Esas No: 2015/21320
Karar No: 2015/21562
Karar Tarihi: 07.12.2015
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2015/21320 Esas 2015/21562 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, 21.04.1999 tarihinde meydana gelen trafik-iş kazası nedeniyle vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirler ve aynı kazada yaralanarak sürekli iş göremez hale gelen diğer sigortalıya bağlanan peşin değerli gelirler ile diğer sosyal sigorta yardımları nedeniyle oluşan Kurum zararının davalılardan rücuan tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak ilamında belirtildiği şekilde, davanın kısmen kabulü ile Davalılar ... İnş. Ve Tic. Ltd şirketi, ... ve ... yönünden açılan rucuan tazminat davasının kabulüne, davalılar ... ve ... hakkında açılan davanın ise reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ile davalılardan ... avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Mahkeme kararlarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297"nci maddesinin (b) bendinde tanımlanan unsurları taşıması ve “tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile varsa kanunî temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini içermesi gerekir. Eldeki dosyada karar başlığında davalılardan ...’nın iki kez yazılmış olması anılan düzenlemeye aykırı olduğu gibi hükmün infazında tereddüt oluşturabilecek nitelikte olup, bozma nedenidir.
2-Eldeki davada, mahkemece, %40 işveren şirket, %30 ... ve %30 ...’nın kusurlu olduğuna, diğer davalıların kusursuz olduğuna dair aldırılan rapor esas alınarak verilen 28.09.2006 tarihli ilk hükmün, Dairemizin 30.06.2008 tarihli ve 2007/11345 E.-2008/9058K. sayılı İlamı ile davacı kurum ile davalılardan ... İnş. Ve Tic. Ltd şirketi ve ...’un sair temyiz itirazlarının reddine, diğer temyiz itirazları bakımından ise Anayasa Mahkemesinin 23.11.2006 gün ve 2003/10 Esas ve 2006/106 sayılı kararı ile anılan yasa maddesinin birinci fıkrasında yer alan “...sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere...” bölümünün Anayasa’ya aykırılık nedeniyle iptaline dair kararı gereğince ilk peşin değerli gelirler yönünden artışlı değerler dikkate alınmaksızın yapılacak hesap raporu ile kurum alacağının belirlenmesi hususlarında bilirkişi raporu aldırılmak ve sonucuna göre karar verilmek üzere bozulmuştur.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen
hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. (Prof. Dr. Baki KURU, Usuli Müktesep Hak (Usule İlişkin Kazanılmış Hak) Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 351 Ankara, 1974, sayfa 395 vd.)
Diğer taraftan, usuli kazanılmış hak gereğince uygulanması gereken bir kanun hükmü, sonradan (karar kesinleşmeden önce) Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilirse; artık usuli kazanılmış hakka göre değil; aksine, usuli kazanılmış hakkın istisnası olarak; iptal kararından sonra oluşan yeni hukuki duruma göre karar verilmesi gereği vardır. (Kuru, S.4784)
Eldeki dosyada da, Mahkemece verilen ilk kararı davalılardan ...’nın temyiz etmemesi nedeniyle, davacı kurum nezdinde lehine verilen kabul kararı bakımından usuli kazanılmış hak doğmuş ise de; usuli kazanılmış hakkın istisnasını oluşturan ve mahkemece verilen 28.09.2006 tarihli ilk kararın Anayasa Mahkemesinin 23.11.2006 tarihli ve 2003/10 Esas ve 2006/106 Sayılı Kararı ile 506 Sayılı Yasanın 26’ncı maddesinde yapılan iptal ile usuli kazanılmış hakkın istisnasının gerçekleştiğinin dikkate alınmaması suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, bozma nedenidir.
3-Zamanaşımı defi davanın esası hakkında her türlü muameleye manidir. Bu sorun halledilmeden davanın esası incelenemez. (11.1.1940 tarihli 15/70 sayılı İçt. Bir. Kararı)
Borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, yerine getirmekten kaçınma yetkisi veren zamanaşımı defi, ancak, bunu ileri süren taraf yönünden sonuç doğurmakta, bir başka anlatımla, mahkemece kendiliğinden gözetilemeyen zamanaşımı defi, yasal süresinde ileri sürüldüğü takdirde değerlendirmeye alınabilmektedir.
Borçlar Kanununun 332/1. maddesinde belirtilen işçi-işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çevrede maddenin 2. fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu, 26/1. maddeyle vaki ilişkilendirme, bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla; zamanaşımının, işverenler açısından Borçlar Kanununun 125. maddesine göre belirlenmesi gerektiği gözetildiğinde on yıldır.
