Esas No: 2019/6606
Karar No: 2021/1989
Karar Tarihi: 27.04.2021
Danıştay 10. Daire 2019/6606 Esas 2021/1989 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/6606
Karar No : 2021/1989
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- ...
2- ...
3- ...
VEKİLLERİ : Av. ...
KARŞI TARAF (DAVALI) : ... Rektörlüğü
VEKİLİ : Av. ...
İSTEMİN_KONUSU : ... İdare Mahkemesi'nin ... tarih ve E: ..., K: ... sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, idarenin yürüttüğü sağlık hizmetinin kusurlu olması nedeniyle yakınları ...'un vefat ettiğinden bahisle 30.000,00 TL maddi, 300.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 330.000,00 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesi'nin ... tarih ve E: ..., K: ... sayılı kararıyla; somut olaya ilişkin Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen ... tarih ve ... sayılı raporda ; 03/04/2013 tarihinde araç içi trafik kazasında yaralanan davacılar murisi ...'un Bornova Türkan Özilhan Devlet Hastanesi'ne götürüldüğü, burada genel cerrahi muayenesinde belinde kırık, batında hassasiyet, sağ alt kadranda maksimum hassasiyet, karında ağrı, hayati tehlikesinin olduğu, durumunun ileri tetkik gerektirmesi nedeni ile hasta yakınlarının isteği üzerine Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi acil servisine sevkinin uygun görüldüğü, 03/04/2013 23.40 sıralarında hastaneye gelindiği, hastanın sevk edildiği Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yapılan tetkikler akabinde hastada mevcut bulgularla acil cerrahi girişim düşünülmediği, ortopedi servisine yatırıldığı, gastroenterolojiden konsültasyon istendiği, konsültasyonunda, 2 gündür süren bulantı kusma batında hassasiyet nedeniyle danışıldığı, safralı kusma tariflediği, çekilen USG de patoloji tespit edilmediği, takip ve tedavisi devam etmekte iken 09/04/2013 tarihinde sabah oral alım sonrası kusma ve aspirasyona sekonder solunum arresti ve takiben kardiyak arrest geliştiği, saat 13:30 da exitus olarak kabul edildiği göz önüne alındığında, kişinin muayenesinin yapıldığı, branş konsültasyonları ile takip ve tedavisinin sürdürüldüğü, takip ve tedavisi aşamasında öldüğü dikkate alındığında, kişinin muayenesine takip ve tedavisine katılan hekimlere kusur atfedilemeyeceği vurgulandığından, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 1. İhtisas Kurulu raporu ve dava dosyasında yer alan diğer bilgi ve belgeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacılar murisine yapılan tıbbi müdahalede davalı idare uygulamalarının tıp kurallarına uygun olduğu, olayda idarenin herhangi bir ihmalinin ve hizmet kusurunun bulunmadığı anlaşıldığından, davacıların maddi ve manevi tazminat talebinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, araç içi yaralanma neticesinde batın hassasiyeti, kusma, bulantı, ateş olmasına rağmen hastaya medikal tedaviye devam edilip cerrahi girişim planlanmadığı, ilk yapılan muayenede (03/04/2013 saat 23.40) batın (karın) defans ve hassasiyeti vurgulanmasına rağmen acil cerrahi girişim düşünülmediği, hastaya karın ağrısı için önerilerde bulunulduğu ve bir hafta sonra genel cerrahi kontrolüne gelmesinin istendiği, şikayetleri ağır olunca hasta yakınlarının istemi üzerine Ege Üniversitesi Hastanesine sevk edildiği, hastanın ölüm anına kadar bilincinin açık olduğu, ölüm tarihi olan 09/04/2013 