11. Hukuk Dairesi 2020/2168 E. , 2020/5094 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi"nce verilen 05.11.2018 tarih ve 2018/751 E. - 2018/1156 K. sayılı kararın davalı şirket vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi"nce verilen 19.02.2020 tarih ve 2019/45 E. - 2020/260 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davalı şirket vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili tarafından davalı aleyhine açılan alacak davasında Federal Almanya Cumhuriyeti Essen Eyalet Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince 09.02.2009 tarihinde 2 O 274/08 sayılı karar ile davanın kabulüne karar verildiğini, yine aynı Mahkemece yargılama masraflarına ilişkin ek karar da verildiğini, söz konusu kararın davalıya tebliğ edildiğini, yabancı mahkeme kararının temyiz edilmeyerek kesinleştiğini ileri sürerek Federal Almanya Cumhuriyeti Essen Eyalet Mahkemesince 09.02.2009 tarihinde 2 O 274/08 sayılı karar ile masraflara ilişkin ek kararın tenfizini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu kararın Türkiye Cumhuriyeti Mahkemelerinin münhasır yetkisinde olan uyuşmazlığa ilişkin olduğunu, tenfiz koşullarının oluşmadığını, savunma hakkının kısıtlandığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı ... davaya cevap vermemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; Federal Almanya Cumhuriyeti Essen Eyalet Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi"nin 2 O 274/08 kararının 08.02.2011 tarihinde kesinleştiği ve apostille onaylandığı, davacı tarafın isteminin Türk Mahkemelerinin münhasır yetkisine giren ve kamu düzenine ilişkin olmayan hususlardan olduğu, kararın usulüne uygun olarak davalıya tebliğ edildiği, MÖHUK tarafından aranan karşılıklılık ilkesinin her iki ülke arasında mevcut bulunduğu, yabancı mahkeme kararının ve masraflara yönelik tespit kararının aslı, onaylı örneği, apostil şerhli örneği ve bunun usulünce yapılmış bulunan tercümesi gereğince yabancı mahkemece verilen bu kararın Türk Mahkemelerince tenfizinin yapılmasının kamu düzenine aykırı bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karara karşı davalı şirket vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; kurulan hükümde kamu düzenine açıkça aykırılığın söz konusu olmadığı, kararın usulüne uygun olarak kesinleştirildiği ve tenfizi şartlarının oluştuğu gerekçesiyle davalı şirket vekilinin istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, yabancı mahkeme kararının tenfiz istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince davanın kabulüne dair kararın istinaf edilmesi üzerine inceleme yapan bölge adliye mahkemesince yazılı şekilde istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir.
Ancak, 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete"de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"nun 41. maddesinde 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ""31.12.2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 06.12.2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13.01.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun"un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.
Bu durum karşısında, yurt içinde açılan aynı tür emsal davalarda 7194 sayılı Kanun uygulamasıyla ortaya çıkan sonuca karşın yurt dışında açılarak karara bağlanan ve tenfizen gelen dosyalarda farklı sonuca ulaşılacak olmasının 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usül Hukuku Hakkındaki Kanunun 54/1-c maddesinde düzenlenen tenfiz şartlarına aykırı olması nedeniyle mahkeme hükmünün re"sen bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) nolu bentte açıklanan nedenle, İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının re"sen BOZULARAK KALDIRILMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalı şirkete iadesine, 17.11.2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Öncelikle Dairemiz çoğunluğunun bozma düşüncesine dayanak teşkil eden 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile çeşitli kanunlara eklenen Geçici 4. madde, kanaatimizce, her şeyden önce, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve bu maddede öngörülen karar alma hakkıyla birlikte ele alındığında Anayasa’nın 36. maddesinde hükme bağlanan hak arama hürriyetini ihlal eden bir yasal düzenlemedir.
