Hukuk Genel Kurulu 2014/1416 E. , 2017/144 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Van İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 26.09.2013 gün 2012/207 E., 2013/404 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Kurum vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 27.01.2014 gün 2013/24465 E. 2014/1313 K. sayılı kararı ile;
(…Davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Yasanın mülga 35. maddesidir. 12.06.1940 doğumlu olan davacıya, anılan yasal düzenlemeler çerçevesinde Kurumca 01.08.1995 tarihinden itibaren 5450 gün primi ödenmiş sigortalılık süresi üzerinden yaşlılık aylığı bağlandığı, 15.02.1991-30.12.1992 tarihleri arasında ki 8 adet prim ödemesinin, yapılan denetim sonucu gerçeğe aykırı olarak, bilgisayar programı sayesinde ödenmiş gibi Kurum kayıtlarına işlendiğinin belirlenmesi nedeni ile, bağlanan aylığın başlangıçtan itibaren iptal edildiği, mahkemece, anılan prim ödemelerinin hayali olduğuna dair yeterli kanaat oluşmadığı için davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, öncelikle davacıdan, Kurumun gerçek olmadığını iddia ettiği primlere yönelik ödeme makbuzlarının bulunup bulunmadığı sorulmalı, ibraz edilememesi halinde, hayali prim ödemelerinin kapsadığı dönem Kurumdan sorularak belirlenmeli, bu dönem haricinde, primi ödenmiş sigortalılık süresi tespit edilmeli, davacının 1479 sayılı Yasanın 35. maddesinin tahsis tarihinde yürürlükte bulunan (c) bendi gereği yaşlılık aylığı tahsisi için 15 yıl ve 55 yaş şartına tabi olduğu gözetilerek, primi ödenmiş sigortalılık süreleri üzerinden başlangıçtan itibaren tahsis şartlarının varlığı irdelenmeli, 5450 gün primi ödenmiş sigortalılık süresi gözetilerek bağlanan aylık ile ihtilaf konusu dönem haricindeki sigortalılık süreleri gözetilerek bağlanacak olan aylık arasındaki farkların Kurumca her zaman tahsilinin mümkün olduğu ve davacıya 5450 gün primi ödenmiş sigortalılık süresi üzerinden ise prim borcunun ödendiği 07.05.2009 tarihini takip eden aybaşı olan 01.06.2009 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı tahsisi gerektiği nazara alınarak, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARIx
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, Sosyal Güvenlik Kurumunun davacının yaşlılık aylığının iptaline dair işleminin iptali ile iptal edilen yaşlılık aylığının yeniden bağlanması, ödenmeyen aylıkların yasal faiziyle birlikte tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin, Bağ-Kur sigortalısı olarak 27.07.1995 tarihinde yaşlılık aylığı almaya hak kazandığını, ancak Bağ-Kur Van İl Müdürlüğü tarafından gönderilen yazıyla, hayali prim yüklemesi yapıldığından bahisle yaşlılık aylığı iptal edilerek, 01.08.1995 – 28.03.2007 tarihleri arasında ödenen yaşlılık aylıklarının iadesinin istenildiğini, müvekkilinin primlerini ödeyerek usulüne uygun olarak emekli olduğunu, kurumun hatalı işleminden müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek Kurum işleminin iptaline ve yaşlılık aylığının yeniden bağlanarak ödenmeyen aylıkların yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekili 26.09.2013 tarihli celsede davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davacının Bağ-Kur numarasına hayali olarak yüklendiği belirtilen prim tutarının 31,00 TL olduğu, yaşlılık sigortasından yararlanma aşamasına gelen davacının 31,00 TL için kurum çalışanları ile menfaat ilişkisine girmesinin beklenemeyeceği, öte yandan, hayali prim yüklenmesi eyleminin gerçek olduğu varsayılsa bile, davacı sigortalının bu eyleme katılıp katılmadığının maddi olarak belirlenemediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı ... vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle hüküm bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki gerekçeler tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, hayali olarak yüklendiği belirtilen primler nedeniyle ortaya çıkan prim borcunun, Kurum tarafından iptal edilen