11. Hukuk Dairesi 2018/1522 E. , 2019/3375 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 08/02/2017 tarih ve 2015/745 E. - 2017/160 K. sayılı kararın davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nce verilen 29/12/2017 tarih ve 2017/518-2017/658 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile davalı ...’ın dava dışı Gözcü Ltd. Şti.’in %50’şer hisseye sahip ortakları olduğunu, davalı ...’ın aynı zamanda şirketi münferit imza ile temsile yetkili müdür olduğunu, ...’ın kocası olan diğer davalının da dışarıdan atanmış şirket müdürü olarak görev yaptığını, şirket ortağı olan müvekkilinin şirket kayıtlarını incelemesinin akabinde müdürler tarafından yapılan bazı harcamalarla ilgili olarak davalılardan bilgi istediğini, davalı ...’ın bu sorulara verdiği cevaplarda şirketin bazı harcamalarının kendisi hesabına yapıldığını ikrar ettiğini, şirket kasasında 2014 yılı itibariyle 569.557.-TL açık bulunduğunu bunun davalılarca yapılan ve ne için yapıldığı izah edilemeyen harcamalar sebebiyle oluştuğunu, şirket nezdinde 2.690.350,80 TL dağıtılabilir kâr olduğu halde dağıtılmadığını, davalıların şirketi kötü idare ederek şirketin ve müvekkilinin zararına sebebiyet verdiğini, davalıların müdürlükten azli gerektiğini ileri sürerek, davalıların müdürlük, idare ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını, ve şirketin organsız kalmaması için şirkete yönetim kayyumu atanmasını istemiştir.
Davalılar davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma ve bilirkişi raporu doğrultusunda, dava tarihi itibariyle şirket kasasında 553.556,98 TL tutarında kasa açığı bulunduğunu, bunun davalılarca şirket personel ve müdürlerine elden yapılıp muhasebeleştirilmeyen ödemelerden kaynakladığı, şirket müdürleri tarafından 2014 yılında yapılması gereken 2013 yılına ait genel kurul toplantılarının, yine 2015 yılında yapılması gereken 2014 yılı genel kurul toplantılarının yapılmadığı, şirket tarafından inşa ettirilen Gözcü 4 isimli geminin ismininHG1 olarak değiştirildiği ve akabinde de davalı müdürlerin akrabası tarafından kurulan dava dışı şirkete devredildiği, davalıların şirket menfaatlerini haleldar ettikleri, şirketteki müdürlük, idare ve temsil yetkilerini kötüye kullandıkları bu nedenle müdürlükten azledilmelerine ilişki talebin yerinde olduğu, davalıların azli sebebiyle şirkette organ boşluğu oluşmaması için şirkete yönetim kayyumu atanmasına karar vermek gerektiği gerekçesiyle, davanın kabulüne, davalıların şirketteki müdürlük ve yönetim kurulu görevlerinden azline ve şirkete yönetim kayyumu atanmasına karar verilmiştir.