Öte yandan, söz konusu hüküm, yine Anayasa’nın 9. maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağına ilişkin hükme, kanun maddesinin kamuoyunca bilinen ve sınırlı sayıdaki sermaye şirketi ile ve bu şirketler aleyhine açılan davalarla ilgili olduğu düşünülecek olursa Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ilkesi kapsamındaki 10/4. maddesi ile yasama meclisinin bir devlet organı sıfatıyla bu ilkeye uygun hareket etme zorunluluğuna ilişkin 10/5. maddesine, yine Anayasa’nın 35. maddesinde belirtilen ve kişinin temel hak ve hürriyetleri kapsamındaki mülkiyet hakkına ve bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılacağına ilişkin hükme aykırı olduğu gibi, buradan hareketle, devletin, kişinin temel haklarını hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmaya çalışması gerekmesine karşın hak arama ve mülkiyet hakkının kullanımının önüne geçen bir düzenleme olarak ortaya çıkmış bulunması nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesine, keza düzenlemenin kişinin temel hak ve özgürlükleri kapsamındaki hak arama ve mülkiyet hakkının özüne dokunan niteliği gözetildiğinde Anayasa’nın 13. maddesine, Anayasa’nın 138/3. maddesinde görülmekte olan somut davalarla ilgili olarak yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili görüşme dahi yapılamayacağı hükme bağlanmış iken dava hangi nedenle açılmış olursa olsun verilecek kararın ve hatta yargılama giderlerinin dahi ne şekilde hükme bağlanacağının düzenlenmiş olması nedeniyle söz konusu hükme de aykırı düşmektedir.
Her ne kadar Anayasa’nın 167. maddesinde devletin para, kredi, sermaye piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağı öngörülmüş ise de, alınacak bu tedbirlerin herhalde Anayasaya aykırı bir kanuni düzenleme yoluyla gerçekleştirilmesi düşünülemeyecek olup aksinin kabulü Anayasa’nın başlangıç hükümlerine açıkça aykırı düşecektir.
Tüm bu nedenlerle, çoğunluk kararının dayanağı yasa hükmünün, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi uyarınca itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması ve buradan çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği kanısında olduğumuzdan çoğunluğun bozma düşüncesine katılamıyorum.
Ayrıca dava, tenfiz istemine ilişkin olup, 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete"de yayınlanan 7194 sayılı Kanuna eklenen geçici 4. madde nedeniyle yerel mahkemenin tenfiz davasında yürürlüğe giren bu maddeyi değerlendirmesi gerektiği ve bu nedenle bu aşamada temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığı gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmuştur.
5718 sayılı Yasa"nın 54. maddesinde tenfiz koşulları 4 bent halinde sayılmış olup mahkemece bu 4 bent de ayrı ayrı değerlendirilerek hüküm kurulmuştur. Yürürlüğe giren ve Daire"nin çoğunluğunca değerlendirilmesi istenilen Yasa"da, 1. fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verileceği ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücretinin ortaklık üzerinde bırakılacağı hükmü düzenlenmiştir. 5718 sayılı Yasa"nın 54. maddesinin a-b-ç fıkraları ile yürürlüğe giren bu yasa arasında bir ilişki bulunmamaktadır. Aynı maddenin c fıkrasında ise tenfiz edilecek kararın Türk kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması koşulu mevcuttur. Yürürlüğe giren yasa ancak bu fıkra gereğince bir değerlendirmeye tabi tutulabilecektir. Ancak yabancı bir kararın Türk kamu düzenine açıkça aykırı sayılabilmesi için kararda yer alan hüküm kısmının anayasanın veya hukuk sisteminin temel ilkelerine (vazgeçilmez prensiplerine) Türk toplumunun genel örf-adet ve ahlak telakkilerine, toplumun ekonomik yapısını temelinden sarsacak olan değerlendirmeye, temel insan haklarına, adalet anlayışına aykırı olması gerekir. Yabancı karara konu teşkil eden hususların, kısmen veya tamamen Türk hukukunda emredici nitelikteki kurallarla düzenlenmiş olması kamu düzeni müdahalesi için bir sebep teşkil etmez. Öte yandan, kamu düzeni kavramının zaman ve mekana göre değişen, izafi niteliği düşünüldüğünde geçici nitelikteki bir hükmün genel kamu düzeni kavramıyla ilişkilendirilmesi de söz konusu olmamalıdır. Bu durumda, yabancı kararda yer alan hükmün icra edilmesi ile ortaya çıkacak sonuç hukukun genel prensiplerine, toplumun genel örf adet ve ahlak telakkilerine aykırı düşmedikçe ve anayasanın temel ilkelerine aykırı bulunmadıkça yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırılığından söz edilemez.
Somut davaya konu yabancı mahkeme kararının tenfizi Türk kamu düzenine aykırılık oluşturmamakla yerel mahkemenin böyle bir değerlendirme yapmasına da gerek bulunmamaktadır. Bu nedenle bu yönde bozma yapılmayarak temyiz itirazlarının incelenmesi gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılmıyoruz.