Abaküs Yazılım
8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2019/4481
Karar No: 2019/11777
Karar Tarihi: 26.12.2019

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2019/4481 Esas 2019/11777 Karar Sayılı İlamı

8. Hukuk Dairesi         2019/4481 E.  ,  2019/11777 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
    DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil

    Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonucunda Mahkemece verilen davanın kısmen kabulüne dair kararın taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairenin 09.04.2019 tarihli ve 2017/9925 Esas, 2019/3872 Karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmişti. Taraf vekilleri tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

    K A R A R

    Davacı Hazine, davalı adına kayıtlı bulunan 3723 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan alanların tapudan terkinine, tescile tabi kısımların Hazine adına tesciline ve davalının elatmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
    Davalı, zamanaşımı itirazında bulunup kendisinin tapu kaydına güvenerek taşınmazı satın alıp iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, davalının elatmasının önlenmesine dair verilen karar Yargıtay 1. Hukuk Dairesince "...Her ne kadar nizalı taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içinde kalan bölümü devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasa"nın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasası"nın 16/C maddesi gereğince) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa"nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasa"nın 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin "bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasa"nın 12. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir. Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Ancak hemen belirtilmelidir ki, bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya dayeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz.Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21.12.1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12.09.1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24.02.1976, 6296/1297) Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 29.05.1957 tarihli ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı Hazine temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir. O halde, somut olayda mahkemece yapılan keşif sonucu çekişmeli bölümün kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı ve dava tarihinde davacı Hazinenin haklı olduğu anlaşıldığına ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa gereğince dava reddedileceğine göre davalının maktu harç ile tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekeceği de kuşkusuzdur ... gerekçesiyle bozulmuş, Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle davanın reddine dair verilen karar Yargıtay 1. Hukuk Dairesince "... Dava, 3621 Sayılı Yasa"dan kaynaklanan tapu iptali ve taşınmazın sicil kaydının kütükten terkini, tescil ve elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkin olup, mahkemece, 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca kadastro tespitiyle dava tarihi arasında 3402 Sayılı Yasanın 12/3.maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Öyleyse, davacı Hazinenin bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, temyiz aşamasında 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Yasa"nın 16.maddesiyle 3402 Sayılı Yasa"nın 36/A maddesinde; "...Avukatlık ücreti ve yargılama giderlerinin davalıya yükletilemeyeceği 17.maddesiyle de davalı tarafın sorumlu tutulmaması süreci uzatılarak infaz edilmemiş karar için de geçerli olduğu" hükmü öngörülmüştür. O halde, anılan yasal düzenleme gözetilerek, davalı tarafın kararı temyiz etmemesine karşın usulü kazanılmış hak olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durularak gerekçelendirilmesi neticen yargılama giderlerinden ve 29.05.1957 tarihli ve 4/16 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince yargılama giderlerinden sayılan avukatlık ücretinden sorumlu tutulup tutulmayacağı ayrıca davalı lehine avukatlık ücreti verilip verilmeyeceği irdelenip, değerlendirilmesi için karar bozulmalıdır..." gerekçesiyle bozulmuş, Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda tapu iptali ile ilgili istek yönünden karar kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmiş, anılan kararın temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince "...Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 sayılı Yasa"nın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan Yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarihli ve 2009/31 Esas, 2011/77 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiş, daha sonra ise karar Resmi Gazete"de yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir. Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasa"nın 153.maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.3.1969 tarihli ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Öyleyse, davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer. Hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır..." gerekçesiyle bozulmuş, Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulü ile taşınmazın 7492,31m²"lik kısmının tapu kaydının iptali ile kıyı vasfı ile tapudan terkinine, fazlaya ilişkin istemin ve elatmanın önlenmesi isteğinin reddine dair verilen kararın, taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Dairenin 09.04.2019 tarihli ve 2017/9925 Esas, 2019/3872 Karar sayılı kararı ile onanmasına karar verilmiş, taraf vekillerince kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
    Dava, davalı adına tescil edilen taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle açılan tapu kaydının iptali ve terkin ile elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir.
    1. Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalı vekilinin tüm, davacı Hazine vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer karar düzeltme istekleri yerinde görülmediğinden reddine karar vermek gerekmiştir.
    2. Davacı Hazine vekilinin elatmanın önlenmesi talebine yönelik karar düzeltme isteğine gelince;
    Somut olayda; çekişmeli, tarla nitelikli, 14.608m² büyüklüğündeki davalı adına kayıtlı bulunan 3723 parsel sayılı taşınmazın 07.07.1977 tarihinde onaylanan kıyı kenar çizgisi ile yeniden tespit edilen kıyı kenar çizgisinin bilirkişi raporları ile aynı olduğu belirlenerek taşınmazın 7492,31m²"lik kısmının kıyıda kaldığı tespit edilmesi suretiyle bu bölümünün tapu kaydının iptali ile tapudan terkinine, tapu kaydına dayalı olarak kullandığından dolayı davalının elatmasının önlenmesi isteğinin reddine karar verilmiştir.
    Ne var ki, kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından tapu iptal ve terkine karar verilen bu kısmın kamu malı olduğu gözetilerek elatmanın önlenmesi isteğinin de kabulüne karar verilmesi gerekirken davalının tapu kaydına dayalı olarak taşınmazı kullandığı gerekçesiyle elatmasının önlenmesi isteğinin reddine karar verilmesi doğru değildir.
    Mahkeme kararının, elatmanın önlenmesine yönelik kısmının yukarıdaki gerekçeyle bozulmasına karar verilmesi gerekirken, onanmasına karar verilmesi doğru olmadığından davacı Hazine vekilinin karar düzeltme talebinin elatmanın önlenmesi isteğine yönelik kısmının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte yazılı nedenlerle davalı vekilinin tüm, davacı Hazine vekilinin diğer karar düzeltme itirazları yerinde görülmediğinden REDDİNE, (2) numaralı bentte yazılı nedenlerle davacı Hazine vekilinin elatmanın önlenmesi isteğine yönelik karar düzeltme talebi yerinden görüldüğünden kabulüyle, Dairemizin 09.04.2019 tarihli ve 2017/9925 Esas, 2019/3872 Karar sayılı onama kararının elatmanın önlenmesi isteğine yönelik kısmının ORTADAN KALDIRILMASINA, Yerel Mahkeme hükmünün yukarıda yazılı nedenlerle elatmanın önlenmesine yönelik kısmının, 6100 sayılı HMK’nin geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, anılan Kanunun 442. maddesi uyarınca (6100 Sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi gereğince 1086 Sayılı HUMK"un 427 ila 454. maddeleri yürürlükte bulunduğundan) takdiren 370,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyen davalıdan alınarak Hazineye irad kaydına, 26.12.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.




    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi