüğe giren kanun suçun işlendiği zaman mevcut olan kanuna göre failin lehine ise, sonraki kanunun daha önce işlenmiş olan fiillere uygulanmasını öngörmektedir.
Suçta ve cezada kanunilik ilkelerinin değerlendirildiği Anayasa Mahkemesi'nin 20/10/2011 tarih ve E:2010/28, K:2011/139 sayılı kararında, Anayasa'nın 38. maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığı vurgusu yapılmıştır. Nitekim, 5326 sayılı Kanun'un 3. maddesinde, Kanun'un, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması hâlinde, diğer genel hükümlerinin ise, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı; 5. maddesinde ise, 5237 sayılı Kanun'un zaman bakımından uygulamaya ilişkin hükümlerinin kabahatler bakımından da uygulanacağı kurala bağlanmış, 5237 sayılı Kanun'un "Zaman bakımından uygulama" başlıklı 7. maddesinde ise, suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri arasında farklılık bulunması durumunda, failin lehine olan kanunun uygulanacağı ve infaz olunacağı belirtilmiştir.
İdarî yaptırım uygulanmasına yönelik işlemin dayanağı olan kuralın yürürlükten kaldırılması veya işlemin tesisinden sonra idarî yaptırım uygulanan kişilerin lehine sonuç doğuracak nitelikte düzenleme yapılması hâlinde yeni hukukî durumun dikkate alınması gerekmektedir.
5252 sayılı Kanun'un 9. maddesinin 3. fıkrasında, lehe olan hükmün, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirleneceği belirtilmiştir.
Doktrinde lehe kanunun tespitinde önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümlerinin dikkate alınacağı ve lehe olduğu belirlenen kanunun olaya bütün olarak uygulanacağı kabul edilmiştir (EREM Faruk, Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, C. I, 1976, s. 136).
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 14/02/2006 tarih ve E:2006/9-19, K:2006/17 sayılı kararında, "Yargıtay’ın 765 sayılı TCK’nun 2/2. maddesine ilişkin olarak süre gelen uygulamalarına göre; suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan yasa ile sonradan yürürlüğe giren yasa arasında lehte olan yasayı tayin hususunda, önceki ve sonraki kanunun ayrı ayrı ve her birinin lehte ve aleyhteki hükümleri ile kül hâlinde ele alınarak, ceza ehliyetine, suç unsurlarına, kanuni lütuflara, takip şartlarına, cezaya etkili nedenlere, cezai sonuçlara ait hükümlere de bakılmak suretiyle her iki kanuna göre ayrı ayrı somut olarak cezanın tayini ile sanık lehine olan kanunun belirlenmesi ve sanık lehine sonuç doğuran kanunun bütün hâlinde uygulanması gerekmektedir. Lehte kanunun belirlenmesi sırasında önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümlerinin, olaya uygulanması suretiyle yapılacak değerlendirme sonunda, varılan sonuçlardan ceza türü ve miktarına göre daha hafif olanın yer aldığı kanun, lehe olarak kabul edilecektir." gerekçelerine yer verilmiştir.
Bu duruma göre, somut olayda tesiri olacak önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri irdelenmek, olaya uygulanmak ve karşılaştırılmak suretiyle neticeye varılması gerekmektedir.
Mülga 3984 sayılı Kanun ile yürürlükte bulunan 6112 sayılı Kanun'un idarî yaptırımlara ilişkin kuralları karşılaştırıldığında; yaptırımın ağırlığı yönünden 3984 sayılı Kanun'da program yayınının durdurulması, uyarı yaptırımından sonra uygulanacak yaptırım olup, bu yaptırımdan sonra idarî para cezası uygulanabilecek iken, 6112 sayılı Kanun'da idarî para cezasının yayın kuruluşlarının mali gücüne bağlanması nedeniyle uyarı yaptırımından sonra uygulanabilir hâle geldiği, program yayınını durdurma yaptırımının yürürlükten kalkmadığı; ancak, sadece 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 1. fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerinde sayılan fiiller yönünden uygulanabileceğinin öngörüldüğü, ihlâlin mahiyeti ve ağırlığına göre para cezası ile birlikte uygulanabileceği gibi, para cezası uygulanmadan doğrudan program yayını durdurma yaptırımının tek başına da uygulanabileceği görülmektedir.
Hükme esas alınan bilirkişi raporu ve dosyada bulunan diğer belgelerin incelenmesinden dava konusu yayında mülga 3984 sayılı Kanun'un 4 maddesinin (z) bendinin ihlâl edildiği sonucuna ulaşılmakla birlikte kuralın tekraren ihlâli hâlinde, mülga 3984 sayılı Kanun'da yayın durdurma yaptırımı öngörülmüş iken, 6112 sayılı Kanun'un 32. maddesinin 2. fıkrasında idarî para cezası yaptırımı öngörüldüğünden öncelikle anılan kanun hükümlerinden hangisinin "lehe kanun" niteliğinde olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
Yayın durdurma, Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ile radyo ve televizyon istasyonu kurmanın ve işletmenin serbest olduğu yolundaki 133. maddesinin 1. fıkrasındaki kuralın ve basın dışı kitle haberleşme ve yayım araçları vasıtasıyla halkın haber almasını, düşünce ve kanaatlere ulaşmasını ve kamuoyunun serbestçe oluşmasını teminen kitle haberleşme araçlarından yararlanma hakkını düzenleyen 31. maddesinin 2. fıkrasındaki basın dışı yayınlardan yararlanma hakkının sınırlandırılması mahiyetinde olduğundan, program yayınını durdurma yaptırımının, para cezasından daha ağır bir yaptırım olduğunu kabul etmek gerekir.
