Esas No: 2019/6078
Karar No: 2019/7237
Karar Tarihi: 27.11.2019
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2019/6078 Esas 2019/7237 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, ödenmeyen protez bedelinin yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı ... Kurum vekilinin tüm, davacı vekilinin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
Dava, protez bedelinin davalı kurumdan tahsiline ilişkindir.
Mahkemece, 28/08/2019 tarihli kararda, dava konusu protezin sağlık için gerekli ve uygun olduğu değerlendirilerek, davanın kısmen kabulüne, bilirkişi raporuna dayalı olarak 705,38TL katılım payı mahsubu ile birlikte 31.975,31TL"nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili, müvekkilinin Türk Silahlı Kuvvetlerinde vatani görevini yapmakta iken terör örgütünün tuzakladığı mayına basmak sureti ile diz altından ayağını kaybettiğini, 1 yıl tedavi gördüğünü, engelli olduğunu, malül-gazi olarak emekli olduğunu, bir adet spor (koşu) protezi kullanmasının uygun olduğu yönünde sağlık kurulu raporu düzenlendiğini, raporda sözü edilen protezin temin edildiğini, söz konusu protezin hastanın aktif olarak spor yapmasını mümkün kılan koşu ayağı olduğunu, bu protez ile koşu ve benzeri sporları rahatça yapabildiğini, protez bedeli olan 32.780,00TL"nin Bahçelievler Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi Müdürlüğünden talep ettiğini, Sağlık Uygulama Tebliğinde belirtilen usul ve esaslar ile kurumca yayınlanan genelgeler doğrultusunda Kurum tarafından talebin reddedildiğini beyan ederek, söz konusu sağlık harcamasının, 03/08/2012 ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.
Davalı ... Kurum vekili, davanın zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığını, davacının 28/08/2012 tarihli 15137739 sayılı dilekçe ile kuruma başvurduğunu, ödemelerin Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) ve mevzuat kapsamında yapıldığını, SUT"ta spor (koşu) protezlerinin bedellerinin ödeneceğine dair hüküm bulunmadığını beyan ederek, davanın reddini savunmuştur.
Dosyada yer alan kayıt ve belgelere göre, davacının Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde vatani hizmetini yaparken, terör örgütünün tuzakladığı mayına basarak gazi olduğu, Kurum tarafından 01/08/1996 tarihinde 3713 sayılı Terörle Mücadele Aylığı bağlandığı, davacının 01/08/2012 tarihli sağlık kurulu raporuna dayalı olarak 03/08/2012 tarihli fatura ile sol diz altı spor koşu protezi aldığı, davacı tarafından yapılan 32.780,00TL ödemenin tahsili için 28/08/2012 tarihinde Kuruma başvurduğu, SGK tarafından 14/03/2013 tarihli yazı ile talebin reddedildiği, eldeki davanın 03/07/2013 tarihinde açıldığı, yargılama esnasında Kurumun 05/10/2017 tarihli müzekkere cevabında SUT’ta yer almadığı için piyasa fiyat araştırmasının yapılamadığının açıklandığı, Biyometri Mühendisi, Fizik Tedavi Uzmanı, Ortapedi ve Travmatoloji Uzmanından oluşan üç kişilik bilirkişi raporunda Ortopedik Protez ve Ortezciler Derneği Ve Türkiye Protez-Ortez Bilim Derneği görüşü ile dava konusu malzemenin günümüzdeki yaklaşık fiyatının belirlendiği ve 2012/Ağustos Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksine göre 32.680,69TL olarak hesaplandığı ve Mahkemece 705,38TL katılım payı mahsubu ile birlikte 31.975,31TL"nin davalıdan tahsiline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, terörle mücadele kapsamında harp malulü olan davacı için sağlık kurulu raporu ile uygun görülen spora (koşu) elverişli protez bedelinin Kurum tarafından karşılanabilecek tedavi giderlerinden olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel niteliğe dönüşmüş haktır. Kazanılmış haklar “Hukuk Devleti” kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi, toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 5. maddesinde, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu öngören Anayasanın 60. maddesinin gerekçesinde, sosyal güvenlik hakkının, çalışanların yarını ve güvencesi olduğu belirtilmiştir. Anayasa"nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesiyle toplum yaşamında eşitlik temeline dayanan adil bir hukuk düzeni kurulması amaçlanmıştır.Anayasanın 60. maddesinde, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu ve Devletin bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alarak teşkilatı kuracağına ilişkin kural, 65. madde ile birlikte değerlendirildiğinde, devletin bu görevi “mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde” yerine getirebileceği görülmektedir. Devlet, sosyal güvenliği sağlamak için, kurumsal bir yapılanmayı gerçekleştirmiş ise bunu korumakla da yükümlü olduğundan sosyal güvenlik kuruluşları, devletin yönetimi ve denetimi altına alınmıştır. Bu bağlamda devlet, sosyal güvenlik kuruluşlarının güçlü bir mali yapıda tutulabilmesi ve aktüeryal dengelerinin korunabilmesi için gerekli yasal düzenlemeleri yapmak zorundadır.