yaşlılık aylığının tekrar bağlanmasına engel teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, sosyal güvenlik hakkı, temel insan haklarından olup, uluslararası hukuk normları ile Anayasada güvence altına alınmıştır. Bireyleri toplum içinde iktisadi bakımdan desteklemeyi, muhtaçlığa düşmesini önlemeyi; sosyo – ekonomik ve fizyolojik risklerin sonuçlarına karşı korumayı hedef alan bir haktır. (K. Arıcı, Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s.95). Ancak Sosyal güvenlik hakkının kullanımı yasa ile sınırlanmış ve belirli koşulların varlığına bağlanmıştır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, dava; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4/1-b bendi kapsamındaki sigortalılara ilişkindir, ancak 5510 sayılı Kanunun geçiş hükümlerini düzenleyen Geçici 7. maddesinde yer alan “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20"nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir.” hükmü uyarınca ve kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının mülga 1479 sayılı Esnaf Ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu olduğu belirgindir.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar (Bağ-Kur) Kanununun 24. ve 25. maddelerinde “…kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler...”; “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir.
20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede ise, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “...gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız olarak çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıt oldukları tarihten itibaren sigortalı kabul edilmişler, bununla birlikte 1479 sayılı Kanuna 2654 sayılı Kanun ile eklenen Ek Geçici 13. madde ile, “...sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olanların her türlü hak ve mükellefiyetleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği (20.4.1982) tarihinde” başlayacağı düzenlenmiştir.
1479 sayılı Bağ-Kur Kanununda 22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise, bu kez; “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlar” dan, gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya Kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.
Öte yandan, 1479 sayılı Kanunun 34. maddesinde yaşlılık aylığı bağlanması yaşlılık sigortasından sağlanan bir yardım olarak belirtilmiştir. Kanun koyucu bu madde ile birlikte Bağ-Kur sigortalılarını yaşlılık risklerinden korumak amacıyla yaşlılık sigortasından yardım sağlamayı amaçlamıştır. (R. Aslanköylü, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Şerhi, Ankara 2015, s.1184).
1479 sayılı Kanunun 35. maddesinde yaşlılık aylığından yararlanma koşulları tek tek sayılmış ve Bağ-Kur sigortalısının yaşlılık aylığından yararlanabilmesi için 3396 sayılı Kanunun 4. maddesiyle değişik (a) bendi uyarınca Kuruma yazılı talepte bulunması, talepte bulunduğu tarihte prim ve her türlü borçlarını ödemiş olması, 3774 sayılı Kanunun 2. maddesi ile değişik (b) bendi uyarınca, kadın ise 20 tam yıl, erkek ise 25 tam yıl sigorta primi ödemiş olması şarttı aranmıştır. Maddenin (c) bendinde ise kısmi aylık bağlanması için kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmakla beraber en az 15 tam yıl sigorta primi ödemiş olanlara da kısmi aylık bağlanacağı belirtilmiştir.
25.08.1999 tarihinde yürürlüğe giren 4447 sayılı Kanunun 28. maddesi ile 1479 sayılı Kanunun 35. maddesi değiştirilmiştir. Yapılan değişiklik ile Bağ-Kur sigortalısının yaşlılık aylığından yararlanabilesi için 1479 sayılı Kanunun 35. maddesi (a) bendi uyarınca yazılı talepte bulunması, talepte bulunduğu tarihte prim ve her türlü borçlarını ödemiş olması, (b) bendi uyarınca kadın 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş ve 25 tam yıl sigorta primi ödemiş olması gerektiği belirtilmiş, son fıkrasında ise kısmi aylık bağlanabilmesi için kadının 60, erkeğin 62 yaşını doldurmuş ve en az 15 yıl prim ödemiş olması şartı aranmıştır.
