8. Hukuk Dairesi 2019/6096 E. , 2019/11669 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada bozma üzerine yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı-birleşen davada davalı ... vekili, evlilik birliği içinde 2002 yılından önce 2381 parsel, 2002 yılından sonra ise 158 parsel, 2378 parsel numaralı taşınmazlar ile ... plakalı araç olmak üzere 3 adet taşınmaz ve bir adet aracın davalı ... adına edinildiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla eşler arasında TMK döneminde edinilen malvarlığı yönünden katılma alacağı ve 01.01.2002 tarihinden önce alınan taşınmaza yapılan katkı oranına tekabül eden alacak miktarının faiziyle birlikte tahsilini talep etmiş; harca esas değer 80.000,00 TL olarak bildirilmiştir. 23.12.2015 tarihli dilekçe ile 158 sayılı parsel için 60.000,00 TL, 2378 parsel için 271.297,50 TL, 2381 parsel için 4.071,00 TL, araç için 16.000,00 TL ve ziynetler yönünden 24.047,50 TL olmak üzere toplam 375.416,00 TL olarak talep miktarını arttırmıştır. Birleşen davanın yersiz açıldığını belirterek reddini savunmuştur.
Davalı-birleşen davada davacı ... vekili, birleşen dosya dava dilekçelerinde evlilik birliği içinde evliliğin bir gün sonlanacağını düşünmeden ve karşılıklılık esası gütmeden müvekkilinin kazancı ile dava konusu 1886 parselde bulunan 111 nolu dubleks villa kooperatif hissesi şeklinde 1993 yılında satın aldığını ve davalı kadın adına yazdırdığını, davalının bu kooperatif satın alındığından ve adına yazdırıldığından dahi uzun bir süre haberi olmadığını, dava konusu taşınmazın 2002 yılında tamamlandığını, bu taşınmazın satın alınmasında davalı kadının hiçbir katkısının bulunmadığını açıklayarak fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000-TL alacağın faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş; 28.11.2015 tarihli dilekçesi ile talep miktarını 150.000,00 TL olarak arttırmıştır. Asıl davaya cevabında ise malvarlığının edinilmesinde asıl dava davacısının hiçbir katkısının bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, asıl dava yönünden, davacının katılma alacağı taleplerinin kabulü ile dava konusu 158 parselin 120.000 TL belirlenen değerinin ½"sine isabet eden 60.000 TL; 2378 parselin 542.595,00 TL belirlenen değerinin ½"sine isabet eden 271.297,50 TL; araç için 16.000 TL olmak üzere toplam 347.297,50 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının katkı payı alacağı talebinin kısmen kabulü ile dava konusu 2381 parsel yönünden 3.053,25 TL katkı payı alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, ziynet alacağı talebinin reddine; birleşen dava yönünden, davanın reddine karar verilmesi üzerine, hüküm, asıl ve birleşen davalar yönünden davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olup, Dairenin 2016/5661 Esas, 2017/1288 Karar sayılı ilamıyla, Mahkemece, davaya konu 2378 parsel sayılı taşınmazda hem arsa hemde üzerine inşa edilen bina yönünden davacı-birleşen davada davalı lehine alacağa hükmedildiği, fakat tapu kayıtları ve taşınmaza ilişkin diğer evraklar incelendiğinde tasfiyeye konu edilen arsa niteliğindeki 2378 parselin tapuda davalının babası ... adına kayıtlı iken, satış gösterilerek 19.12.2002 tarihinde davalı ... adına tescil edildiği, 15.04.2003 tarihinde davalı birleşen davada davacı adına alınan ruhsat ile evin inşasına başlandığı, taşınmazın davalı birleşen davada davacı tarafından 01.03.2005 tarihinde dayısı dava dışı ..."a satış gösterilerek tapuda devredildiği, cins tahsisi yapılarak dubleks bina ve arsa niteliğinde taşınmazın tekrar davalı birleşen davada davacı ... adına 21.02.2006 tarihinde tescil edildiği, dubleks binanın yapı kullanma izninin ise yine davalı birleşen davada davacı adına 22.03.2006 tarihinde düzenlendiğinin anlaşıldığı, babasından davalı birleşen davada davacıya yapılan devrin bağış olarak kabulü gerektiği, bu fiili karinenin aksini ispat yükünün davacı birleşen davada davalı tarafta olduğu, davacı birleşen davada davalı tarafça satış işleminin gerçek olduğunun dosya kapsamından ispatlanamadığının anlaşıldığı, buna göre 2378 parsel sayılı arsasının davalı birleşen davada davacının kişisel malı olduğunun ve tasfiyeye dahil edilemeyeceğinin kabulü ile davacı birleşen davada davalı lehine sadece bina yönünden alacağa hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde arsa yönünden de alacağa hükmedilmesinin isabetsiz olduğuna işaret edilerek bozma kararı verilmiş, davalı birleşen davada davacı vekilinin diğer temyiz itirazları ise reddedilmiştir.
Mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılama neticesinde davanın kabulü ile dava konusu 2378 parel sayılı taşınmaz yönünden 266.850 TL katılma alacağının yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, önceki günlü hüküm diğer yönlerden Yargıtay’ca onanmak suretiyle kesinleştiğinden yeniden hüküm tesisine yer olmadığına karar verilmiştir. Hüküm, her iki taraf vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
1. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve uyulan bozma ilâmında açıklandığı üzere işlem yapılıp sonucu dairesinde hüküm tesis edildiğine göre davalı-birleşen davada davacı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Davacı-birleşen davada davalı vekili ve davalı-birleşen davada davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
Asıl davada tasfiyeye konu, 2381 parsel, 158 parsel ve ... plakalı araç yönünden verilen ilk karara yönelik davalı birleşen dosyada davacı vekilinin temyiz itirazları Dairece yerinde görülmeyerek reddedilmiştir. Mahkemece bozmadan sonra önceki günlü hüküm diğer yönlerden Yargıtayca onanmak suretiyle kesinleştiğinden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına dair karar verilmişse de, bozma kapsamı dışında kalan hususlar davacı birleşen davada davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşturmakla birlikte yeniden hüküm kurulmalıdır. Bozma kapsamı dışında kalan hususlarda açıkça onama kararı bulunmadığından, bu haliyle kararın infazında tereddüt hasıl olacağından, alacağın kabul ve reddedilen miktarına göre fer"ileri yeniden belirleneceğinden ve HGK kararları da bu yönde olduğundan mahkemece, HMK"nin 297/2. maddesi gereği tüm talepler yönünden yeniden hüküm kurulması ve bozma öncesi verilen kararla 2381 parsel, 158 parsel ve araca ilişkin hükmedilen alacağa, bozma öncesi karar tarihi olan 05.01.2016 tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde yeniden hüküm tesisine yer olmadığına şeklinde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Kabule göre de, Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda, 2378 parsel yönünden, davacı-birleşen davada davalı kadın lehine 266.850,00 TL katılma alacağına, bozma öncesi verilen ilk kararda ise bu parsel yönünden 271.297,50 TL katılma alacağına hükmedildiği, mahkemece bozma üzerine verilen hükümde, kendilerini vekille temsil eden taraflar lehine vekalet ücretine hükmedilmediği anlaşılmaktadır. Buna göre, bozma sonrası verilen kararla, hükmedilen alacak miktarı değiştiğine göre, kabul ve reddedilen miktarlar dikkate alınarak , her iki taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle, davacı-birleşen davada davalı vekili ve davalı-birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davalı-birleşen davada davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının yukarıda (1). bentte gösterilen nedenle reddine, taraflarca HUMK"nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene ayrı ayrı iadesine, 23.12.2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı birleşen davada davalı ... vekili, evlilik birliği içinde edinilen 158 parsel için 60.000 TL, 2378 parsel için 271.297,50 TL, 2381 parsel için 4.071,00 TL, araç için 16.000 TL, zilyetler yönünden 24.047,50 TL olmak üzere 375.416,00 TL’nin faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, davalı-birleşen davada davacı ... vekili ise 1886 parselde bulunan 111 numaralı dubleks villa kooperatif hissesine ilişkin 150.000 TL’nin faiziyle tahsilini talep ederek, asıl davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 158 parsele ilişkin 60.000 TL, 2378 parsele ilişkin 271.297,50 TL, araç için 16.000 TL olmak üzere 347.297,50 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren, 2381 parsele ilişkin 3053,25 TL katkı payı alacağının dava tarihinden itibaren faiziyle davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, birleşen davanın reddine karar verilmiş, hükmün davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Dairenin 2016/5661 Esas 2017/1288 sayılı kararıyla, 2378 parsel sayılı arsanın davalı-birleşen davada davacının kişisel malı olduğu tasfiyeye dahil edilemeyeeği davacı-birleşen davada davalı lehine sadece bina yönünden alacağa hükmedilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuş, diğer temyiz itirazlarının ise reddine karar verilmiştir.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 2378 parsel yönünden 266.850 TL katılma alacağının yasal faiziyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ilk hüküm diğer yönlerden onanarak kesinleştiğinden yeniden hüküm tesisine yer olmadığına karar verilmiştir.