Zararlandırıcı sigorta olayına neden olan 3. şahıslar yönünden; üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki söz konusu olmayıp 506 sayılı Kanununu 26/2 maddesi ile Borçlar Kanununa yollamada bulunulduğundan, Borçlar Kanunun 60. maddesinde öngörülen bir ve her halükarda haksız fiil tarihinden itibaren on yıllık haksız fiil zamanaşımı süresinin uygulaması gerekir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109’uncu maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin istemlerin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı; tazminat yükümlüsüne karşı kesilen zamanaşımının, sigortacıya karşı da kesilmiş olacağı hüküm altına alınmıştır.
Kurum, ceza davasına müdahil olarak katılamadığından rücu davalarında, Borçlar Kanununun 60. maddesindeki ceza zamanaşımı ise uygulanmamaktadır.
Zamanaşımı süresi, zararın ve eylemi gerçekleştirenin (failin) öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlamakta olup, Kurumca zararın öğrenilme tarihinin, gelirlerin onay, giderlerin sarf ve ödeme günü olduğu açıktır. Tazminat yükümlüsünün öğrenilme tarihine ilişkin olarak ise, Kurumun yetkili organının faili öğrendiği tarih esas alınmalıdır. Bu kapsamda; ceza mahkemesince yargılanıp hakkında cezalandırma kararı verilen üçüncü kişi yönünden, Kurumun, ceza kararının kesinleştiği tarihte faili öğrendiği kabul edilmeli, cezalandırma kararının söz konusu olmadığı durumlarda ise yöntemince yapılacak araştırma sonunda tazminat yükümlüsünün kim olduğunun öğrenilme tarihi açıklıkla saptanmalıdır. Önemle belirtilmelidir ki, zamanaşımı süresinin, hem zararın, hem de tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren, bir başka anlatımla, ancak, her iki olgu gerçekleştikten sonra işlemeye başlayacağı dikkate alınmalıdır.
Müteselsil borçluluğun en belirgin özelliği; alacaklıya karşı borçlulardan her birinin; edimin tamamından sorumlu olması, başka bir ifade ile, alacaklının borçlulardan hepsini birden takip ya da dava edebileceği gibi bunların içinden dilediği birini veya birkaçını dava ya da takip edebilmesi ise de; bu özellik, müteselsil borçların nispi bağımsızlığını ortadan kaldırır nitelik taşımamaktadır. Müteselsil borçların nispi bağımsızlığı ilkesinin zamanaşımı yönünden sonuçları ise; müteselsil borçlulukta, zamanaşımının borçlulardan biri bakımından durmasının diğer borçlulara sirayet etmemesi; müteselsil borçlulardan birinin ileri sürdüğü zamanaşımı def"inden bunu ileri sürmemiş olanların yararlanmalarının mümkün bulunmamasıdır. Zamanaşımı def’i, borcu ortadan kaldırmayıp bunu ileri sürene borcu yerine getirmekten kaçınma yetkisi verdiğinden, teselsül hükümlerine dayalı olarak açılmış olan eldeki davada, zamanaşımı def’inin ancak bunu ileri süren müteselsil borçlu hakkında hüküm doğurur, diğer borçlular yönünden hüküm ifade etmez.
Diğer taraftan, Borçlar Kanununun 131/2. Maddesi gereğince alacaklının dava açması ile zamanaşımı kesilir. Ancak zamanaşımının kesilmesi sadece dava konusu edilen alacak için söz konusu olup, kısmi dava açılması halinde alacağın yalnız o kısmı için zamanaşımı kesilir, dava dışı kalan bölüm hakkında zamanaşımı işlemeye devam eder. (HGK 22.12.2010 gün, 2010/17-664 E., 2010/689 K. Sayılı kararları)
Eldeki davada, mahkemece, hakkındaki dava daha önceden kusursuzluğu nedeniyle reddolmuş olup da son celsede zamanaşımını ileri sürdüğü anlaşılan davalılardan ...’nın zamanaşımı defini dikkate aldıktan sonra, zamanaşımı definin kişisel etkisi yerine, tüm davalılara sirayet ettirmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
4-1086 sayılı HUMK’nun 83. ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş; 83. maddede, davanın her iki tarafının da yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; 84. maddede, ıslahın tahkikata tabi olan davalarda tahkikatın bitimine kadar yapılabileceği belirtilmiştir (benzer hükümlere 6100 sayılı HMK"nun 176, 177/1. maddelerinde yer verilmiştir).
Bilindiği üzere ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur.