Karara karşı davalılar vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davadan evvel oluşan kasa açığının davalılarca şirket personeline açıktan ödenen maaşlar yüzünden meydana geldiğinin sabit olduğu, muhasebenin düzgün tutulmamasının şirket müdürüne atfı kabil bir kusur olduğu hususunda şüphe bulunmasa da, Kanun’da tarif edilen özen ve bağlılık yükümlülüğü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinin ağır bir şekilde ihlali olarak kabul edilemeyeceği, kayıt dışı işlemlerin arzu edilmese de sıklıkla yaşanan bir gerçek olduğunun göz önünde bulundurulması gerektiği, dosya içerisinde yer alan 6. kayyum raporuna göre, mevcut kasa açığının ilerleyen süreçte davalı müdürlerce aftan yararlanılmak suretiyle kapatıldığı, davada dayanılabilecek,mahkemenin inceleyebileceği vakıaların dava tarihinden önceki vakıalar olması sebebiyle, şirket tarafından inşa ettirilen bir geminin siparişinin iptal edilerek, dava dışı bir şirkete satılmasının azle gerekçe olamayacağı, kaldı ki, dava dışı bir firmaya geminin inşası için verilen siparişin, davacının şirketi tasfiye arzusunda olması ve ortaklar arasında yaşanan sorunlar sebebiyle iptal edilmesinin olağan bir davranış olduğu, mahkemece gemi siparişin iptal edilmesinden sonra gemiyi satın alan şirketle davalıların organik bağı olduğu gerekçesiyle anılan husus azil sebebi olarak gösterilmişse de, aynı sektörde bulunan kişilerin birbirleriyle iş yapmalarının olağan görüldüğü, ortaklara kâr payı dağıtmamasının tek başına müdürlükten azil için yeterli olmadığı gibi davadan hemen önce alınan ve davacının da imzasını taşıyan ortaklar kurulu kararıyla kar payı dağıtımının ilerde görüşülmesi yönünde karar alındığı, belirtilen nedenlerle, davalıların şirket müdürlüğünden azillerine karar verilmesi doğru görülmediği gibi, mahkemenin ortaklar kurulu yerine geçerek şirkete müdür (yönetim kayyımı )ataması doğru olmadığı gerekçesiyle, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp, esas hakkında yeniden hüküm tesis edilmek suretiyle davanın reddine, mahkemece yönetim kayyumu olarak atanan kişinin görevine son verilmesine ve kararın ilanına karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, limited şirket müdürlerinin azli istemine ilişkindir. Şirket ortağı olan davacı, dava tarihi itibariyle şirket kasasında 569.557,00 TL tutarında açık bulunduğunu, söz konusu kasa açığının davalı müdürlerce şirket kasasından kendi menfaatleri için yapılan harcamalardan kaynaklandığını ileri sürerek davalı müdürlerinin azlini istemiştir. Davalılar, şirket kasasında açık olduğunu kabul etmekle beraber, bunun şirketin faaliyet gösterdiği gemi acenteliği sektörünün kendine has özelliklerinden kaynaklandığını, zira, 7-24 esasına göre çalışan şirket personeline teşvik amacıyla zaman zaman elden ödemeler yapmak zorunda olduklarını, ayrıca, yine şirketin yaptığı iş gereği gümrük personeli ile çalışıldığını ve bunun bir takım formalite ödemeleri yapılmasını zorunlu kıldığını, belirtilen hususların söz konusu sektörün bir gerçeği olduğunu savunmuşlardır.Yargılama sırasında aldırılan bilirkişi raporlarıyla, şirket kasasında açık bulunduğu söz konusu açığın şirket personeline yapılan ve muhasebeleştirilmeyen ödemelerden kaynaklandığı anlaşılmıştır.Bölge adliye mahkemesince, davadan evvel oluşan kasa açığının muhasebeleştirilmeyen bir takım ödemelerden kaynaklandığının sabit olduğu ancak mevcut kasa açığının yargılama sırasında vergi affından yararlanılmak suretiyle kapatıldığı, kayıt dışı ödemelerin tasvip edilmese de sektörün bir gerçeği olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, vergi affından yararlanılmak suretiyle kasa açığının kapatılması mevcut şirket zararını ortadan kaldırmadığı gibi, müdürlerin bu husustaki sorumluluğunu da bertaraf etmez. Ayrıca, şirketin, muhasebenin düzgün tutulmaması sebebiyle vergi dairesine ödemek zorunda kaldığı 16.380,00 TL para cezasının da davalı müdürlerin kusuru sebebiyle oluşmuş bir şirket zararı olarak kabulü zorunludur. Öte yandan, davalıların kasa açığını izah etmek için geliştirdikleri, sektörel zorunluluk sebebiyle bir takım formalite ödemeleri yapıldığı şeklinde ki savunmaya da demokratik bir hukuk devletinde itibar edilmesi mümkün olmayıp, söz konusu ödemeler rüşvet olarak dahi kabul edilebilecek ve tespit edilmesi halinde davalıların cezai sorumluluğunu gerektirebilecek niteliktedir. Bu itibarla, bölge adliye mahkemesinin kayıt dışı ödemelerin arzu edilmese de sıklıkla yaşanan bir gerçek olduğu şeklindeki gerekçesi isabetli görülmemiş, bölge adliye mahkemesi kararının bozularak kaldırılmasını gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile, Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK"nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 06/05/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.