Esas No: 2021/7426
Karar No: 2022/5268
Karar Tarihi: 31.05.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/7426 Esas 2022/5268 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2021/7426 E. , 2022/5268 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ :
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen itirazın iptali davasının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, yeniden davanın kabulüne yönelik olarak verilen karar, davalı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 31/05/2022 tarihinde davacı vekili Av. ... ... ile davalı vekili Av. ... geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; adına kayıtlı taşınmazın alım satımı hususunda davalı ile anlaştığını, satış bedeli olarak kararlaştırılan 150.000 TL’nin tamamını ödemesine rağmen, davalının tapuyu devirden kaçındığı gibi ödediği bedeli de iade etmediğini, bahse konu 150.000 TL tutarındaki alacağının tahsili amacıyla davalı aleyhine icra takibi başlattığını, davalının haksız itirazı nedeniyle takibin durduğunu ileri sürerek; itirazın iptali ile takibin devamını, davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
Davalı; takibe konu parayı davacıdan borç olarak aldığını ve bu parayı 165.000 TL olarak fazlasıyla davacıya ödediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; davacı tarafından 150.000 TL tutarındaki alacağın tahsili amacıyla davalı aleyhine icra takibi başlatıldığı, takip öncesi davalı tarafından borca mahsuben davacının eşi Kamer’e 40.000 TL ödemede bulunulduğu, işbu ödemenin davacıya yapılmış ödeme olarak kabul edileceği, davalının ödemesi gereken takibe konu bakiye alacak olan 110.000 TL’yi ise takip sonrası ödediği, bu nedenlerle davalının takip tarihi itibariyle borca itirazının 40.000 TL üzerinden haklı olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalının takibe vaki itirazının kısmen iptaline, takibin 110.000 TL asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağa yasal faiz işletilmesine, takip sonrası yapılan ödemelerin tahsilde tekerrür olmamak üzere infaz aşamasında dikkate alınmasına, asıl alacağın %20'si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin kararına karşı, taraflarca istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; taraflar arasında düzenlenen davaya konu harici taşınmaz satış sözleşmesi ile davalı adına kayıtlı taşınmazın davacıya satışı hususunda anlaşmaya varıldığı, davacının satış bedeli olarak davalıya toplam 150.000 TL ödemede bulunduğu, bu hususta taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı, sözleşmeye konu taşınmazın dava dışı üçüncü kişiye satılıp tapuda devredildiği, akabinde davacı tarafından 150.000 TL alacağın tahsili amacıyla davalı aleyhine icra takibi başlatıldığı, davalının itirazı üzerine takibin durduğu, eldeki davanın itirazın iptali istemiyle açıldığı, davalı borçlu tarafından davacı alacaklının eşi dava dışı Kamer’in hesabına “borç ödemesi” açıklamasıyla yapılan ödemenin, takibe konu borca mahsuben yapıldığının ispat edilemediği, öte yandan davalı tarafından davacının hesabına takip sonrası toplam 125.000 TL ödeme yapılmış ise de, işbu ödemelerin icra müdürlüğünce infaz aşamasında dikkate alınabileceği gerekçesiyle; davalının istinaf başvurusunun esastan reddine, davacının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak; davanın kabulü ile davalının takibe vaki itirazının kısmen iptali ile 150.000 TL asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş; karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2) Dava, sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesinden alan itirazın iptali davası ile alacaklı; icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m. 67/1). Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirdiği itiraz sebepleri dışında, itirazın iptali davasında başka itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi hâlinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkâr tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamışken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre, gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur (Hukuk Genel Kurulunun 09.02.2011 tarih ve 2011/13-29 E., 2011/56 K., 23.05.2018 tarih ve 2017/19-910 E., 2018/1111 K. sayılı kararları).
