1. Hukuk Dairesi 2016/14841 E. , 2020/748 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası ...’in 3 parsel sayılı (yeni 22031 ada 7 parsel) taşınmazdaki payını muvazaalı olarak davalı ...’e, ...’in de ...ı’ya, ...’ın da tekrar ...’e temlik ettiğini, daha sonra taşınmaza bina yapıldığını, 3 ve 7 numaralı bağımsız bölümlerin davalı adına tescil ediliğini, 3 numaralı bağımsız bölümün dava dışı ...’ye devredildiğini ileri sürerek 3 numaralı bağımsız bölümün bedelinin payı oranında tahsiline, 7 numaralı bağımsız bölümün de tapu kaydının iptali ile payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, mirasbırakana gecekondusunu onarması için para verdiğini ve bu para karşılığında mirasbırakanın payını devrettiğini, diğer kardeşlerinin para vermeye yanaşmadığını, maddi durumunun iyi olduğunu, ...’a küçük bir pay satmasının mal kaçırma kastı olmadığını gösterdiğini, 7 numaralı bağımsız bölüm için müteahhide arsa payı haricinde 17.001,00 TL ödediğini, 3 numaralı bağımsız bölümde ise hakkı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle 7 numaralı bağımsız bölüm yönünden davanın kabulüne, davalının müteahhide vermiş olduğu bedel için davacı tarafça depo edilen 1.891,50TL’nin karar kesinleştiğinde davalıya ödenmesine, 3 numaralı bağımsız bölüm yönünden davalının taşınmazda hakkı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’in 20666 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki 171/700 payını 27.05.2002 tarihinde davalı oğlu ...’e satış suretiyle temlik ettiği, 2002 yılında yapılan imar uygulaması sonucu taşınmazın 22031 ada 7 parsel numarasını aldığı ve davalı payının 15100/119587 olduğu, 08.07.2005 tarihinde ...’in 100/119587 payını dava dışı ...’ya devrettiği ve 14.07.2006 tarihinde geri aldığı, davalı ... ile dava dışı müteahhit tarafından davalıya bir daire isabet edecek şekilde 16.02.2011 tarihli düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesinin akdedildiği, 7 parsel sayılı taşınmazdaki 3 ve 7 numaralı bölümlerin 03.10.2012 tarihinde kurulan kat irtifakı ile davalı adına tescil edildiği, 3 numaralı bağımsız bölümün 2013 yılında dava dışı üçüncü kişiye satıldığı, mirasbırakanın 20.02.2006 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak çocukları ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...’in kaldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat külfeti 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK"nın 6. maddesi gereği davacı tarafa aittir.
Somut olayda, mirasbırakanın diğer mirasçılarından mal kaçırmasını gerektirir bir neden ve muvazaanın varlığı konusunda somut bir olgu ortaya konulamadığı gibi davanın kabulü halinde hak sahibi olacak mirasçı Elif’in de mirasbırakanın gecekondusunun yandığı ve davalının onararak kullanılacak hale getirdiği, davalının yapmış olduğu masraflar hariç satış bedelini de mirasbırakana ödediği, satışın gerçek olduğu yönünde beyanda bulunduğu görülmüştür. Dolayısıyla, davacı temlikin muvazaalı olduğu iddiasını kanıtlayamamıştır. Öte yandan, bedeller arasındaki fark da tek başına muvazaanın kanıtı değildir.
Hal böyle olunca, davacının iddialarını HMK’nın 190. ve TMK’nın 6. maddeleri uyarınca kanıtlayamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalının değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 10/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.