14. Hukuk Dairesi 2012/7477 E. , 2012/8255 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 23.10.2009 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi, kal istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 19.10.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukuna dayalı olarak projeye aykırı yapılan yerlerin kal’i ve eski hale getirme talebine ilişkindir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Türk Medeni Kanununun 683. maddesi; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir” hükmü ile malikin mülkiyet hakkını hukuksal sınırlar içinde kullanabileceğini düzenlemiştir.
Anılan kanunun taşınmaz mülkiyetinin kısıtlamalarını düzenleyen “komşu hakkı” bölümünde “kullanım biçimi” başlığı altında yer alan 737. maddesi; “Herkes, taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkilerini kullanırken ve özellikle işletme faaliyetini sürdürürken, komşularını olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür. Özellikle; taşınmazın durumuna, niteliğine ve yerel âdete göre komşular arasında hoş görülebilecek dereceyi aşan duman, buğu, kurum, toz, koku çıkartarak, gürültü ve sarsıntı yaparak rahatsızlık vermek yasaktır. Yerel âdete uygun ve kaçınılmaz taşkınlıklardan doğan denkleştirmeye ilişkin haklar saklıdır” hükmü ile de malike, mülkün kullanılmasında komşuya zarar verecek taşkınlıklardan sakınma ödevi yükleyerek yasal kısıtlamalardan birisini düzenlemiştir.
Taşkınlıktan amaç ise, komşuluğun olağan hoşgörü sınırlarını aşan ve komşunun kendisi ve ailesi ile taşınmazı zararına aşırı derecede etkili olabilecek iş ve eylemlerdir. Bu eylemlerin saptanmasında, taşınmazın bulunduğu yerin kullanma amacının, niteliğinin, konuya ilişkin düzenlemelerin ve yasal boşluk bulunması halinde mahalli örf ve adetlerin göz önünde tutulması gereklidir. Bu tür uyuşmazlıkların çözümünde hâkim, gerek zararı saptama, gerekse zararı giderici önlemleri bulma yönünden her somut olayın özelliğini gözetmek, tarafların yarar zarar dengelerini değerlendirmek durumundadır.
Somut olayda; mahkemece yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporuna göre davalının proje dışında yaptığı bir takım eklentilerin görüntü kirliliği yarattığı ve davacıya ait bağımsız bölümün deniz manzarasını engellediği sabittir. Dolayısıyla, olayda zarar unsuru gerçekleşmiştir.
Komşuluk hukukunun öngördüğü sınırları aşan kullanım halinin saptanması halinde, mahkemece kurulacak hükümde zararlı davranışın giderilme şeklinin ve taraf yükümlülüklerinin karar yerinde açıkça gösterilmesi zorunludur. Esasen bu husus 6100 sayılı HMK’nun 297.maddesi hükmü gereğidir. Ne var ki, bilirkişi raporunda zararın giderilme şekli bir projeye bağlanarak gösterilmemiş, rapora bu konuda soyut sözler yazılmakla yetinilmiştir.
Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş, gerekirse mahallinde yeniden keşif yapılarak zararın giderilme yöntemini bilirkişiye duraksama yaratmayacak biçimde tespit ettirmek, bu rapora uygun hüküm fıkrası oluşturmaktan ibarettir.
Değinilen yönün gözardı edilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, 11.06.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.