tarihine kadar da burda kaldığı, ortopedi bölümünde herhangi bir cerrahi müdahale yapılmadığı, otopsi raporunda 2200 ml bağırsak muhteviyatı birikmesinden bahsedildiği, bu kadar çok muhteviyatın kısa sürede olamayacağı, muhtemelen hastaneye ilk başvurudan beri bağırsak delinmesinin mevcut olduğu, sonradan gelişmediği fakat teşhis edilemediği, 07/04/2013-08/04/2013 tarihlerindeki hemogram değerlerinin değerlendirilmediği, kan değerlerinde hızlı düşüş olduğu, batında serbest sıvılar olmasına rağmen tedavisinin düşünülmediği, bu durumun bağırsak perforasyonu ya da hemoraji olabileceğine işaret etmesine rağmen değerlendirilmediği, batın içi sıvıların bazen USG'de görünmeyebileceği, laparoskopi yönteminin değerlendirilmesi gerekirken değerlendirilmediği, aynı kazada yaralan Ufuk Yılmaz'ın erken dönemde çekilen batın grafisi sonucu saptanan bağırsak perforasyonu tedavi edildiğinden kurtarıldığı, hastanın hastanede kaldığı 6 günlük sürede belli aralıklarla batın filmi çekimleri ve diğer gerekli tetkikler yapılmış olsaydı sonucun değişeceği, elde edilecek tetkik sonuçları gereği acil operasyon yapılıp hastanın kurtarılabileceği, aynı kaza nedeniyle aynı hastalıktan ötürü (bağırsak delinmesi) aynı hastaneye getirilen ...'ın başka bir ekip tarafından müdahale edilerek acil operasyonla kurtarıldığı, bu durumun bile başlı başına tamamen hastanenin ihmalinden kaynaklandığını gösterdiğinden Mahkeme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : ...
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
1981 doğumlu, olay anında 32 yaşında olan davacıların yakınının 03/04/2013 tarihinde araç içi trafik kazasında yaralandığı, aynı araçta eşi ve arkadaşı ...'ında bulunduğu,18.00 civarı Bornova Türkan Özilhan Devlet Hastanesine sevk edildikleri, burda davacı yakınlarına genel cerrahi muayenesi yapılması akabinde belinde kırık, batında sağ alt kadranda maksimum hassasiyet, karında ağrı tespitlerine yer verildiği, hayati tehlikesinin olduğu tespit edilen hastaya laparotomi yapılmak gerektiği söylenerek durumunun ileri tetkik gerektirmesi nedeni ile hasta yakınlarının isteği üzerine Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi acil servisine sevk edildiği,
03/04/2013 tarihinde saat 23.40 sıralarında hastaneye gelindiği, tansiyon 130/78 mg, nabız:90, bilinç açık, karında ağrı, pelvis ve parakolik alanda serbest sıvı notu olduğu, 04/04/2013 tarihinde tüm vücut tomografisinde serbest sıvı yazdığı, genel cerrahi doktorlarınca yapılan konsültasyonlar sonucu " bilinç açık, genel durum iyi, tansiyon 137/86 nabız:92, ateş : 38.3, batın rahat minimal hemerıojik sıvı cerrahi müdahaleye gerek yoktur." notu konularak vücudundaki kırıklar nedeniyle ortopedi servisine gönderildiği, 03/04/2013 tarihinde çekilen MR notunda sıvı tespiti, batın içi sıvı hematom için USG önerisi, cerrahi notunda batın alt kadrajda ağrı defans istemli? yazdığı, 04/04/2013 tarihinde 18.30' da çekilen USG'de kolonik anslar, serbest sıvı yok, batın rahat, hemojoik sıvı, mevcut bulgularla acil müdahale düşünülmediği Dr. ... tarafından yazıldığı, 05/04/2013-09/04/2013 tarihlerine ortopedi servisinde tedavi görüldüğü, bu aşamada yapılan konsültasyonlar neticesinde 06/04/2013 tarihli genel cerrahi konsültasyonu: sol alt kadran hassasiyet Dr. ... yazıldığı, 06/04/2013 tarihli gastroloji konsültasyonunda: 2 gündür