(Kapatılan)14. Hukuk Dairesi 2012/6865 E. , 2012/7706 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 21.07.2011 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 22.11.2011 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davalı, davacının iddialarını kanıtlamak zorunda olduğunu ancak kanıtlayamadığını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nun 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delille veya yazılı delil başlangıcı yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Davacı vekili, dava dilekçesinde davalının ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/140 Esas sayılı dosyasının 17.05.2011 tarihli duruşmasında tanık olarak dinlendiğini ve mahkeme huzurundaki beyanında yanında çalıştığı, şirketin sahibi olan ...’ın kendisine üçüncü bir şirketin alacağına karşılık bu şirkete devredilmek üzere tapu devrettiğini ikrar ettiğini ileri sürmüştür. Davacı vekilinin dayanağı tanık beyanının bulunduğu dava dosyası getirtilmiş, davalı ...’in 17.05.2011 tarihli celsede davacı tanığı olarak alınan ifadesinde; daha önce davalı şirkette kalfa olarak çalıştığını, yaptıkları inşaatın malzemelerini davacı şirketten aldıklarını, malzemelerin kendisine teslim edildiğini, bu malzemelere o tarihlerde ücret ödenmediğini, karşılığında yaptıkları inşaattan davacı şirkete bir
daire verildiğini, yanında çalıştığı ...’ınn kendisine davacı şirkete devredilmek üzere bir tapu geçirdiğini, bu daireyi noterde davacı şirkete sattığını ancak tapudan devrinin yapılmadığını, satışını vaat ettiği dairenin bağımsız bölüm numarasını hatırlamadığını imzalı olarak beyan ettiği görülmüştür.
6100 sayılı HMK’nun 188. maddesinde belirtildiği üzere tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez. Yani mahkeme önündeki ikrar kesin delillerden olup başka bir davada yapılan ikrar da görülmekte olan diğer bir davada da geçerlidir. Yani kesin delil teşkil eder. Ancak, davalı tanık olarak bir bağımsız bölümün satışını vaat ettiğini belirtmekte ise de söz konusu bağımsız bölümün bu davada çekişme konusu olan 16 numaralı bağımsız bölüm olup olmadığı hususunu hatırlayamadığını ifade ettiğinden aynı yasanın 169. maddesi gereğince isticvap edilerek bu konuda kendisinden "yapmış olduğu satış vaadi sözleşmesinin hangi noterde, hangi tarihte yapıldığı, satış vaadi alacaklısının kim olduğu, ayrıca davacı şirkete noterden sattığını ancak tapuda devrinin yapılmadığını belirttiği dairenin 16 numaralı bağımsız bölüm olup olmadığı" hususları sorularak aynı bağımsız bölüm olduğunun belirlenmesi halinde davalı tarafından dava konusunun ikrar edildiğinin kabulü gerekir.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, davalının beyanlarının ikrar teşkil edecek niteliğe ulaşmadığının kabulü halinde beyanları yazılı delil başlangıcı olarak değerlendirilerek bu konuda ayrıca tarafların gösterdiği tanıklar da dinlenerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Dairemizin yukarıda belirtilen ilkeleri doğrultusunda yazılı delil başlangıcı ile dava kanıtlanamadığı takdirde davanın 6100 sayılı HMK’nun 225 maddesi gereğince yemin ile de ispatı mümkün olduğundan davacıya yemin teklifi hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Mahkemece, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine 30.05.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.