10. Hukuk Dairesi 2014/19970 E. , 2015/21377 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : İş Mahkemesi
Tarihi :10.07.2014
Dava, 1479 sayılı Kanun kapsamındaki zorunlu Bağ-Kur sigortalılığının ve yersiz yapıldığı ileri sürülen sağlık giderleri nedeniyle borç tahakkuku yönündeki davalı Kurum işleminin iptali ile 1479 sayılı Kanun kapsamındaki isteğe bağlı sigortalılığın geçerli olduğunun tespiti; birleşen dava ise, yersiz yapıldığı ileri sürülen sağlık giderlerinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde asıl davanın kabulüne, Kurumca açılan davanın ise reddine karar verilmiştir.
Hükmün, K... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun geçici 7/1’inci maddesi uyarınca davanın yasal dayanağının 1479 sayılı Kanun olduğunun kabulü gerekir.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddelerinde “...kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler...”, “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir. 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıtlı oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadır.
./....
22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise, bu kez, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gerçek ve götürü usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlardan” gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.
02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemede de; kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gelir vergisi mükellefi olanlar ile, gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıt olanlar” sigortalı sayılmışlardır.
Yukarıda açıklanan tüm bu Kanunlarla yapılan değişiklikler; önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılık niteliklerine son vermemekte, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Bağ-Kur sigortalılık niteliğini kazananlar yönünden yeni düzenlemeler içermektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne yasaca ve hukukça olanak olmadığı açıktır.
Öte yandan, 14.09.1971 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasanın 79. maddesinde, en az 2 tam yıl bu Kanuna göre sigortalı bulunanların, kendilerine, daha önce malullük veya yaşlılık aylığı bağlanmamış olmak şartiyle, 24 üncü maddede belirtilen sigortalılık niteliğini kaybettiklerinde, Kuruma yazılı olarak istekte bulunmak suretiyle, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına isteğe bağlı olarak devam edebilecekleri hüküm altına alınmış iken, 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik ile 24 üncü madde kapsamına girmeyenlerin aynı maddenin a, b, c fıkralarında sayılanlar dışındakiler ile ev kadınları ve Türkiye’de ikamet eden Türk asıllı yabancı uyrukluların, Kuruma yazılı olarak başvurmak suretiyle isteğe bağlı sigortalı olabilecekleri belirtilmiş, 22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikle, bu kez, İsteğe bağlı sigortalılığın, sigortalının tescil talebinin Kuruma intikal ettiği tarih itibariyle başlayacağı, terk talebinin Kuruma intikal ettiği tarihte veya diğer sosyal güvenlik kanunlarına tabi olarak çalışmaya başlama ile sona ereceği, 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Yasa ile getirilen düzenlemede de; bu Kanunun 24 üncü maddesinin (I) numaralı bendi kapsamına girmeyenlerden, aynı maddenin (II) numaralı bendinin (a) ve (c) alt bentlerinde sayılanlar dışında kalanların, ev kadınları ve Türkiye"de ikamet eden yabancı uyrukluların talepleri halinde isteğe bağlı sigortalı olabilecekleri, isteğe bağlı sigortalılığın, sigortalılık tescil talebinin Kuruma intikal ettiği tarih itibariyle başlayacağı ve terk talebinin Kuruma intikal ettiği tarihte veya diğer sosyal güvenlik kanunlarına tâbi olarak çalışmaya başladığı tarihten bir gün önce veya sigortalının toplam borcunun üç aylık prim ve ceza tutarından fazla olması halinde sigortalının daha önce ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle sona ereceği hüküm altına alınmıştır.
../....
Diğer taraftan; Hukuk Genel Kurulu"nun 14.11.2007 tarih ve 2007/13-848 Esas 2007/840 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere, açılmış bir davanın esasının incelenebilmesi (davanın mesmu, yani dinlenebilir olabilmesi) bazı şartların tahakkukuna bağlı olup, bunlara dava şartları denir. Dava şartlarından bir kısmı olumlu (varlığı mutlaka gerekli); diğer bir kısmı da, olumsuz (yokluğu mutlaka gerekli) niteliktedir. Hakim, önüne gelen bir davada, dava şartlarının mevcut olup olmadığını re"sen gözetmelidir. Olumlu dava şartlarından biri de, davacının o davayı açmakta hukuki yararının bulunmasıdır. Açılmasında davacısı yönünden hukuki yarar bulunmayan bir dava, dava şartının yokluğundan dolayı reddedilmelidir.