bulantı kusma batın hassasiyeti, safranlı kusma olduğu, batında hassasiyet bağırsak sesleri hipoaktif, 4 gündür gaita çıkışı yok, batın çekilmesi önerisi, aynı tarihli USG de kolonik ansların olduğu bu yönde klinik değerlendirlmesi gerektiği mümkünse ayakta ADBG gerektiği yoksa yatarak DBG çekilmesi gerektiği, genel cerrahi önerisinde bulunulduğu, 08/04/2013 tarihli konsültasyon notunda, serbest sıvı yok, genel cerrah Dr ... tarafından mevcut bulgularla acil patoloji yok yazıldığı, 04/04/2013' te hemoglobin 14.4 iken 07/04/2013'te 11.3 ölçüldüğü, değerde düşme olduğu, 09/04/2013 tarihinde 01.30-06.45 saatleri arası takibin dosyada olmadığı, 03-04-05-06-07-08 Nisan 2013 tarihlerinde kan tahlillerinde kreatinin ve CRP'nin yüksek seyrettiği, 09/04/2013 saat 06.45 civarında hemşirelerin bilinci kapalı olarak hastayı bulduğu, ortopedi yoğun bakımına alarak asistanlara haber verdikleri, nöbetçi asistanlar tarafından hastanın mide içeriğinin solunum yoluna kaçtığı saptanarak aspire edilmeye çalışılırken hastanın solunum sorunu yaşadığı ve kalbinin durduğu, müdahale ile kalbi çalıştırılan hastanın entübe edilerek yoğun bakıma alındığı, durumu kötü olduğu için batın BT çekiminin yapılamadığı, saat 13:00'te öldüğü, aynı tarihte İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca otopsisinin yaptırıldığı, otopsi raporunda, karın boşluğunda 2200 ml bağırsak muhteviyatı ve ince bağırsakta 1 cm. delinme saptandığı, kişinin ölüm nedeninin travmatik ince bağırsak perforasyonu ve gelişen komplikasyonlar sonucunda olduğunun belirtildiği, davacılar tarafından murislerinin ölüm tarihine kadar kaldığı ortopedi bölümünde herhangi bir cerrahi müdahale yapılmadan bekletildiği, hizmet kusurundan kaynaklı yanlış tedavi ve yetersiz müdahale nedeniyle yakınlarının öldüğü ileri sürülerek 21/03/2014 tarihinde davalı idareye başvuru yapıldığı, söz konusu başvurunun 22/04/2014 tarihinde reddedilmesi akabinde bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan davalar olduğundan, bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir. Öte yandan bu tür davalarda zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesiyle "bilirkişi" konusunda atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 266. maddesinde; hakimin, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği öngörülmüştür. Bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
6100 sayılı Kanun'un "Bilirkişi raporunun verilmesi" başlıklı 280. maddesinde; bilirkişinin, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye vereceği; raporun verildiği tarihin rapora yazılacağı ve duruşma gününden önce birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği, "Bilirkişi raporuna itiraz" başlıklı 281. maddesinin 1. fıkrasında ise; tarafların, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri düzenlenmiştir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun 1. maddesinde; adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu, 2. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu, 15. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı düzenlenmişken 703 sayılı "Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ile anılan hükümler yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, 15/07/2018 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yukarıda yer verilen hükümler yeniden düzenlenmiştir.
