Esas No: 2021/4186
Karar No: 2021/9912
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/4186 Esas 2021/9912 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davacının temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Eldeki davada, davacı, eşinden dolayı ölüm aylığı alması sebebiyle babasından bağlanan ölüm aylığının kesilmesine ve yersiz ödemelere dair kurum işleminin iptali ile aylığından yapılan kesintilerin iadesini talep etmiş, Mahkemece, bozma ilamına uyularak davacının babasından dolayı aldığı aylıklarının yersiz ödeme nedeni ile iadesine ilişkin kurum işleminin iptaline, davacının maaşından yapılan kesintiye ilişkin talebin reddine, davacının babasından dolayı aldığı yetim aylığının iptaline ilişkin kurum işleminin yerinde olduğundan bu yöndeki talebin reddine karar verilmiştir. Uyulan bozma ilamında “5510 sayılı Kanunun 96. maddesi yersiz ödemelerin geri alınmasını ""Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler; a)Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden, b)Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi dört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmi dört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır. Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanunî faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır. Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanunî faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır. Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."" şeklinde düzenlemiştir. Belirtilen esaslara göre eldeki dava hükmü ve buna dayanak gerekçe çerçevesinde değerlendirildiğinde, davalı kurum işleminin yerinde olduğunun kabulü karşısında, kurumun istirdat hakkının da varlığının bunun doğal sonucu olduğu ve istirdat isteminin de kabulü gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle anılan hukuki olgular gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı” olduğu belirtilmesine ve bozma ilamına uyulmasına karşın, bozma gereğinin yerine getirilmediği anlaşılmıştır. Mahkemece, davacının babasından dolayı aldığı aylığın kesilmesine dair kurum işleminin yerinde olduğu tespit edildiğinden, yukarıda açıklanan yasal mevzuat uyarınca kurumun yersiz ödemelerin iadesine dair talep hakkı bulunup, artık yersiz ödemenin iadesine ilişkin kurum işleminin iptaline karar verilemeyeceği gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, Üye ..."ın muhalefetine karşı, Başkan ... ile Üyeler ..., ... ve ..."ün oyları ve oyçokluğuyla, 08/07/2021 gününde karar verildi.
KARŞI OY
1. Çoğunluk ile aradaki temel uyuşmazlık “2003 yılında ölen eşinden dolayı 506 sayılı SGK kapsamında dul aylığı bağlanan ve 2002 yılında ise ölen babasından dolayı kurumca 2011 yılında borçlandırılarak 2926 sayılı kanun kapsamında yetim aylığı bağlanan sigortalının sadece eşinden dolayı dul aylığı alması gerektiği gerekçesi ile 2016 yılında yetim aylığının kesilmesi ile ödenen aylıkların geri tahsilinin istenip istenmeyeceği, bu noktada kurum işleminin yerinde olup olmadığı” noktasında toplanmaktadır.
2.Mahkemece bozmadan önce “01.10.2008 günü yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun hükümleri kapsamında da aynı değerlendirme geçerli olmaktadır ve sonuç olarak eşi üzerinden ölüm aylığı almakta olan davacıya, hakkı doğuran olay tarihi itibarıyla yürürlükteki yasal mevzuat gereğince babası üzerinden 2926 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde ölüm aylığı tahsis edilemeyeceği gibi süreç içerisindeki yasal değişiklikler karşısında da çift aylığa hak kazanamayacağı, ancak kurum tarafından babasından dolayı yetim aylığı bağlandığı, daha sonra kurum tarafından bağlanan yetim aylığı iptal edildiği, davacının yapılan işlemde herhangi bir dahlinin veya kurumu aldatmaya yönelik davranışının bulunmadığı gibi davacının yetim aylığı bağlanması aşamasında herhangi bir kötü niyetinin olduğu kanıtlanamadığı, ayrıca davacının aylıkları tüketerek elden çıkardığı belirgin bulunduğundan kurumun davacının aldığı aylıklarının yersiz ödeme nedeniyle iadesine ilişkin kurum işleminin yerinde olmadığı” gerekçesi ile kesilme işlemi yerinde bulunurken, tahsil yönünden kurum işleminin iptaline, davacının dul aylığından yapılan kesintilerin davacıya iadesine karar verilmiştir.