Davaya konu somut olayda, 07.06.1984-24.09.1985 tarihleri arasında vergi kaydı, 01.08.1984-27.09.1985 tarihleri arasında sicil kaydı ve 27.08.1980-04.03.2013 tarihleri arasında da oda kaydı bulunan asıl davanın davacısının, Kurum tarafından 07.06.1984-27.09.1985 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak, 01.05.1998-31.01.2012 tarihleri arasında da 1479 sayılı Kanun kapsamında isteğe bağlı sigortalı olarak kabul edildiği ve bu sigortalılıklar kapsamında sağlık yardımlarından yararlandığı, Kurumca, 27.08.1980-04.03.2013 tarihleri arasındaki oda kaydına dayalı olarak 07.06.1984-15.08.2005 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabul edilen davacının, 1479 sayılı Kanun kapsamındaki isteğe bağlı sigortalılığının iptal edilerek, iptal edilen sigortalılık nedeniyle yatırılan primlerin de 1479 sayılı Kanun kapsamındaki zorunlu sigortalılığa aktarıldığı, akabinde davacıya 01.05.2013 tarihinden itibaren Kurumca yaşlılık aylığı tahsis edildiği, ayrıca, 03.06.2013 tarihli işlemle, iptal edilen 1479 sayılı Kanun kapsamındaki isteğe bağlı sigortalılığı döneminde yararlandığı sağlık yardımlarının yersiz olduğu gerekçesi ile davacıya 25.570,18 TL borç çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Asıl davanın davacısı birleşen davanın davalısı tarafından 1479 sayılı Kanun kapsamındaki isteğe bağlı sigortalılığına ait primler 08.06.1998 tarihinden itibaren ödenmiş, Kurumca herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürülmeksizin ödemeler kabul edilmiş ve asıl davanın davacısının sağlık yardımlarından yararlanması sağlanmıştır. Kurumun, üzerine düşen araştırma görevini yapmaksızın, uzunca bir süre asıl davanın davacısını 1479 sayılı Kanun kapsamında isteğe bağlı sigortalı olarak kabul ederek, sigortalılık primlerini tahsil ettikten sonra, iptal edilen 1479 sayılı Kanun kapsamındaki isteğe bağlı sigortalılığı döneminde yararlandığı sağlık yardımlarını yersiz sayarak asıl davanın davacısını sorumlu tutmasının, sosyal güvenlik ilkeleri ve Medeni Kanun’un 2. maddesinde belirtilen objektif iyiniyet kuralıyla bağdaştırılması mümkün olmayacağından, asıl davanın davalısı birleşen davanın davacısı Kurumca açılan davada, mahkemenin, yersiz yapıldığı ileri sürülen sağlık giderlerinin tahsiline ilişkin istemin reddine karar vermiş olması yerinde bulunmuştur.
Mahkemece, asıl davanın davacısı tarafından açılan davada, 1479 sayılı Kanun kapsamındaki zorunlu Bağ-Kur sigortalılığının iptali ile 1479 sayılı Kanun kapsamındaki isteğe bağlı sigortalılığın geçerli olduğunun tespiti istemlerinin kabulüne karar verilmiş ise de; ihtilaf konusu olan 27.09.1985-15.08.2005 tarihleri arasındaki dönemde Kurumca davacının zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmasının, gerek bu halde oluşan toplam prim gün sayısı itibariyle, gerek sigortalılığın
.../....
gerçekleştiği dönem itibariyle, yaşlılık aylığının belirlenmesinde sigortalı lehine olduğu belirgin olup, 1479 sayılı Kanun kapsamındaki zorunlu Bağ-Kur sigortalılığının iptali ile isteğe bağlı sigortalılığın geçerli kılınmasının, tahsis şartları ve aylık miktarı yönünden davacı sigortalı aleyhine sonuç doğuracağı anlaşılmakla, mahkemece, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun "Hakimin davayı aydınlatma ödevi" başlıklı 31. maddesi ile "Tarafların Dinlenilmesi" başlıklı 144. maddesi kapsamında, hukuki yarara ilişkin yukarıda yapılan açıklamalar ve ilkeler de gözetilerek, asıl davanın davacısına talebi açıklattırılarak yapılacak irdeleme sonucuna göre karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2-) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 26/1’inci maddesi uyarınca “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.”
Davaya konu somut olayda ise, dava dilekçesinde, Kurumca bağlanan aylığın geçerli olduğunun tespitine yönelik olarak bir talepte bulunulmadığı halde bu yönde de hüküm kurulması suretiyle taleple bağlılık ilkesinin ihlal edilmesi, isabetsizdir.
O hâlde, K... vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 03.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.