15/07/2018 tarih ve 30479 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yapılan değişiklik neticesinde yeniden düzenlenen 2659 sayılı Adli Tıp Kurumuna ilişkin larak kararnamenin 2. maddesinde; adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu, 3. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu, 16. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı düzenlenmiştir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'nda Adli Tıp Genel Kurulu'na yapılan atıfların Üst Kurullarına yapılmış sayılacağı, belirtildikten sonra, 15/07/2018 tarih ve 30479 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 7. maddesinde, Adlî Tıp Üçüncü Üst Kurulunun, Adlî Tıp Birinci, Yedinci ve Sekizinci İhtisas Kurulları başkanları ve üyelerinden oluşacağı, 17. maddesinin (g) bendinde, Sekizinci İhtisas Kurulu'nun görevi, ölümle sonuçlanan tıbbî uygulama hatalarına ilişkin işler hakkında bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmek olarak düzenlenmiştir.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
20/01/1982 tarih ve 17580 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin 1. fıkrasında, bu Kanun'da hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuniyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler, elektronik işlemler ile ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma icrasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı; ancak, davanın ihbarının Danıştay, mahkeme veya hâkim tarafından re'sen yapılacağı kurala bağlanmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesinin 1. fıkrasında, davanın taraflarının, müdahillerin ve yargılamanın diğer ilgililerinin, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olduğu; 61. maddesinin 1. fıkrasında, taraflardan birinin, davayı kaybettiği takdirde, üçüncü kişiye veya üçüncü kişinin kendisine rücu edeceği düşünüyorsa, tahkikat sonuçlanıncaya kadar davayı üçüncü kişiye ihbar edebileceği; 66. maddesinde ise, üçüncü kişinin, davayı kazınmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer'î müdahil olarak davada yer alabileceği hükümleri yer almaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava dosyasının incelenmesinden, idare tarafından alınan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerince hazırlanan 01/09/2014 tarihli bilirkişi raporunda, tanının delinmeden sonraki akut batın bulguları ile yapılan ameliyat esnasında konulduğu, klinik durumda belirgin bozulma olduğu zaman tanıdan şüphelenildiği, tomografi bulgusu olarak solid organ yaralanması olmadan serbest sıvı olan hastalarda laparotominin yaygın bir uygulama olmadığı, hastanın gerekli tetkikleri yapılmasına rağmen, geç dönem izole ince bağırsak perforasyonu ve buna bağlı gelişen aspirasyon sonucu arrest ile yaşamını yitirdiği, takip ve tedavisinde hekimlerin ihmal veya kusurları bulunmadığı hususlarının belirtilmesi akabinde teşhis ve tedavide yer alan hekimler hakkında Ege Üniversitesi Rektörlüğü'nce oluşturulan yetkili kurulun 06/08/2019 tarihli meni muhakeme kararının Danıştay Birinci Dairesi'nin 27/11/2019 tarih ve E:2019/1676, K:2019/1746 sayılı kararı ile, hastayı konsülte eden, öğretim üyelerine danışmayan ve ileri tetkiklerin yapılmasını, ince bağırsak delinmesi tanısı konulmasını sağlamayan, hastada acil patoloji olmadığını değerlendiren genel cerrahi araştırma görevlileri ... , ... , ..., ... (...) ... ile Ortopedi ve Travmatoloji kliniği sorumlu hekimi ..., ayrıca 08/04/2013 gecesi ve 09/04/2013 tarihi sabahı nöbet ekibinde yer alan, hastanın bakımını ve takibini yapan oral açıldıktan sonra bulantı ve kusması olan hastayı sabaha kadar takipsiz bırakan, mide içeriğinin solunum yoluna kaçtığını zamanında fark edemeyen Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı araştırma görevlileri ... , ... ile hemşireler ..., ... ve ...'in hastanın takip ve tedavisinde ihmal gösterdikleri, ölüm olayının meydana gelmesinde sorumlulukları bulunduğu sonucuna ulaşılarak, atılı suçtan söz konusu sağlık personelinin lüzum-u muhakemelerine karar verilmiştir.
