Hukuk Genel Kurulu 2015/463 E. , 2017/137 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kayseri 2. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 12.04.2012 gün ve 2011/184 E., 2012/278 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 03.06.2014 gün ve 2012/23266 E., 2014/17977 K. sayılı kararı ile,
“…A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı işçi, davalı işyerinde çalıştığını Toplu İş Sözleşmesinden kaynaklanan alacakları olduğunu belirterek 3000,00 TL fark ücret alacağı ile 2000,00 TL fark ikramiye alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş 24/01/2012 tarihli birleşme talepli dava ile 1000 TL kıdem tazminatı talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı işveren, sözleşmesinde işçilerin ikramiyeye hak kazanabilmeleri için 4 aylık çalışma süresinin doldurulması gerektiğini, bu nedenle davacının bu döneme ilişkin taleplerinin yerinde olmadığını, uygulanan Toplu İş Sözleşmesinin 03/06/2001 tarihinde yapılan protokol ile Toplu İş Sözleşmesinin ücret artışlarını düzenleyen maddelerinde değişiklik yapıldığını ve yapılan bu değişiklik hükümlerine göre davacının ücretinin ve ücret artışlarının kendisine ödendiğini bu nedenle ücret fark alacağı bulunmadığını, ayrıca davacının talep ettiği hak ve alacaklarının zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davacının ücret ve ikramiye alacaklarının toplu iş sözleşmesine uygun olarak ödenmediği ancak 03/06/2001 tarihli protokolün geçerli olduğu, yine birleşen dosyada davacının iş akdinin emeklilik nedeniyle sona erdirildiği, dosya kapsamından davacının 18 yıl 6 ay 28 gün hizmet süresinin bulunduğu anlaşıldığından davacının kıdem tazminatına hak kazanacağı, sunulan protokol ve bilirkişi tarafından toplu iş sözleşmesine göre zamanaşımı gözetilerek karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı yasal süresi içinde davacı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-İşyerinde 21. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin 01.04.2007- 31.03.2010 tarihleri arasında yürürlükte kaldığı dosya içindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Grup toplu iş sözleşmesi, yetkili işçi sendikası ile Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası arasında imzalanmıştır.
Uyuşmazlık konusu protokol ise 31.03.2009 tarihinde toplu iş sözleşmesinin 35/e maddesinde öngörülen 01.04.2009 tarihinde yürürlüğe girecek olan ücret artışıyla ilgilidir. Ancak protokol toplu iş sözleşmesinin tarafları yerine işveren yetkilileri ile işçi sendikası arasında düzenlenmiştir.
Toplu iş sözleşmesinde değişiklik ancak toplu iş sözleşmesinin taraflarınca gerçekleştirilebilir. İşveren sendikası 21. Dönem Toplu İş Sözleşmesinde değişiklik yönünde bir protokolün yapılmadığını bildirmiştir. Bu itibarla toplu iş sözleşmesinin ilgili hükmünün usulünce değiştirildiğinden söz edilemez. Bu yüzden protokol geçersiz sayılmalıdır.
Öte yandan dava dilekçesinde 06.06.2001 tarihinde imzalanan başka bir protokolden söz edilmiş, bilirkişi raporunda da 18. Dönem Toplu İş Sözleşmesi uygulamasıyla ilgili bir protokol hükümlerine göre hesaplamaya gidilmiştir. Mahkemece de kararın gerekçesinde 03.06.2011 tarihli protokolün geçerli olduğundan söz edilmiştir. Dosya içinde 31.03.2009 tarihli protokol dışında protokol bulunmamaktadır. Mahkemece davaya konu edilen dönemle ilgili tüm protokoller getirtilmeli ve yukarıda belirtilen esaslar dahilinde geçerli olup olmadıkları değerlendirilerek bir karar verilmelidir. Gerekirse bu yönlerden bilirkişiden denetime elverişli ek hesap raporu alınmalı ve oluşabilecek usulü kazanılmış hak ilkesi de gözetilerek bir karar verilmelidir. Konuyla ilgili olarak eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi hatalıdır…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl dava fark ücreti ve fark ikramiye alacaklarının, birleşen dava ise kıdem tazminatı alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin davalı işyerinde çalıştığını ve toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacakları olduğunu belirterek fark ücret alacağı ile fark ikramiye alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 24/01/2012 tarihli birleşme talepli dava ile kıdem tazminatı talebinde bulunmuştur.
