10. Hukuk Dairesi 2014/24879 E. , 2015/22026 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, davacının 31.04.1996-30.04.2008 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalılığının iptali ile 01.02.2010 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı tahsisi ve ödenmeyen aylıkların faizi ile tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne, kısmen konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı ve davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-28.01.2013 tarihinde Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen karar ile davacının 31.04.1996-30.07.2000 tarihleri arasındaki 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalılığının iptaline karar verildiği, bu karar sonrası Kurumca yargılama aşamasında davacının 01.07.1977-30.09.1977, 01.12.2009-28.01.2010 tarihleri arasında zorunlu, 01.05.1996-30.06.2000 tarihleri arasında isteğe bağlı 506 sayılı Kanuna ve 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesine tabi, 08.12.1982-30.04.1996, 31.07.2000-30.04.2001 ve 01.05.2008-26.11.2009 tarihleri arasında ise 1479 sayılı Kanuna ve 5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesine tabi sigortalı olarak kabul edilerek, davacıya 01.02.2010 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı tahsis edildiği, birikmiş aylıkların Aralık 2013 tarihinde ödendiği, davacının ihtilaf konusu olan 31.07.2000-30.04.2008 tarihleri arasında limited şirket ortağı olduğu, prim borcunun varlığı nedeni ile 1479 sayılı Kanunun Ek 19. maddesi gereği anılan sigortalılığın 30.04.2001 tarihi itibariyle durdurulduğu anlaşılmaktadır.
Davacının 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalılığının başladığı tarihte yürürlükte bulunan anılan Kanunun 24. maddesindeki düzenleme ile “Kanunla ve Kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulu sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; … Limited Şirketlerin Ortakları …” sigortalı sayılmışlardır.
Anılan Yasanın 25. maddesi gereğince, zorunlu sigortalı kabul edilen şirket ortaklarının sigortalılıkları, şirketlerle ilgisi kalmayanların, çalışmalarına son verdikleri veya ilgilerinin kesildiği tarihten itibaren sona erer.
Hâl böyle olunca, mahkemece, öncelikle ihtilaf konusu olan 31.04.1996-30.07.2000 tarihleri arasındaki 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalılığının 28.01.2013 tarihinde Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen karar ile iptaline karar verildiği gözetilerek bu döneme yönelik talebin kesin hüküm nedeni ile reddinin gerektiği düşünülmeli, 31.07.2000-30.04.2001 tarihleri arasında ise, davacının Kurumca 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalı olarak kabul edilerek bu süreler de gözetilerek davacıya yaşlılık aylığı bağlandığı, bu sürelere ilişkin sigortalılığın iptaline yönelik talebin konusunun kalmadığından bahsedilemeyeceği, davacının anılan dönemde limited şirket ortağı da olduğu gözetildiğinde, davacı yönünden 1479 sayılı Kanuna tabi zorunlu sigortalılık şartlarının gerçekleşmiş olup, bu yöndeki talebin de reddinin gerektiği nazara alınmalı, 01.05.2001-30.04.2008 tarihleri arasındaki dönemde ise, davacının yine limited şirket ortaklığına dayalı olarak 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalılık şartlarına haiz olduğu, ancak Kurumca prim borcu nedeni ile bu döneme yönelik sigortalılığın durdurulduğu, sigortalılık süresine yönelik Kurumun bir iptal işleminin olmadığı ve bu halde bu yöndeki talep hakkında da davanın konusuz kalmasından söz edilemeyeceği nazara alınmalı, davacıya 29.01.2010 tarihli tahsis talebi üzerine 01.02.2010 tarihinden itibaren bağlanan aylıkların Aralık 2013 tarihinde ödendiği, Kurumun 5510 sayılı Kanunun 42. maddesinde bahsi geçen 3 aylık işlem süresinin bitiminden itibaren süresinde ödenmeyen yaşlılık aylıkları yönünden 01.05.2010 tarihinden itibaren işleyen yasal faiz tutarı ile sorumlu olduğu gözetilerek varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilerek karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 14/12/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.