Esas No: 2021/553
Karar No: 2022/3780
Karar Tarihi: 17.05.2022
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2021/553 Esas 2022/3780 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Mahkeme, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat talebinin reddine karar verdi. Davacının talebinin CMK'nın 141/1-j maddesi uyarınca tazminat istenebilecek koşulları sağlaması gerektiği belirtildi. Ancak dosyada, davaya konu el koyma işleminin CMK kapsamında suç soruşturması veya kovuşturması kapsamında yapılan yasaya uygun bir el koyma işlemi olup olmadığı araştırılmadan karar verildiği ve kesinleşmiş kararın davacıya tebliğ edilip edilmediği belirsizliği olduğu belirtildi. CMK'nın 141/1 ve 142/1 maddeleri açıklandı.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Dava : Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat
Hüküm : Davanın reddine
Davacının tazminat talebinin reddine ilişkin hüküm, davacı vekili ve mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
I-Mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin incelenmesinde,
Her ne kadar 5271 sayılı CMK'nın 142/8. maddesinde, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat taleplerine ilişkin kararlara karşı, Cumhuriyet savcısının kanun yoluna müracaat edebileceği belirtilmiş ise de, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12/12/1977 tarih, 393/435 sayı ve 23/03/1992 tarih, 3/68-91 sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere, kişisel hakka ilişkin taleplerle ilgili olarak Cumhuriyet savcısının temyiz isteminde bulunamayacağı; bu kapsamda koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasında, Cumhuriyet savcısının tazminat davasının reddine yönelik olarak temyiz hak ve yetkisinin bulunmadığı anlaşıldığından, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz isteminin, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi yollamasıyla halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'un 317. maddesi gereğince isteme aykırı olarak REDDİNE,
II-Davacı vekilinin temyiz talebinin incelenmesine gelince,
Tazminat talebinin dayanağı olan Balıkesir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/127 Esas- 2010/374 Karar sayılı ceza dosyası kapsamında, davacının suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçundan yürütülen soruşturma kapsamında toplam 113.746 Hollanda Guldeni ile 49,70 TL içerir banka hesaplarının 28.09.2001-08.06.2010 tarihleri arasında 8 yıl 8 ay 11 gün bloke edildiği, yapılan yargılama sonunda davacı hakkında açılan davanın zamanaşımından düşmesine ve hesaplardaki paraya yönelik müsadere talebinin reddine hükmedildiği, kararın 16.06.2010 tarihinde kesinleştiği, davanın 01.06.2005 tarihine kadar yapılan işlemler için 466 sayılı kanun hükümlerine, bu tarihten sonra devam eden işlemlerle ilgili olarak ise 5271 sayılı CMK hükümlerine tabi olduğu,
Davacının dava dilekçesiyle 1998 yılında tutuklu bulunduğu cezaevinde öldürülen eşi Erol Kabak'la ilgili olarak, bu şahsın Hollanda ülkesinde ve Türkiye'de işlemiş olduğu "Uyuşturucu-Uyarıcı Madde Ticareti Yapmak"suçlarından elde ettiği paraları eşi olan davacı vasıtasıyla bunların gayrımeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, bankadaki hesaplarını çeşitli işlemlere tabi tuttuğundan bahisle, Adalet Bakanlığının talimatıyla Balıkesir Cumhuriyet Başsavcılığının 2001 yılında başlattığı tahkikat sonucunda, bu banka nezdindeki ikisi Hollanda Guldeni birisi Türk Lirası hesabı olmak üzere üç hesabına bloke konularak hesaplarının 28.09.2001 tarihinde dondurulduğunu ve davacı hakkında suç gelirlerini aklama suçundan açılan dava sonucunda Balıkesir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/127 Esas- 2010/374 karar sayılı kararıyla hesaplardaki paraya yönelik müsadere talebi reddedilerek hesaplar üzerindeki blokenin kaldırıldığını; ancak bankaya başvurulduğunda sadece hesaplarda bulunan ana paranın verilip, tedbir kararı nedeniyle hesaplar bloke edilmiş olduğundan faiz işletme imkanı bulunmadığının öğrenilmesi ve bu şekilde 2001 yılı ile Haziran 2010 yıllarına ait döneme ilişkin faiz zararlarının doğmuş olması iddiasıyla fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla 40.000 TL faiz kaybının ödenmesi talebine ilişkin söz konusu davada yerel mahkemece, 28/09/2001 tarihinde konulan tedbir tarihi itibariyle mer-i 466 sayılı Kanun hükümlerine göre el koyma kararlarına karşı tazminat talep edilebileceğine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmadığına, bu haliyle de talebin kabule şayan olmadığına yönelik mahkemenin tespitinde isabetsizlik bulunmamakla birlikte 01.06.2005 tarihinden sonraki işlemlerle ilgili olarak ise;
1-5271 sayılı CMK’nın 141. maddesinde “(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında; a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen, b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan, c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen, e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan, g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen, j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen, k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan, Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.” şeklinde tazminat istenebilecek koşulların tahdidi olarak sayılmak suretiyle düzenlendiği görülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında davacının hesaplarına konulan bloke dolayısıyla CMK’nın 141/1-j maddesi uyarınca zararının tanzimini istediğinin görüldüğü, ancak söz konusu madde uyarınca tazminat talebinde bulunulması için bir suç soruşturması veya kovuşturması kapsamında CMK’nın 123 ve devamı maddeleri uyarınca verilen bir el koyma kararı olması gerektiği anlaşılmakla davaya konu işlemin CMK kapsamında suç soruşturması veya kovuşturması kapsamında yapılan Yasaya uygun bir el koyma işlemi olup olmadığı araştırılmadan ve buna ilişkin belgelerin Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde dosya arasına alınmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi,
2-5271 sayılı CMK'nın 142/1. maddesinde, "Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir." şeklindeki düzenlemeye göre, davanın kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay içerisinde ve her halde kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içerisinde tazminat isteminde bulunabileceği, bu durumda kesinleşmiş kararın davacıya tebliğ edilip edilmediğine bakılması gerektiği, tebliğ edilmemiş olması halinde veya dosyada tebliğ edildiğine dair herhangi bir belge bulunmaması halinde, anılan Kanun maddesinin ikinci cümlesinin esas alınması gerektiği, bu kapsamda tazminat talebinin dayanağı olan Balıkesir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/127 Esas- 2010/374 sayılı kararının kesinleşme şerhiyle birlikte davacıya tebliğ edilip edilmediğinin dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden anlaşılamadığı, mahkemece de bu hususun araştırılmadığı anlaşılmakla söz konusu kararın davacıya tebliğ edilip edilmediği araştırıldıktan sonra tebliğ edilmesi halinde davacının bu süreden sonra 3 ay içerisinde, tebliğ edilmemiş olması halinde ise; kararın kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içerisinde, CMK’nın 264 maddesi gereğince başvuru merciinde yanılmanın başvuranın hakkını ortadan kaldırmayacağı da gözetilerek, idari yargıda açılan dava dosyasının getirtilerek davanın süresinde olup olmadığının belirlenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi,
Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 17/05/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.