Hukuk Genel Kurulu 2015/464 E. , 2017/136 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kayseri 2. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.09.2012 gün ve 2011/32 E., 2012/662 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 03.06.2014 gün ve 2012/34530 E., 2014/17993 K. sayılı kararı ile,
"… A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı işçi, davalı işyerinde çalıştığı sırada toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan haklarının tam olarak ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, fark ücret alacağı ile fark ikramiye alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle zamanaşımı itirazları olduğunu ücret alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğunu davacının talebine ilişkin tüm hak ve alacaklarının ilgilinin bordrosunda veya banka hesabına veya kendisine makbuz karşılığında ödenmiş olup ilgili banka kayıtlarının celbi ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, 31.03.2009 tarihli protokolün geçerli olduğu gerekçesiyle kıdem tazminatı isteğinin kabulüne, ücret ve ikramiye farkı taleplerinin reddine karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı yasal süresi içinde davacı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-İşyerinde 21. Dönem toplu iş sözleşmesinin 01.04.2007 - 31.03.2010 tarihleri arasında yürürlükte kaldığı dosya içindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Grup toplu iş sözleşmesi, yetkili işçi sendikası ile Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası arasında imzalanmıştır.
Uyuşmazlık konusu protokol ise 31.03.2009 tarihinde toplu iş sözleşmesinin 35/e maddesinde öngörülen 01.04.2009 tarihinde yürürlüğe girecek olan ücret artışıyla ilgilidir. Ancak protokol toplu iş sözleşmesinin tarafları yerine işveren yetkilileri ile işçi sendikası arasında düzenlenmiştir.
Toplu iş sözleşmesinde değişiklik ancak toplu iş sözleşmesinin taraflarınca gerçekleştirilebilir. İşveren sendikası 21. Dönem toplu iş sözleşmesinde değişiklik yönünde bir protokolün yapılmadığını bildirmiştir. Bu itibarla toplu iş sözleşmesinin ilgili hükmünün usulünce değiştirildiğinden söz edilemez. Bu yüzden protokol geçersiz sayılmalıdır.
Öte yandan dava dilekçesinde 06.06.2001 tarihinde imzalanan başka bir protokolden söz edilmiş, bilirkişi raporunda da 18. Dönem toplu iş sözleşmesi uygulamasıyla ilgili bir protokol hükümlerine göre hesaplamaya gidilmiştir. Mahkemece de kararın gerekçesinde 31.03.2009 tarihli protokolün geçerli olduğundan söz edilmiştir. Dosya içinde 31.03.2009 tarihli protokol dışında protokol bulunmamaktadır. Mahkemece davaya konu edilen dönemle ilgili tüm protokoller getirtilmeli ve yukarıda belirtilen esaslar dahilinde geçerli olup olmadıkları değerlendirilerek bir karar verilmelidir. Gerekirse bu yönlerden bilirkişiden denetime elverişli ek hesap raporu alınmalı ve oluşabilecek usulü kazanılmış hak ilkesi de gözetilerek bir karar verilmelidir. Konuyla ilgili olarak eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi hatalıdır…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava kıdem tazminatı ve ücret alacağı ile ikramiye fark alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı işçi, davalı işyerinde çalıştığı sırada toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan haklarının tam olarak ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı ve fark ücret alacağı ile fark ikramiye alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili öncelikle zamanaşımı itirazlarının bulunduğunu, ücret alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğunu, davacının talebine ilişkin tüm hak ve alacaklarının ilgilinin banka hesabına veya kendisine makbuz karşılığı ödenmiş olduğunu, ilgili banka kayıtlarının celbi ile davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece dosyada mevcut 31/03/2009 tarihli protokolün geçerli bir protokol olduğu, davacının emeklilik nedeniyle işten ayrıldığı bu nedenle kıdem süresine göre kıdem tazminatına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, 50271,26 TL kıdem tazminatının fesih-emeklilik tarihi olan 12/01/2011 itibariyle bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faiz ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fark, ücret ve ikramiye alacaklarının davadan önce ödendiği anlaşılmakla buna ilişkin taleplerin reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle hüküm bozulmuş, mahkemece işverenin toplu iş sözleşmesi yapma yetkisinin bulunduğu, 31.03.2009 tarihli protokolün geçerli olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyize getirmektedir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, işveren yetkilileri ile işçi sendikası arasında düzenlenen 31.03.2009 tarihli protokolün geçerli olup olmadığı, ayrıca davaya konu edilen dönemle ilgili tüm protokoller getirtilerek bilirkişiden ek hesap raporunun alınmasının gerekip gerekmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
1982 Anayasasının 53. maddesi, işçilerin ve işverenlerin, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahip olduklarını hükme bağlamıştır.