3. Davacı sigortalının temyiz istemi süresinden olmadığından davalının temyiz üzerine Özel Dairece “eldeki dava hükmü ve buna dayanak gerekçe çerçevesinde değerlendirildiğinde, davalı kurum işleminin yerinde olduğunun kabulü karşısında, kurumun istirdat hakkının da varlığının bunun doğal sonucu olduğu ve istirdat isteminin de kabulü gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle anılan hukuki olgular gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı oluğu” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
4.Bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda “davalı kurum işleminin yerinde olduğunun kabulü karşısında, kurumun istirdat hakkının da bunun doğal sonucu olduğu, ancak yersiz ödeme hususunda davacının bir kusurunun bulunmadığı, yersiz ödeme alacağının davacıdan tek seferde tahsil edemeyeceği” gerekçesi ile bu kez tahsil yönünden kurum işleminin iptaline, dul aylığından yapılan kesintilerin davacıya geri ödenmesi isteminin reddine karar verilmiştir.
5. Usul açısından;
5.1.Öncelikle mahkeme bozmaya uymuş ise de yeni hüküm ile kısmen direnme kararı verildiğinden, bu konunun Yargıtay Genel Kurulu değerlendirmesinden geçmesi gerektiğinden dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gönderilmemesi usulü eksiklik olmuştur.
5.2.Sosyal güvenlik hakkı vazgeçilmez temel hak olup, bu niteliği nedeni ile kamu düzenindendir. Kamu düzeni olan bir uyuşmazlıkta ise usulü kazanılmış haktan sözedilemez.
6. Maddi hukuk açısından ise:
6.1.Somut uyuşmazlıktaönceye etki yasağından söz etmek gerekecektir. Kanunlar kural olarak yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren, yürürlükte bulundukları dönem içinde ortaya çıkan olay ve ilişkilere uygulanırlar. Hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutumunu ve davranışlarını buna göre güvenle düzene sokabilmesi anlamına gelir. Kişilerin davranışlarını düzenleyen kurallar onlara güvenlik sağlamalıdır. Bu güvenliğin sağlanabilmesi her şeyden önce, devletin kendi koyduğu hukuk kurallarına kendisinin uymasına bağlıdır.
Hukuk devletinde devlet, hukuk güvenliğini sağlama yükümlüdür. Hukuki güvenlik ilkesi kural olarak yasaların geriye yürütülmemesini gerekli kılar. “Yasaların Geriye Yürümezliği İlkesi” uyarınca yasalar kural olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar. Yürürlüğe giren yasaların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olamaması hukukun genel ilkelerinden "‘Kazanılmış Hakların Korunması” ilkesinin gereğidir.
Yasa koyucuyu önceye etkili kural getirmekten engelleyen genel bir hukuk kuralı bulunmamaktadır.
Önceye etki kavramı, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki zamana uygulanabilirliği konusu ile ilgilidir. Önceye etki özgürlükçü bir anayasanın temel koşullarına, hukuk düzeninin güvenilirliğine aykırı düşer ve bu yüzden kural olarak caiz değildir. Kişiler hukuka uygun davranışlarından dolayı daha sonra zarar görmeyeceklerinden emin olmalıdırlar. Önceye etki yasağı hukuk güvenliği ve vatandaş için güveninin korunmasını sağlar. Kazanılmış olan haklara saygı ancak bu şekilde gerçekleşir. Önceye etki yasağı, yaşamları Anayasal garanti altında olan fertlerin beklenmedik hak kayıplarına uğramasını engellemek için tanınmıştır. (Sözer, A. N. Kanunların Önceye Etki Yasağı: Sosyal Sigortalar Hukuku Bakımından Bir Değerlendirme. https://journal.yasar.edu.tr/wp-content/uploads/2014/01/9 s: 2477 vd). Anayasadaki “hukuk devleti ilkesi” yasa koyucuya bir yasanın kabulünden önceki zaman bakımından aleyhe sonuçlar doğuran bir yasa kabulü için dar sınırlar çizmektedir (ÖZEKES Muhammet, Özel Hukuk-Kamu Hukuku ve Yargılama Hukuku Bakımından Kanunların Zaman İtibariyle Uygulanması, Prof. Dr. Fırat Öztan’a Armağan, C:II, Ankara, 2010, 2759-2875).
Çıkarılan yasa önceden oluşan güveni sağlıyor, kazanılmış hakları koruyorsa açık hüküm olmasa da istisna olarak geçmişe uygulanmalıdır. Önceye etki yasağında istisna için gerekli sebep, hukuki işlemin inşası sırasında mevcut olmalıdır. Kişi yeni düzenleme ile daha iyi bir konuma getirilmekte ise önceye etki kabul edilmelidir.
Mülkiyeti koruma kapsamına, edime hak sağlayan sigorta olayları dahildir. Önceden doğmuş bir sigorta olayının edim sağlayıcı etkisi kolaylıkla ortadan kaldırılamaz. Sosyal Sigortalar Hukukunda kazanılmış (müktesep) haklar dinamik nitelik taşırlar (Sözer, A. N. Kanunların Önceye Etki Yasağı: Sosyal Sigortalar Hukuku Bakımından Bir Değerlendirme. Https://journal. yasar.edu.tr/wp-content/uploads/2014/01/9 s: 2477 vd).