Anayasal bir hak olan düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini sınırlayan program yayınını durdurma yaptırımının, para cezası yaptırımı ile kıyaslandığında davacının aleyhine olduğunun Kanun koyucu tarafından 6112 sayılı Kanun'da da kabul edilmesi karşısında, idarî para cezası yaptırımının lehe düzenleme olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Öte yandan, davacı şirkete lehe hüküm olan idarî para cezasının uygulanabilmesi için hakkında tesis edilen program yayınını durdurma işleminin infaz edilmemiş olması gerekmektedir. Aksi takdirde, yayın durdurma yaptırımı infaz edilmişse, bu işlemin geri alınma imkânı kalmayacağından ve tekrar idarî yaptırım uygulanması sonucu doğacağından, bu hususun göz önüne alınması zorunludur.
Dairemiz'in 20/01/2021 tarih ve E:2015/4325 sayılı ara kararıyla davalı idareden ve davacıdan, "Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun … tarih ve … sayılı toplantısında alınan davacı yayın kuruluşuna bir kez program durdurma müeyyidesi uygulanmasına ilişkin … nolu kararının, uygulanıp uygulanmadığının sorulmasına ve buna ilişkin bilgi ve belgelerin istenilmesine" karar verilmiş, gönderilen bilgi ve belgelerden, davacı hakkındaki yayın durdurma yaptırımının uygulanmadığı anlaşılmıştır.
Bu itibarla, davacı hakkında tesis edilen yayın durdurma yaptırımının infaz edilmemiş olduğunun anlaşılması karşısında, mülga 3984 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (z) bendinde yer alan yayın ilkesini tekraren ihlâl ettiği sabit olan davacı şirkete 6112 sayılı Kanun'un 32. maddesinin 2. fıkrası uyarınca idarî para cezası yaptırımı uygulanmasının davacı şirketin lehine olduğu anlaşıldığından, söz konusu lehe düzenleme dikkate alınmaksızın verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukukî isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme'ye gönderilmesine,
4. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 15/04/2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY :
Lehe olan kanunun uygulanması ilkesi, temel hak ve özgürlükler üzerinde doğrudan sonuç doğuran yaptırımlara ilişkin yasal değişiklikler yapıldığında dikkat edilmesi gereken hukukun genel ilkelerinden biridir. Lehe kanunun uygulanması zorunluluğu Anayasa’da yer alan hukuk devleti ilkesinin doğal sonucudur.
Adlî cezalar açısından lehe kanun değerlendirmesi yapılırken ceza türlerinin dikkate alınması gerekmektedir. Zira, özgürlüğü bağlayıcı cezaların diğer cezalara göre daha aleyhte olacağı konusunda kuşku yoktur. Adlî cezalardan farklı olarak idarî yaptırımlar, kişi hürriyetini kısıtlayıcı nitelikte değildir. Bu nedenle idarî yaptırımlar açısından, yaptırımın türüne bakılarak kategorik olarak bir cezanın diğerinden daha ağır olduğunu söylemek mümkün değildir. İdarî yaptırım türlerinden hangisinin lehe olacağı konusunda bazı nesnel ölçütler getirilebilecek ise de, kural olarak her bir somut olayın subjektif özelliklerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
İdarî yaptırım türlerinden olan yayın durdurma ve idarî para cezası yaptırımlarının her birisi temel hak ve hürriyetleri sınırlayıcı niteliktedir. Yayın durdurma yaptırımı gibi idarî para cezası da Anayasa’da yer alan düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini, Anayasa’nın 133. maddesinin birinci fıkrasında ve 31. maddesinin birinci fıkrasında yer alan hakları sınırlayıcı niteliktedir. Lehe kanunun yaptırım türlerinden hareketle belirlenmesi durumunda, sadece yayın durdurma cezasının temel hak ve özgürlükler üzerinde ki etkisinin üzerinde durulmasına, idarî para cezasının temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisinin gözden kaçırılmasına neden olacaktır. Kaldı ki, idarî para cezası bazı durumlarda yayın durdurma cezasından daha fazla temel hak ve özgürlükler üzerinde sınırlayıcı etki doğurabilmektedir. Yaptırımlar kişinin maddi ve manevi varlığı üzerinde etki bırakırlar. Dolayısıyla lehe olan yaptırım belirlenirken, her somut olayın özellikleri nazara alınarak cezaların kişilerin maddi ve manevi varlığı üzerinde bıraktığı etki yönü dikkate alınmalıdır.
Dava konusu somut olayın özellikleri dikkate alındığında, 20/10/2009 tarihli Kurul kararıyla durdurulan yayının davacı şirkete ait televizyon kanalının izlenme oranlarına etkisi, söz konusu yayının davacının reklam gelirleri içerisindeki payı ve yayın durdurma yaptırımının uygulanma imkânının kalmamış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, mülga 3984 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (z) bendinde yer alan yayın ilkesini tekraren ihlâl ettiği sabit olan davacı şirkete 6112 sayılı Kanun'un 32. maddesinin 2. fıkrası uyarınca idarî para cezası yaptırımı uygulanmasının davacı şirketin daha çok aleyhine olacağı anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davaya konu idari para cezası yaptırımı uygulanmasının davacı şirketin daha lehine olmadığı değerlendirildiğinden idare mahkemesi kararının onanması gerektiği görüşüyle aksi yönde oluşan karara katılmıyorum.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.