
Esas No: 2022/2385
Karar No: 2022/4739
Karar Tarihi: 18.05.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/2385 Esas 2022/4739 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2022/2385 E. , 2022/4739 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : GAZİANTEP BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
VEK. AV. ...
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı şirketin 23/02/2010 tarihinde imzaladıkları sözleşme uyarınca kendisine genel vekaletname verdiğini, sözleşmenin 7/a maddesinde bir ay önceden ihbar yapılmaması halinde sözleşmenin yenilenmiş sayılacağının kararlaştırıldığını, davalı tarafından ihbarda bulunulmaması nedeniyle sözleşmenin yenilenerek 23/02/2013 tarihine kadar süresinin uzadığını, davalıya ait dava ve icra takiplerini takip ederek yükümlülüklerini yerine getirdiğini; ancak, davalı tarafından 05/03/2012 tarihli azilname ile vekalet görevinin sona erdirildiğini, davalının sözleşmeye aykırı hareket ettiğini, takip ettiği dosyalardan ücret verilmediğini, haksız fesih nedeniyle vekalet ücretinin tam olarak ödenmesi gerektiğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, şimdilik 10.000 TL vekalet ücreti alacağının sözleşmenin fesih tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, 30/12/2016 tarihli dilekçesiyle talebini 426.986,23 TL’ye artırmıştır.
Davalı; sözleşmenin 3. maddesinin (b) bendine göre vekalet ilişkisinin haklı gerekçeyle feshedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; azlin haklı sebeple yapıldığının ispatlanamadığı gerekçesiyle, bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulü ile 452.986,23 TL'nin 05/03/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline dair verilen 05/06/2017 tarihli karar; davalı vekilinin istinaf başvurusu üzerine, bölge adliye mahkemesince verilen 25/10/2017 tarihli kararla; davalı tarafın ödeme yapıldığı savunmasının araştırılmadığı, bilirkişi raporunda bu hususların irdelenmediği, buna göre dava konusu 90 dosyaya ilişkin bilirkişi kurulundan rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle, kaldırılarak, yeniden yargılama yapılması için ilk derece mahkemesine gönderilmiştir.
İlk derece mahkemesi tarafından verilen 30/03/2021 tarihli kararda; sözleşmenin haksız feshedildiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 324.804,75 TL'nin vekaletten azil tarihi olan 05/03/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; dairenin kaldırma kararı doğrultusunda oluşturulan bilirkişi heyetinden davanın dayanağı olan dava ve icra dosyalarının irdelenmesi suretiyle rapor alındığı, raporda karşı taraf vekalet ücreti ve akdi vekalet ücreti yönünden hesaplamanın sözleşme hükümlerine uygun olduğu, davalının sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği ve vekalet ücretinin ödendiğine ilişkin savunması ile ilgili delil sunmadığı gerekçesiyle, davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş; karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere göre, davalı tarafın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Sözleşme serbestliği ve özgürlüğünün; sözleşme yapıp yapmama, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini, tipini ve şeklini belirleme, sözleşmenin içeriğini değiştirme ve sözleşmeyi ortadan kaldırma gibi biçimleri bulunmaktadır.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 19/1 (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 26.) maddesinde; tarafların kanunda öngörülen sınırlar içinde, sözleşmenin içeriğini özgürce belirleyebilecekleri kabul edilmiştir. “Sözleşmenin içeriği” kavramından anlaşılması gerekenin ne olduğu kanunda açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte, doktrinde tarafların yapmış oldukları sözleşme kapsamında, üzerinde anlaşmaya vardıkları her şeyin sözleşmenin içeriğine dâhil olduğu ifade edilmektedir. Tarafların belirlediği edim veya edimler, bu edimlerin nerede ve ne zaman yerine getirileceği, yan edim ve yükümlülükler, sözleşmenin şekli, tarafların yapmaması gereken fiil ve davranışlar ile diğer hususlar sözleşmenin içeriğine dâhildir.