Getirilen kuralın önceye etkili olmasında, sigortalı lehine yorum, amaca uygunluk yorumu, Sosyal Güvenlik Hukuku’nun kamusal nitelikte olması, maddi hukukun yetersizliği (her zaman, hayatın değişen sosyal akışı içinde gelişen tüm olayları ve ayrıntıları kurallaştırma gücüne sahip olmaması), çıkarlar dengesi ve adalet duyguları gerekçe olarak dikkate alınmalı, ayrıca, süregelen uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış (ucu açık) hukuki durumlara yeni kanunun derhal uygulanması esası ölçü olarak alınmalıdır.
6.2. Diğer taraftan dürüstlük ilkesi ve güven teorisine değinmek gerekecektir. Güven teorisi, her iki tarafın menfaatleri arasında denge kurmayı amaçlar ve kaynağını dürüstlük kuralından alır. Kendine özgü mahiyet arz eden güven sorumluluğu bir kişinin veya kuruluşun davranışlarıyla başkalarında yarattığı haklı beklentiler nedeniyle oluşan güven ilişkisinden kaynaklanır. Temeli Alman Borçlar Kanunu’nda yer alan, borçlar hukuku mevzuatımızda düzenlemesi bulunmamakla birlikte gerek Türk hukukunda gerekse İsviçre hukukunda kendisine uygulama yeri bulan bu teori bir kimsenin kendi yarattığı dış görünüşün meydana getirdiği sonuçlara kendisinin katlanmasının gerekliliği, aksi yönde bir düşüncenin iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil edeceği kabulüne dayanır. Bu kapsamda yorum sırasında güven teorisinin uygulanması TMK"nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük ilkesinin gereğidir. Kanunun getirdiği güvenin korunmasına ilişkin hükümler yanında, tarafların sözlü veya yazılı davranışları bu güven ortamını sağlayabilir. Sağlanan güvenin, güven sorumluluğu kapsamında, hukuken korunması gerekir. Güven sorumluluğunda taraflar birbirlerinden bekledikleri güveni boşa çıkarmamalıdır. Bu itibarla güven teorisi hukuki güven, istikrar ve hakkaniyet düşüncesini esas alır. Hukukun bir amacı da kişilerin gerek birbirleriyle gerekse devletle olan ilişkilerde güven ve sürekliliği sağlamaktır. Yasaya aykırı sakat bir işlemin uzun bir süre sonra geri alınması adalet, hakkaniyet, kamu düzeni ve istikrar ilkelerine dolayısıyla hukuka aykırı olur. Topluma ve kişiye hizmetle yükümlü bir hukuk devleti kişiye haksızlık yapmamak ve kendisinin yararlandığı bir süreden kişiyi de yararlandırmak zorundadır.
Devletin, iyi niyetli vatandaşın sosyal güvenlik hakkını koruması önemli bir güvencedir. Sosyal güvenlik hakkı, bireylerin geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan bir insan hakkı olup aynı zamanda sosyal hukuk devleti içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Bu nedenle de sosyal güvenlik hukukundan kaynaklanan davalarda Kurum tarafından icra edilen işlemlerin anayasal bir hak olan sosyal güvenlik hakkını zedelememesine dikkat edilmelidir. Nitekim aynı esaslar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.10.2020 tarih ve 2016/10-1602 Esas, 2020/711 Karar sayılı ilamında kabul edilmiştir.
Genel olarak idarenin, özel olarak da somut uyuşmazlıkta Sosyal Güvenlik Kurumun hukuki sorumluluğu idare işlevinden kaynaklanmaktadır. Varlık nedeni hizmet ve edim sunmak olan idare(kurum), hizmetten yararlanan, hizmete katılan veya hizmetten etkilenen birey ile ilişkisini hukukun genel ilkeleri doğrultusunda hakkaniyet ve dürüstlüğü gözeterek hukuk çerçevesinde yürütmekle ve ortaya çıkan hak ihlallerini de mümkün olduğunca dava yoluna gidilmeden gidermekle yükümlüdür.