Anayasa"nın 17. maddesinin 1. fıkrası ile “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir ”, 56. maddesinin 1. fıkrası ile “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir"; 3. fıkrası ile, “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler”, 10. maddesi ile de “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle: 7/5/2010-5982/1 md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. (Ek fıkra: 7/5/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…)(1) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” hükümlerine yer verilmiştir.
“Anayasa"da sosyal bir hak olarak düzenlenen sağlık hakkı, toplumun ve bireylerin sağlık yönünden güvenliğinin sağlanmasını ifade eder. Bu niteliğinden ötürü sağlık hakkı, günümüzde sosyal devlet ilkesinin bir unsuru olarak kabul edilmektedir. Sosyal devlet, bütün vatandaşlarını hastalıklar dahil çeşitli risklere karşı korumak ve bu amaç için gerekli düzenlemeleri yapmakla yükümlüdür. Sağlık hizmetinin yerine getirilmesinde, bu hizmetin özelliği ve insan yaşamının önemi nedeniyle, hizmetin kalitesi ön planda yer alır. Bu nedenle, salt sağlık harcamalarında tasarruf sağlamak, sağlık kurum ve kuruluşlarına yapılan ödemeler noktasında ortaya çıkan denetim noksanlığını gidermek amacıyla yapılan düzenlemelerin, sağlık hizmetinin tıp biliminin öngördüğü biçimde yerine getirilmesini engelleyecek nitelikte olmaması gerekir. Öte yandan, hastalıkların geçmişte olduğu gibi, günümüzde de bireyleri ve toplumları tehdit eden risklerin en önemlilerinden biri olduğu dikkate alındığında, sağlık hakkının kullanılmasına engel teşkil edecek düzenlemelerin hukuka uygun olduğundan söz etmek mümkün değildir.
Bu nedenle sağlık hizmetinin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılacak düzenlemelerin, Anayasa"da belirlenen temel ilkelere uygun olması zorunludur. Dolayısıyla Anayasa"nın 65. maddesinde Devletin, Anayasa ile belirlenen görevlerini mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği yolundaki hükmün, en önemli sosyal haklardan biri olan ve doğrudan insan yaşamını ilgilendiren sağlık hakkına ulaşılmasına ve bu haktan en iyi biçimde yararlanılmasına engel oluşturacak biçimde yorumlanmasının, sağlık hakkının özünün zedelenmesine yol açabilecek uygulamalara neden olabileceği açıktır. (Danıştay 15.Hukuk Dairesi, 23/10/2015 tarih ve 2014/6133 Esas no lu, 14/06/2017 tarih ve 2014/326 Esas ve 2017/3665 Karar no lu v.d. ilamları.)
Buna göre sağlık yardımının (protez) ilk olarak yapıldığı tarihte yürürlükte olan, 506 sayılı Yasanın 34. maddesi; “Hastalık hallerinde yapılacak sağlık yardımları sigortalının iyileşmesine kadar sürer. Ancak, bu yardımlar sigortalının Kurumca tedavi altına alındığı tarihten başlayarak altı ayı geçemez. Şu kadar ki, tedaviye devam edilirse malullük halinin önlenebileceği veya önemli oranda azaltılabileceği, Kurum sağlık tesisleri sağlık kurulu raporları ile anlaşılırsa, bu süre (...) uzatılır. Kurum, sigortalının iyileşmesine yarayacak, yahut iş göremezliğini az çok gidermesi için gerekli görülecek protez araç ve gereçlerini, yukarıda yazılı sağlık yardımları süreleri ile bağlı olmaksızın sağlamak, onarmak ve tesbit edilen süre ve şartlarla yenilemekle yükümlüdür.” şeklindedir. Görüldüğü gibi; protez araç ve gereçlerin temini konusunda yasa iki şart öngörmüş ve bunu “sigortalının iyileşmesine yarayacak” olma veya “iş göremezliği az çok giderecek” olma ifadeleri ile belirtmiştir. Aynı hüküm Yasanın Ek 32. maddesinde de yer almaktadır. Söz konusu hükümlerle, sigortalının iyileşmesine yada iş göremezlik derecesine olumlu yönde katkısı olmayacak, hayati önemi haiz olmayan veya kişinin hayatını idame ettirmesi için zorunlu olmayan, protez, araç ve gereçlerin Kurumca karşılanmasının mümkün olmadığı ifade edilmekle, yapılacak sağlık yardımlarının kapsamı ve amacı bu şekilde belirlenmiş olmaktadır.