Görüldüğü üzere, Bağ-Kur sigortalısının yaşlılık aylığından yararlanabilmesi için sadece yaşlanmış olması yetmez. Yaşlanmanın yanında 35. maddede sayılan tüm koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekir. Bu koşullardan birisinin bile oluşmaması halinde sigortalı yaşlılık aylığından yararlanamaz (R. Aslanköylü, a.g.e., s. 1184).
Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, davacının 25.02.1983 tarihinde davacı tarafından ibraz edilen giriş bildirgesine istinaden 06.03.1979 başlayan vergi kaydı uyarınca 20.04.1982 tarihi itibariyle kayıt ve tescilinin yapıldığı; Bağ-Kur kaydı nedeniyle ilk primin 28.02.1983 tarihinde rızaen tahsil edildiği, daha sonra davacı tarafından 27.07.1995 intikal tarihli dilekçesi ile tarafına yaşlılık aylığı bağlanmasını talep ettiği, 4730 gün Bağ-Kur hizmet süresi, 720 gün askerlik borçlanması olmak üzere toplam 5450 gün üzerinden 01.08.1995 tarihinden itibaren tarafına yaşlılık aylığı bağlandığı, davacı yaşlılık aylığı almakta iken 12.12.2006 tarih ve 3 sayılı müfettiş raporu ile Bağ-Kur numarasına bilgisayar programı sayesinde primler ödenmiş gibi Kurum kayıtlarına işlendiğinin ve bu şekilde hayali prim yüklemesi yapıldığının belirlendiği, 8 adet prim ödemesinin hayali olduğundan bahisle iptali sonucunda 27.07.1995 tarihi itibariyle prim borcunun oluştuğu, bunun üzerine yaşlılık aylığı bağlanması şartlarından olan prim ver her türlü borçların ödemiş olması şartını yerine getirmediğinden bahisle yaşlılık aylığı iptal edildiği anlaşılmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, davacının 12.12.2006 tarih ve 3 sayılı müfettiş rapor ile Bağ-Kur numarasına hayali prim yüklemesi yapıldığının tespiti üzerine 27.07.1995 tarihi itibariyle prim borcu oluştuğunun belirtilmesi karşısında 1479 sayılı Kanunun yaşlılık aylığından yararlanma koşullarını belirten 35. maddesinin (a) bendinde yer alan prim ve her türlü borçların ödenmiş olması koşulunun tahsis talep tarihi itibariyle yerine getirilip getirilmediği Mahkemece açıklığa kavuşturulmamıştır.
Bu nedenle, Kurumun hayali prim yüklemesine konu primlere yönelik ödeme makbuzlarının bulunup bulunmadığı sorulmalı, ibraz edilememesi halinde, hayali prim ödemelerinin kapsadığı dönem Kurumdan sorularak belirlenmeli, bu dönem haricinde primi ödenmiş sigortalılık süresi tespit edilmeli, davacının 1479 sayılı Yasanın 35. maddesinin tahsis tarihinde yürürlükte bulunan (c) bendi gereği yaşlılık aylığı tahsisi için 15 yıl ve 55 yaş şartına tabi olduğu gözetilerek primi ödenmiş sigortalılık süreleri üzerinden başlangıçtan itibaren tahsis şartlarının varlığı irdelenmelidir.
Diğer taraftan, davacının toplam prim ödemesinin ne kadar olduğu, davaya konu hayali prim ödemelerinin ne kadarlık sigortalılık süresine tekabül ettiği daha önceki ve hayali prim ödemesi olarak görülmeyen ödemelerin ne şekilde yapıldığı, hayali prim ödemelerinin güncelleştirilmiş miktarının Kurumca nasıl hesaplandığı da tespit edilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozma ilamında ve yukarıda gösterilen ilave nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda belirtilen ilaveli nedenlerden dolayı BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.01.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.