6.3. Hizmet kusuru kavramı, genel anlamda, bir kamu hizmetinin kuruluş ve işleyişindeki aksaklık ve bozuklukları anlatır. Geniş anlamda hizmet kusuru, idarenin yerine getirmekle yükümlü olduğu herhangi bir kamu hizmetinin, kuruluşunda, düzenlenmesinde veya örgütlenmesinde, yapısında, personelinde yahut işleyişinde gereken emir ve talimatın verilmemesi, yasa ile verilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi gözetim ve denetimin yapılmaması, hizmete ayrılan araçların yetersiz, elverişsiz, kötü olması, gereken önlemlerin alınmaması, geç ve zamansız davranılması vb. şeklinde gerçekleşen birtakım aksaklık, aykırılık, bozukluk, düzensizlik, eksiklikler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hizmet kusuru, hizmetin kötü işlemesi, hizmetin işlememesi ve hizmetin geç işlemesi olmak üzere üç durumda oluşmaktadır. Hukuk kuralları, bazen, idareye belli nedenler karşısında belli bir etkinliğe girişme zorunluluğu yükler. Bu durumda idarenin bağlı yetkisi vardır denilir. İdare, yeterli olanaklara sahip bulunduğu halde kullanmak zorunda olduğu böyle bir yetkiyi kullanmamak ve harekete geçmemek suretiyle bir zarara sebebiyet verdiğinde, kural olarak bu zararlı sonuçtan sorumlu tutulur. İşte, hizmetin işlememesi, önce, bir bağlı yetkinin kullanılmaması, bu yetkinin karşılığı olan ödevin yerine getirilmemesi durumunda görülür(www.anayasa.gov.tr/files/insan.../ym/berberogludevletinHukukiSorumlulugu).
İdareye bir süre ile sınırlı olmaksızın tasarrufunu her zaman geri alma olanağı tanınacak olursa uyuşmazlıkların sonu gelmez. Hukuka aykırı bir işlem ancak belirli bir süre sonraya kadar geri alınabilir. Belirli bir süre geçtikten sonra hukuka aykırı işlemin geri alınması da hukuka aykırı olur. Belirli bir sürenin geçmesiyle işlem yasaya aykırı olsa bile artık kazanılmış hak olmaktadır.
Hukukun bir amacı da kişilerin gerek birbirleriyle gerekse devletle olan ilişkilerde güven ve sürekliliği sağlamaktır. Yasaya aykırı sakat bir işlemin uzun bir süre sonra geri alınması adalet, hakkaniyet, kamu düzeni ve istikrar ilkelerine dolayısıyla hukuka aykırı olur. Topluma ve kişiye hizmetle yükümlü bir hukuk devleti kişiye haksızlık yapmamak ve kendisinin yararlandığı bir süreden kişiye de yararlandırmak zorundadır.
Yasaya aykırı idari işlemlerin bazı haklar doğurması durumunda kanunsuz yapıldığı gerekçesiyle ancak dava açma süresi içinde geri alınabilir. Her ne kadar kazanılmış hak mevzuata uygun yapılmış idari işlemlerden doğsa ve hukuka aykırı bir işlem kazanılmış hak doğuramasa da, yine de bu durum yerleşmiş kazanılmış durum yaratır ve bu tür işlemler dava açma süresi geçtikten sonra geri alınamamalıdır.
7.Somut uyuşmazlıkta davacının eşi 506 sayılı kanun kapsamında(4/a), babası ise 2002 yılında 2926 sayılı kanun kapsamında çalışmıştır. Eş 2003 yılında, baba ise 2002 yılında ölmüştür. Eşten dolayı dul aylığı 2003 yılında, babadan dolayı yetim aylığı ise davacının 2011 yılında başvurması ve babanın borcunun çıkarılması nedeni ile kurumun çıkardığı borcu ödemesi üzerine bağlanmıştır. Ancak kurum 2016 yılında 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı kanunun 34 ve 54. Maddelerini gerekçe göstererek yetim aylığını kesmiş, geriye doğru borç çıkarmış ve tahsil edilecek miktarları da dul aylığından kesmiştir.
8.Önceye etki yasağı uyarınca davacının eşi ve babası 2008 yılından önce öldüğünden, 5510 sayılı kanunun aleyhe olan 34 ve 54. Maddelerinin uygulanma olanağı bulunamamaktadır. Davacı sigortalıya babasından dolayı 2011 yılında borç çıkarılması, 5510 sayılı kanun hükümlerinin uygulanmasını sağlamaz. Zira sigortalı 2002 ölüm tarihine göre yetim aylığına hak kazanmakta, borçlandırma da bu tarih esas alınarak yapılmaktadır.
9. Diğer taraftan kurum 2011 yılında başvuru üzerine babadan dolayı borçlandırmış ve yetim aylığı bağlamıştır. Sigortalının eşinden dolayı dul aylığı aldığını bilmektedir. Kurumca kazanılmış bir durum yaratılmış ve davacı sigortalıya güven verilmiştir. Kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekirken, davalı yönünden bozulmasına karar verilmesi isabetli olmamıştır. Açıklanan nedenlerle çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.