17. Hukuk Dairesi 2012/14217 E. , 2014/2020 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Banaz Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/07/2012
NUMARASI : 2011/144-2012/381
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali tescil davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalı borçlu A.. U.."un alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına kayıtlı dört taşınmazı 10.2.2004 tarihinde muvazaalı olarak damadı davalı E.. C.."e sattığını, ancak taşınmazların halen borçlu tarafından kullanıldığını belirterek davalılar arasındaki 10.2.2004 tarihli satışın Borçlar Kanununun 18.maddesi gereğince muvazaalı olması nedeniyle hükümsüzlüğüne ve hiç yapılmamış olduğunu tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili, davanın İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğunu ve beş yıllık süre dolduktan sonra açıldığını,hakdüşürücü süre itirazı kabul edilmediği takdirde davanın Borçlar Kanununda belirtilen bir ve beş yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmamış olması nedeniyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddini savunmuştur.
Mahkemece iddia, savunma, toplanan delillere göre, davanın İİK"nun 284. maddesinde öngörülen beş yıllık hakdüşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava BK"nun 18.(Türk Borçlar Kunununun 19.maddesi) maddesi uyarınca muvazaalı işlem yapıldığı iddiasına dayalı tapu kayıtlarının iptali ile borçlu adına tescili istemine ilişkindir.
Bir davada taraflarca ileri sürülen maddi olguların hukuki değerlendirilmesini yapmak, uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir.
Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre dava niteliği itibarıyla BK 18.maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasıdır. Yüzelsel bakıldığında tasarrufun iptali davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK 277.maddesinde sözü edilen tasarrufun iptali davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3.kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen, kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir.
Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.
Somut olayda davacı vekili, müvekkilinin 11.2.2004 tanzim 5.3.2004 vade tarihli senet nedeniyle davalı A.. U.."dan alacaklı olduğunu, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleştiğini, alacağın tahsilini imkansız hale getirmek amacıyla borçlunun adına kayıtlı dört taşınmazı 10.2.2004 tarihinde damadı davalı E.. C.."e devretmesine rağmen halen kendisinin kullandığını, Uşak İcra Hukuk Mahkemesince yapılan 14.2.2011 tarihli keşif sırasında taşınmazların borçlu ve oğlu tarafından kullanıldığının belirlendiğini belirterek açıkça ve ısrarla BK 18.madde gereğince muvazaalı satışların iptalini talep etmiştir. Bu durumda mahkemece dava konusu taşınmazların satışına ilişkin 10.2.2004 tarihli satış işlemlerinin danışıklı olup olmadığı araştırılmalı, tarafların bu konuda sunduğu deliller toplanarak davalıların danışıklı bir davranış içinde bulundukları tespit edildiği takdirde takip konusu alacağın tahsili için İİK 283/1-2 maddesi kıyasen uygulanarak tapu kaydının iptaline gerek olmadan davacının alacaklarını alabilmesi için dava konusu taşınmazların haczi ve satışı konusunda davacının alacak ve ferileriyle sınırlı olarak cebri icra yetkisi tanınmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetli görülmemiştir. Açıklanan bu maddi ve hukuksal olgulara göre davanın İİK 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu yolundaki mahkemenin kabulü isabetsiz olup, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 17.2.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.