5510 sayılı Yasa"nın 63. maddesi uyarınca genel sağlık sigortalısının ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlıklı kalmalarını, hastalanmaları halinde sağlıklarını kazanmalarını için sunulacak sağlık hizmetleri belirlemiş, sağlanacak sağlık hizmetleriyle ilgili teşhis ve tedavileri için gerekli olabilecek kan ve kan ürünleri, kemik iliği, aşı, ilaç, ortez, protez, tıbbî araç ve gereç, kişi kullanımına mahsus tıbbî cihaz, tıbbî sarf, iyileştirici nitelikteki tıbbî sarf malzemelerinin sağlanması, takılması, garanti süresi sonrası bakımı, onarılması ve yenilenmesi hizmetlerinin de bu kapsamda olduğu hükme bağlanmıştır. Anılan düzenlemenin ikinci fıkrasında "Kurum, finansmanı sağlanacak sağlık hizmetlerinin teşhis ve tedavi yöntemleri ile, (f) bendinde belirtilen sağlık hizmetlerinin türlerini, miktarlarını ve kullanım sürelerini, ödeme usul ve esaslarını Sağlık Bakanlığının görüşünü alarak belirlemeye yetkilidir. Kurum, bu amaçla komisyonlar kurabilir, ulusal ve uluslararası tüzel kişilerle işbirliği yapabilir. Komisyonların çalışma usûl ve esasları Maliye Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Kurumca belirlenir." hükmü ile Genel Sağlık Sigortası İşlemleri Yönetmeliği"nin 22. maddesindeki, "Kurum, finansmanı sağlanan ortez, protez, tıbbî araç ve gereç, kişi kullanımına mahsus tıbbi cihaz, tıbbî sarf, iyileştirici nitelikteki tıbbî sarf malzemelerini ve bu malzemelerin temini, garanti süresi sonrası bakımı, onarılması ve yenilenmesi hizmetleri ile ödeme usul ve esasları Sağlık Bakanlığının görüşünü alarak belirlemeye yetkilidir" düzenlemesi yer almaktadır.
04/04/2012 tarihli Sağlık Uygulama Tebliği"nin (SUT) 3.2.5 numaralı “Katılım Payı Alınmayacak Haller, Sağlık Hizmetleri ve Kişiler” başlıklı maddesinin 15. bendinde “Harp malûllüğü aylığı alanlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamında aylık alanlardan SUT’un 3.2.1, 3.2.2, 3.2.3 ve 3.2.4 numaralı maddelerinde tanımlanan katılım payları alınmaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, terörle mücadele kapsamında harp malulü olan davacının, sağlık kurulu raporuna istinaden spora (koşu) elverişli protez aldığı ve fatura bedelinin tahsili için kuruma başvurduğu anlaşılmakla, yukarıda yer alan açıklamalardan sonra insan yaşamının kutsallığı ile temel insan haklarından olan yaşama, kanun önünde eşitlik ve sosyal güvenlik hakkının özüne dokunacak sınırlamalar getirilemeyeceği ilkeleri gözetilerek, davacı için belirlenen protez bedelinin, bilirkişi raporu ile hesaplanan miktar dahilinde ve sağlık raporu ile fatura tarihinde yürürlükte olan Sağlık Uygulama Tebliği"nin 3.2.5 numaralı maddesinin 15. bendi kapsamında katılım payı uygulanmaksızın, bilirkişi raporunda belirlenen 32.680,69TL protez bedelinin mevzuat hükümleri doğrultusunda Kurumca karşılanmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde katılım payı tenzili ile sonuca gidilmesi ve hüküm tesisi hatalı olmuştur.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hükmü bozulmalıdır.
Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hüküm bozulmamalı HMK 370/2. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Hüküm bölümdeki;
"1-a)Protez bedeli 31.975,31 TL.nin 28.08.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine," rakam ve sözcüklerinin çıkarılmasıyla yerine, "1-a)Protez bedeli 32.680,69TL"nin 28.08.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,",
"3-a)Davacı tarafından yapılan bilirkişi ücreti, tebligat ve müzekkere gideri olmak üzere; toplam 2.088,30 TL. yargılama giderinin kabul/red oranına göre takdiren 2.037,04 TL.sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına," rakam ve sözcüklerinin çıkarılmasıyla yerine, "3-a)Davacı tarafından yapılan bilirkişi ücreti, tebligat ve müzekkere gideri olmak üzere; toplam 2.088,30TL yargılama giderinin kabul/red oranına göre takdiren 2.081,97TL"sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,",
"4-a)Davacı vekil ile temsil olunduğundan hüküm tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücreti tarifesi gereğince 3.837,04 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine," rakam ve sözcüklerinin çıkarılmasıyla yerine, "4-a)Davacı vekil ile temsil olunduğundan hüküm tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücreti tarifesi gereğince 3.921,69TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,"
"b)Davalı vekil ile temsil olunduğundan hüküm tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücreti tarifesi gereğince 804,69 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine," rakam ve sözcüklerinin çıkarılmasıyla yerine, "b)Davalı vekil ile temsil olunduğundan hüküm tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücreti tarifesi gereğince 99,31TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,"
Rakam ve sözcüklerinin yazılmasına, hükmün düzeltilmiş şekliyle ONANMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davacıya iadesine 27/11/2019 gününde oybirliği ile karar verildi.