07.11.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun geçici 6. maddesinin 4. fıkrası “Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce başlamış toplu iş sözleşmesi görüşmeleri ve toplu iş uyuşmazlıkları mülga 2822 sayılı Kanun ve bu Kanuna dayalı tüzük ve yönetmeliklere göre sonuçlandırılır.” hükmünü içermektedir.
2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu"nun (TİSGLK) 2. maddesinde toplu iş sözleşmesinin tanımına yer verilmiştir. Bu tanıma göre; “Toplu iş sözleşmesi, hizmet akdinin yapılması, muhtevası ve sona ermesi ile ilgili hususları düzenlemek üzere işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında yapılan sözleşmedir.”
Tanımdan da anlaşılacağı üzere toplu iş sözleşmesinin işçi tarafı mutlaka ve zorunlu olarak ilgili işkolunda kurulmuş ve faaliyet gösteren işçi sendikası olmalıdır. (2822 sayılı TİSGLK m.12/1)
2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu"nun 12/2. maddesinde ise “bir işveren sendikası, üyesi işverenlere ait işyerleri, sendika üyesi olmayan bir işveren ise kendi işyeri veya işyerleri için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili olduğu” hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla işverenin, işyerinin dahil olduğu işkolunda kurulu bir işveren sendikasına üyeliği bulunuyorsa, toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi, üyesi olduğu işveren sendikasına ait olacaktır.
Protokol ise, toplu iş sözleşmesini değiştiren anlaşmaları ifade etmekte olup, toplu iş sözleşmesinin eki kabul edilmektedir.
Tüm bu yasal düzenlemeler ışığı altında somut olay değerlendirildiğinde; işçi sendikası ile işveren sendikası arasında 28.09.2007 tarihinde 01.04.2007-31.03.2010 yürürlük tarihli toplu iş sözleşmesi imzalanmıştır.
Uyuşmazlık konusu 31.03.2009 tarihli protokol, Öz İplik - İş Sendikası yetkilileri ile Yataş -Yatak ve Yorgan San. Tic. A.Ş. ve Süntaş Sünger ve Yatak San. Tic. A.Ş. yetkilileri arasında imzalanmış olup, Toplu İş Sözleşmesinin 35/e maddesinde öngörülen 01.04.2009 tarihinde yürürlüğe girecek olan ücret artışıyla ilgilidir.
İşveren sendikasının tarafı olduğu toplu iş sözleşmesini, sözleşmenin tarafı olmayan ve toplu iş sözleşmesi yapma ehliyeti bulunmayan işveren ile işçi sendikası, işçi aleyhine değiştiremez. Başka bir anlatımla toplu iş sözleşmesinde değişiklik ancak toplu iş sözleşmesinin taraflarınca gerçekleştirilebilir.
Hal böyle olunca işveren ile yetkili işçi sendikası arasında imzalanan 31.03.2009 tarihli protokolün geçerli bir protokol olduğundan söz edilemeyeceğinden davaya konu edilen dönemle ilgili tüm protokoller getirtilmeli, yukarıda açıklanan hususlar da dikkate alınmak suretiyle, gerektiğinde ek bilirkişi raporu alınmalı ve oluşabilecek usuli kazanılmış hak ilkesi de gözetilmek suretiyle sonucuna göre karar verilmelidir.
O halde, Yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.01.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.