Takipten sonra, ancak davadan önce yapılan kısmi ödeme miktarı bakımından dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından dava reddedilse veya kısmi ödeme miktarınca dava açılmasa bile, kısmi ödemenin yapıldığı icra takibi kendi yasal prosedürü içerisinde devam edecek, hatta asıl borç kalksa bile faiz ve ferileri yönünden takip sürebilecek, salt bu nedenle icra dosyasının kapanmasından söz edilemeyecektir.
Borçlunun takibe itirazından sonra yasal süresi içinde itirazın iptali davası açılması ve bu dava açılana kadar borçlu tarafından icra dosyasına ihtirazi kayıt konulmadan yapılan ödemeler veya alacaklının şahsına ya da onun gösterdiği üçüncü kişiye (kabul edilmek koşulu ile) haricen yapılan ödemelerin bulunması durumunda ise ödeme rızaen yapılmış olduğundan borçlunun bu ödemeler yönünden itirazından vazgeçtiğinin kabulü gerekmektedir.
Ödemelerin alacaktan mahsubunda ise; takip tarihinde belirlenen asıl alacak, temerrüt faizi ve ferîleri toplamından mahsubu öncelikle Borçlar Kanunu hükümleri dikkate alınarak temerrüt faizinden yapılacaktır. Bir başka deyişle, her bir ödeme tarihine kadar takip tarihinde belirlenen asıl alacağa temerrüt faizi ve ferîleri uygulanıp bulunan ve takip öncesi işleyen temerrüt faizi toplamından ödemenin düşülmesi, fazlası var ise asıl alacaktan mahsup edilerek belirlenecek olan asıl alacak miktarı bulunmalıdır. Bu uygulama her bir ödeme için ayrı ayrı yapılmak zorundadır.
Tüm bu tespitlerden sonra mahkemece itirazın iptali davasında, itiraz üzerine icra takibi durduğundan takibin devamına dava tarihi itibariyle belirlenen miktar üzerinden imkân sağlayacak şekilde hüküm kurmak ve icra inkâr tazminatının da bu miktar gözetilerek değerlendirilmesi gereklidir. (Hukuk Genel Kurulunun 22/11/2018 tarih ve 2017/19-822 E., 2018/1754 K. sayılı kararı)
Bu şekilde yapılan hesaplamaya göre son ödemeden sonra dava tarihine kadar hesaplanacak temerrüt faizi ve ferîleri ile birlikte alacaklının dava tarihindeki alacağı tespit edilmelidir.
Somut olayda; taraflar arasında düzenlenen harici taşınmaz satış sözleşmesi uyarınca, davacı alıcı tarafından davalı satıcıya satış bedeli olarak ödenen 150.000 TL karşılığında davalının sebepsiz zenginleştiğinden bahisle, 150.000 TL’nin davalıdan tahsili istemiyle davaya konu icra takibinin başlatıldığı, davalının takibe vaki itirazı üzerine eldeki davanın açıldığı; davalı borçlu tarafından takip sonrası borca mahsuben 02/01/2018 tarihinde 100.000 TL ve 06/02/2018 tarihinde ise 25.000 TL tutarında davacının hesabına ödemede bulunulduğu, bu hususun davacının da kabulünde olduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, bölge adliye mahkemesince; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, eldeki dava ile davalının takibe vaki itirazının kısmen iptali ile takibin 150.000 TL asıl alacak üzerinden devamının talep edildiği, davalı borçlu tarafından takipten sonra ancak dava açılmadan önce borca mahsuben yapılan kısmi ödemenin toplam 125.000 TL olduğu, kısmi ödeme miktarınca davacının işbu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı dikkate alınarak, yapılan kısmi ödemelerin öncelikle ödeme anına değin takip sonrası işlemiş faiz alacağına mahsup edilmesi, fazlasının ise asıl alacaktan mahsup edilerek dava tarihi itibariyle belirlenecek olan asıl alacak miktarı üzerinden hüküm tesisi ve yine icra inkar tazminatına da bu miktar üzerinden karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 371 inci maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının davalı yararına BOZULMASINA, 3.815'er TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HMK'nın 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca dava dosyasının kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 31/05/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.