Taraflarca 23/02/2010 tarihinde imzalanan "Vekalet Sözleşmesi" başlıklı sözleşmenin 3. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"b) İşbu sözleşmeyi Şirket on beş gün önceden, Avukat bir ay önceden ihbar etmek şartıyla her zaman feshedebilir.
c) Avukatın sebepsiz olarak işleri takip etmemesi yahut işleri takipte herhangi bir kusur veya ihmalinin tespit edilmesi veya her ne sebeple olursa olsun işbu sözleşme hükümlerine aykırı davranması hallerinde, Şirket hiçbir süreye tabi olmaksızın tek taraflı olarak sözleşmeyi feshedebilir veya verilen işlerin tümünü/bir bölümünü Avukattan geri alabilir. Bu durumlarda Avukat Türk Medeni Kanunu, Borçlar Kanunu ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu gereğince Şirketin iş dolayısıyla maruz kaldığı zarar ve ziyanı tazmin etmekle yükümlüdür. Geri alınan işler için Avukata ücret ödemesi yapılmaz.”
Açıklanan bu hükümlerle; sözleşmenin haklı nedenle fesih hakkı yanında taraflara önceden ihbarda bulunmak suretiyle sebep göstermeden fesih hakkı tanınmıştır. Tarafların serbest iradeleri ile kararlaştırmış olduğu bu hükümler hukuken geçerli olup, somut uyuşmazlığın çözümünde sözleşmenin bu hükümlerinin uygulanması gerekir. Davalı şirket tarafından davacıya gönderilen vekaletten azil konulu 05/03/2012 tarihli yazıda; sözleşmenin 3/b maddesi gereği vekaletten ve tüm yetkilerden azledildiği, vekalet sözleşmesinin feshedildiği bildirilmiştir. Sözleşmenin 3/b maddesi hükmü karşısında davalının, davacı ile arasındaki sözleşmeyi haksız olarak feshettiğinden bahsedilemeyeceğinden, davacının azlinin ve fesih işleminin, sözleşme hükümlerine göre gerçekleştirildiği, ancak fesih bildiriminden on beş gün sonra hüküm ifade edeceğinin kabulü gerekmektedir. Buna göre de; davacının fesih tarihi itibariyle kesinleşen işlerden dolayı talep edebileceği vekalet ücreti alacağının belirlenmesinde, ücreti düzenleyen sözleşmenin 4. maddesi esas alınacaktır. Diğer dosyalarda ise, avukatın harcadığı emek ve mesaisi, dosyaların bulundukları aşama ve hakkaniyet gereğince vekalet ücreti belirlenmelidir.
Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; davacının azlinin, sözleşmenin feshinin tebliğini izleyen on beşinci gün gerçekleştiği gözetilerek, bu tarih itibariyle sonuçlanıp kesinleşen işlerden dolayı talep edebileceği vekalet ücretinin yine aynı sözleşmenin 4. maddesi uyarınca hesaplanması yönünde bilirkişiden ek rapor aldırılması, kesinleşmeyen işlerden dolayı davacının emek ve mesaisine karşılık hakkaniyete uygun ücret takdir edilmesi gerekirken, azlin haksız olduğu yönündeki yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmiş olması, doğru görülmemiştir.
Kabule göre de; 6100 sayılı HMK'nın 26. maddesi hükmü uyarınca, hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başkasına karar veremez. Öğreti ve uygulamada, taleple bağlılık olarak adlandırılan bu kural; sadece sonuç istem yönünden değil, sonuç istemi oluşturan her bir alacak kaleminin dayanağını oluşturan vakıalar yönünden de uygulanır. Usuli kazanılmış hak kavramı ise; davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; yargılama sırasında alınan ilk bilirkişi raporunda, davacının davalı şirketten 356.113,26 TL akdi vekalet ücreti ve 96.872,97 TL karşı yan vekalet ücreti talep edebileceği belirtilmesi üzerine, davacı tarafından bu miktarlar esas alınarak dava değeri artırılmış ve mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. İşbu karara karşı sadece davalı tarafından istinafa başvurulmuş olması nedeniyle, söz konusu miktarlar yönünden davalı yararına usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararı üzerine alınan bilirkişi raporunda; davacının davalıdan 174.074,81 TL akdi vekalet ücreti ve 150.727,94 TL karşı yan vekalet ücreti talep edebileceği belirtilmiş olup, mahkemece belirlenen tutarların toplamı üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi suretiyle, karşı yan vekalet ücreti yönünden, hem davacının talebinin aşılması, hemde davalı yararına oluşan usuli kazanılmış hakkın ihlal edilmiş olması doğru değildir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı tarafın sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun'un 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 18/05/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.