10. Hukuk Dairesi 2019/5518 E. , 2021/9944 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, prime esas kazanç tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde ilamında belirtildiği şekilde, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı ve fer"i müdahil Kurum vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, 01.05.2006 - 29.06.2012 tarihleri arasında davalıya ait eczanede ilaç teknikeri olarak 2.000,00 TL net maaş ile çalışmaya başladığını, daha sonra her yıl maaşına ortalama %15 ile %20 arasında artış yapıldığını, son net ücretinin ise 4000,00 TL olduğunun tespitini talep etmiş, Mahkemece, 2012/Haziran ayı itibariyle brüt 5913,71. TL ücret alan davacının, davalı işveren nezdinde kalfa (ilaç teknikeri) olarak başladığı 03.05.2006 tarihinden itibaren asgari ücretle çalışması düşünülemeyeceğinden, 2012 yılından önceki süreler yönünden de 5.913,71 TL brüt ücretinin asgari ücretle oranlanması suretiyle asgari ücretin 6,67 katı oranından hesaplanarak 2006/5 - 2012/1 dönemler arası karar verildiği, davalıların temyizi üzerine, Dairemizce, prime esas kazancın tespiti hususunda, hukuksal geçerliliğe haiz olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla, sigortalının imzasının bulunduğu aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi, belgelerin varlığı araştırılıp, değerlendirildikten sonra, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek bozulduğu, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde, ilk kararda reddedilen 2012/2 - 2012/6 dönemler arası isteğin kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
1-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/10-642 E., 2012/38 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Bu çıkarında karar verilene kadar sürmesi gerekir.
Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (... Davada Menfaat, Ankara 2009, önsöz VII).
Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, "dava şartı" olarak kabul etmiştir. Bu şart, "dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri" olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan "olumlu dava şartları" arasında sayılmaktadır.
Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu"nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K.; 5.6.1996 gün ve 1996/18-337 E.-542 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E.-946 K. ve 25.05.2011 gün ve 2011/11-186 E. 2011/352 K. sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehlike ile tehdit edilmelidir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar.
Söz konusu bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (...: a.g.e., s.133 vd).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Mahkemece, davacının talebe konu miktarlar yönünden Kuruma bildirilen kurumca herhangi bir uyuşmazlık çıkartılmayan ve ilk kararda reddedilen 2012/2-2012/6 dönem yönünden isteğin kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.
2-6552 sayılı Kanunun 11.09.2014 günü yürürlüğe giren 64. maddesiyle 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7. maddesine eklenen 4. fıkrada, hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda, davanın Kuruma resen ihbar edileceği, ihbar üzerine davaya davalı yanında feri müdahil olarak katılan Kurumun, yanında katıldığı taraf başvurmasa dahi kanun yoluna başvurabileceği belirtilmiş olup, davanın prime esas kazanç tespitine ilişkin olup davalı kurumun davada işlemi tesis eden yasal hasım durumunda olması sebebiyle fer"i müdahil olarak kabul edilemeyeceği dikate alınarak karar verilmelidir.
O hâlde, davalı ve fer"i müdahil Kurum vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 08.07.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.