Davalı vekili toplu iş sözleşmesinde işçilerin ikramiyeye hak kazanabilmeleri için 4 aylık çalışma süresinin doldurulması gerektiğini, davacının bu döneme ilişkin taleplerinin yerinde olmadığını, 03/06/2001 tarihinde yapılan protokol ile toplu iş sözleşmesinin ücret artışlarını düzenleyen maddelerinde değişiklik yapıldığını ve yapılan bu değişiklik hükümlerine göre davacının ücretinin ve ücret artışlarının kendisine ödendiğini, bu nedenle ücret fark alacağı bulunmadığını, ayrıca davacının talep ettiği hak ve alacaklarının zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece asıl davada davacının ücret ve ikramiye alacaklarının toplu iş sözleşmesine uygun olarak ödenmediği ancak 03/06/2001 tarihli protokolün geçerli olduğu, birleşen davada davacının iş sözleşmesinin emeklilik nedeniyle sona erdirildiği, dosya kapsamından davacının 18 yıl 6 ay 28 gün hizmet süresinin bulunduğu anlaşıldığından davacının kıdem tazminatına hak kazanacağı, sunulan protokol ve toplu iş sözleşmesine göre zamanaşımı gözetilerek yapılan hesaplama dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle hüküm bozulmuş, mahkemece işverenin toplu iş sözleşmesi yapma yetkisinin bulunduğu, 31.03.2009 tarihli protokolün geçerli olduğu gerekçesiyle “eski kararın gerekçesinde geçen 03/06/2011 tarihli protokolün geçerli olduğu cümlesi dışında direnilmesine” karar verilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyize getirmektedir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olay bakımından işveren yetkilileri ile işçi sendikası arasında düzenlenen 31.03.2009 tarihli protokolün geçerli olup olmadığı, ayrıca davaya konu edilen dönemle ilgili tüm protokoller getirtilerek bilirkişiden ek hesap raporunun alınmasının gerekip gerekmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce mahkemece bozma kararına uyulmasından sonra direnme kararı verilip verilemeyeceği hususu önsorun olarak tartışılmıştır.
Mahkemenin ilk kararının Özel Dairece bozulmasından sonra yapılan yargılamanın 21.10.2014 tarihli celsesinde verilen ara kararı ile bozma kararına uyulmasına karar verilmiş, ancak kısa kararın hüküm kısmı ile gerekçeli kararda “eski kararın gerekçesinde geçen 03/06/2011 tarihli protokolün geçerli olduğu cümlesi dışında direnilmesine” şeklinde hüküm kurulmuştur.
Burada "usul hukuku" ile ilgili ortaya çıkan sorun tarafların beyanları alındıktan sonra mahkemece “Yargıtay 9. Hukuk Dairesi"nin bozma kararına uyulmasına” ilişkin ara kararı oluşturulmasına karşın, bu hukuki sonucun tam aksine bir karar verilmesinin hukuken mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka, usuli kazanılmış hak denilir.
Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar.
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozma kararında gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bozma nedenidir.
Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönerek direnme kararı veremez; bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır.
Aynı ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/8-83 E., 2003/72 K.; 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E., 2010/87 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi’nce iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK’nun 21.01.2004 gün ve 2004/10-44 E., 19 K.; 03.02.2010 gün ve 2010/4-40 E., 2010/54 K.).
Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü – C. V, 6. b İstanbul 2001, s 4738 vd).
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde somut olayda, davacı vekilinin temyizi üzerine verilen Yargıtay bozma kararı üzerine yerel mahkemenin bu karara uyması ile davacı yararına usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Burada usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmadığına göre, artık önceki kararda direnilmesi usulen mümkün değildir. Dolayısıyla gerekçeli kararın alt kısmına dercedilen 04.11.2014 tarihli tashih şerhinin de davaya bir etkisi bulunmamaktadır. Usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
Açıklanan nedenlerle mahkemece bozmaya uyulmakla gerçekleşen usuli kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken, direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerekir.
S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı usulden BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri
verilmesine, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 25.01.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.