Mahkemece verilen ilk hüküm, 2378 parsele ilişkin olarak bozulmuş, hükme yönelik diğer temyiz itirazları reddedilmiştir.
Yargıtay temyiz edilen kararın bir kısmını onayıp, bir kısmıını bozabilir. Böyle bir durumda ortada bir “Kısmi onama ve kısmi bozma” kararı bulunacaktır. Böyle bir durumda mahkeme kısmi bozmaya uysa bile artık hükmün onanan bölümü üzerinde yeni bir inceleme yapamaz. (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 4. Baskı 1984, Cilt:4, Sayfa:3397-3398)
Öğretide, bir davadaki birden fazla talepten bir veya daha fazlası hakkında verilen kararın bozma kapsamı dışında kalması halinde, o karara yönelik açık bir onama hükmü olmasa dahi, ortada kısmi bir bozma ve kısmi bir onama kararının bulunacağı kabul edilmektedir. Başka bir ifadeyle, açık bir onama hükmü bulunmasa dahi, salt taleplerden biri veya daha fazlası hakkındaki yerel mahkeme kararına ilişkin temyiz itirazları Yargıtayca reddedilmiş ve böylece kararın o bölümü bozma kapsamı dışında bırakılmış ise, reddedilen temyiz itirazlarının ilgili bulunduğu karar bölümü onanmış sayılır.(Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 4. Baskı 1984)
Hükmün bir bölümünün taraflarca o yönden temyiz yoluna gidilmemesi nedeniyle kesinleşmesi veya temyiz edilip de bozma kapsamı dışında kalması arasında; gerek kesin hükmün bağlayıcılığı gerek infaz kabiliyeti ve gerekse o konudaki uyuşmazlığın artık mahkemece yeniden ele alınmasının mümkün bulunmaması yönlerinden, herhangi bri fark yoktur. ( 23.10.2002 tarihli Hukuk Genel Kurulu, 2002/11-633 E. 2002/847 K.)
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.03.1992 tarihli 1992/2-121 Esas 1992/197 Karar sayılı kararı da bu doğrultudadır. Yine usule ilişkin kazanılmış hak konusundaki 09.05.1960 tarihli 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı da öğretide ve uygulamada aynı sonucu doğuracak şekilde yorumlanmıştır (Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Usulü 3. Baskı 1977)
Yargıtayca bir kararın bozulması ve mahkemenin bozma kararına uyması halinde, bozulan kararın bozma sebeplerinin kapsamı dışında kalmış kısımlarının kesinleşmiş sayılması, davaların uzamasını önlemek maksadıyla kabul edilmiş çok önemli bir usuli hükümdür. (04.02.1959 tarihli 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı)
Hukuk Genel Kurulu, 2017/11-107 Esas 2018/1260 Karar sayılı kararında uyuşmazlığın esasının görüşülmesinden önce yerel mahkemece direnme kararının hüküm kısmında karşı dava bakımından, ".. tesis olunan ilk karar temyiz ve karar düzeltme istemleri reddedilmek suretiyle kesinleşmiş olduğundan karşı dava hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına.." denilmek suretiyle sadece asıl dava yönünden hüküm kurulmuş olmasının HMK"nın "Hükmün Kapsamı" başlıklı 297. maddesi ve "Hükmün Yazılması" başlıklı 298. maddesine aykırı olup olmadığı ön sorun olarak ele alınıp incelenmiş, kesinleşerek uyuşmazlık konusu olmaktan çıkan hususlar hakkında yeniden hüküm kurulmasına gerek olmadığına, direnme kararının usulüne uygun olduğu, ön sorunun bulunmadığı hususu oy birliğiyle kabul edilmiştir.
Mahkemece verilen ilk hüküm, 2378 parsele ilişkin olarak bozulmuş, diğer temyiz itirazları ise reddedilmiştir. Temyiz itirazı reddedilerek bozma kapsamı dışında kalan hüküm bölümünün onandığı ve kesinleştiğinin kabulü gerekir. Bu kısımlar yönünden yeniden hüküm kurulmasına gerek yoktur. Hükmün bütünlüğü yönünden verilen kararda, yeniden hüküm kurmaya yer olmayan hususlar belirtilmek suretiyle, karar vermeye yer olmadığına karar verilmesi gerektiğini düşündüğünden, bozma kararının 2. numaralı bendindeki bu konuya ilişkin bozma nedenine katılmıyorum. 23.12.2019