Eş söyleyişle ıslah, iyiniyetli tarafın davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri
tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur (YİBK’nun 04.02.1948 gün ve E:1944/10, K:1948/3; HGK’nun 16.03.2005 gün ve E:2005/13-97, K:150 sayılı ilamları).
Islahın amacı; yargılama sürecinde şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında, ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbetteki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyeti taşımaktadır. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için ıslahın konusu olamaz (HGK’nun 14.01.1953 gün ve E:1/8, K:3;14.3.2007 gün ve E:2007/2-99, K:141 sayılı ilamları). Bu sebeple, talebini açık ve yorumu gerektirmeyecek bir şekilde belirterek sınırlayan davacının, bu talebini ıslah yoluyla düzeltmesi mümkün değildir. (HGK."nun 10.10.2012 gün ve E:2012/853, K:2012/706 sayılı ilamı)
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, tahkikata tabi olan davada; uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak 506 sayılı Kanunun 26. maddesi çerçevesinde davalıların tazminle sorumlu oldukları Kurum zararının belirlenmesine ilişkin dairemizin bozma kararına uyulduktan sonra yapılan yargılamada, tahkikat evresinin bitmemiş olması nedeniyle davacının davasını ıslah etmesinin mümkün olduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
5-Yasa koyucu tarafından, 25.02.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, 13.02.2011 tarih 6111 sayılı Yasanın 59. maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98. maddesi değiştirilmiş, anılan değişiklik ile trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı esası getirilmiştir.
6111 sayılı Kanunun, yayımı tarihinde yürürlüğe giren Geçici 1. maddesi ile, bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce meydana gelen trafik kazaları nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedelleri, yine Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı belirtilmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 85/1 maddesine göre “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” 91. maddesine göre de “İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.”
Eldeki davada, davaya konu edilen tedavi giderleri kapsamında, sigorta şirketinin, Güvence Hesabının, sürücünün ve işletenin, zorunlu olarak sigorta teminatına bağlanması nedeniyle yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülüğü, 6111 sayılı Yasa ile getirilen düzenlemenin yürürlüğe girmesi ile sona erdirilmiş bulunmaktadır.
Bu haktan, sigorta sözleşmesinin tarafı olan işleteni ve sürücülerin yararlanması gerekmekte olup, poliçe limiti kapsamında kalan tedavi giderleri nedeniyle sorumlulukları sona erecektir. Sigorta sözleşmesinin sağladığı teminattan yararlanmayanlar bu haktan
yararlanamazlar. Ancak, zorunlu sigorta teminat tutarlarını aşan tedavi giderlerinin, zarara sebep olan veya hukuken sorumlu olanlar tarafından karşılanacağı, bu kişiler yönünden poliçe limitini aşan kısım yönünden sorumluğun devam edeceği de kabul edilmelidir.
Mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler uyarınca, tedavi giderleri kapsamında kalan ödemeler nedeniyle davalılar bakımından işleten sıfatı ile şöförler bakımından bu hususun dikkate alınmaksızın karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde mahkemece yapılacak iş; davacı kurumun bozmadan sonra-tahkikatın henüz sona ermemiş olması nedeniyle-davasını ıslah edebilmesinin mümkün bulunduğu dikkate alınarak, zamanaşımı definin kişisel etki doğurduğunu hatırda tutmak, diğer taraftan davalılardan .... bakımından da Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararının ilk karardan sonra yürürlüğe girmesi ile birlikte ilk kararı temyiz etmese de, verilen kararın usuli kazanılmış hak oluşturmayacağı ve ilk peşin değerli gelirler ve sosyal yardım zamları bakımından yeniden değerlendirme yapmak, ayrıca kazaya karışan araçların sigorta poliçelerinin varlığını araştırmak ve varlığı halinde tedavi giderleri bakımından 6111 Sayılı Yasanın sigorta sözleşmesinin tarafı olan işleteni ve sürücüler bakımından getirdiği yeni durum dikkate alınarak davacı kurum alacağını kesinleşen kusur raporuna göre tespit ettirmek ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
6- Kabule göre de; HMK’nun 326/1 maddesine göre aleyhinde hüküm kurulan tarafın yargılama giderlerinden sorumlu olduğu, aynı yasanın 323. maddesi gereğince ilam harçlarının da yargılama giderlerine dâhil olduğu ve aleyhinde hüküm kurulan şahısların da harçtan muaf olmadıklarının anlaşılmasına göre, hükmedilen rakam üzerinden karar ve ilam harcına da hükmedilmesi gerekirken hiç harca hükmedilmemesi isabetsizdir.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı kurum avukatı ile davalılardan...’in bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı ..."ya iadesine, 07.12.2015 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.