Dosya kapsamında yapılan inceleme neticesinde hastanın acil servise başvurduğu 03/08/2013 tarihinden itibaren karın ağrısı, sağ alt kadranda hassasiyet, ödem, sıyrık, kemer hizasında eritem hassasiyeti, batın ve bağırsak sorunları, bulantı ve kusması olduğu, karın ultrasonografisi ile takip edildiği, 03/04/2013 tarihinden sonra hastanın durumuna tanı konulmasını sağlayacak batın grafisi ve bilgisayarlı tomografisi, periton lavaj, laparotomi gibi ileri tetkiklerin yapılmadığı, hasta için 09/04/2013 tarihine kadar ince bağırsak delinmesi tanısı konulmadığı ve ince bağırsak delinmesi tedavisinin yapılmadığı, cerrahi girişim düşünülmediği, hastanın ince bağırsak delinmesi ve buna bağlı gelişen aspirasyon sonucu yaşamını yitirdiği hususlarının sabit olduğu, 06/04/2013 tarihinde hastayı konsülte eden gastroenteroloji doktorunun, karında yaygın istemli defans, karnın sağ ve sol alt kısımlarında duyarlılık, bağırsak seslerinde azalma, batında hassasiyet saptadığı, 2 gündür gaita çıkışı olmaması nedeniyle yakın batın muayenesi takibi, ADBG ve YDBG çekilmesi, uzman düzeyinde hastanın değerlendirilmesi önerilerinde bulunduğu halde, bu önerilere uyulmadığı, istenilen tetkiklerin yapılmadığı ve hastanın uzman düzeyinde değerlendirilmediği, hastadaki tedavi yönetiminin ve sürecin hep asistan hekimlerce yürütüldüğü, ilgili genel cerrahi öğretim üyelerine danışılmadığına yönelik olarak Genel Cerrahi öğretim üyeleri ... , ... ve ...'ın ifadelerinde, hastayla ilgili kendilerine bilgi verilmediğini, görüşlerinin istenmediğini, tedavi ve konsültasyon sürecinde görev almadıklarını beyan ettikleri, hastanın 04/04/2013'te hemoglobin 14.4 iken 07/04/2013'te 11.3 ölçüldüğü, değerde düşme olduğu, 09/04/2013 tarihinde 01.30-06.45 saatleri arası takibin dosyada olmadığı, 03-04-05-06-07-08 Nisan 2013 tarihlerinde kan tahlillerinde Kreatinin ve CRP'nin yüksek seyrettiği, görülmektedir.
Bu durumda , İzmir Bornova Türkan Özilhan Hastanesi ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesindeki hasta dosyaları ve tüm tıbbi belgeler, bilgiler eksiksiz gönderilmek suretiyle karında ağrı, şişlik, hassasiyet, batında sıvı ve hava, ödem, kemer nedeniyle ekimoz oluşması, bulantı, kusma, gaita yapamama, yüksek ateş bulguları yanında diğer tetkik sonuçlarının, hasta için barsak delinmesi şüphesi oluşturup oluşturmayacağı, bağırsak delinmesinin belirtilerinin neler olduğu, hastadaki belirtilere göre hastaya hangi tetkiklerin ve müdahalelerin yapılması gerektiği, erken teşhisinin mümkün olup olmadığı, 03/04/2013 tarihinden sonra sadece ultrason çekilmesinin, hastanın durumuna tanı konulmasını sağlayacak MR, endoskopi, batın grafisi ve bilgisayarlı tomografisi, periton lavaj, laparotomi gibi ileri tetkik yöntemlerinin uygulanmamasının hastanın durumuna etkisi ve bu tarz bir yaklaşımın eksiklik olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, 09/04/2013 tarihine kadar ince bağırsak delinmesi tanısı konulmadığı ve ince bağırsak delinmesi tedavisinin yapılmadığı, cerrahi girişim düşünülmemesinin eksiklik olup olmadığı, BT, MR, endoskopi gibi görüntüleme yöntemlerinin yapılmış olması halinde bağırsak delinmesinin teşhisinin mümkün olup olmadığı, tanı için laparotomi yapılmasının gerekip gerekmediği, hasta için laparotomi yapılmamasının tıbbi kusur veya ihmal kabul edilip edilmeyeceği, 06/04/2013 tarihinde hastayı konsülte eden gastroenteroloji doktorunun, karında yaygın istemli defans, karnın sağ ve sol alt kısımlarında duyarlılık, bağırsak seslerinde azalma, batında hassasiyet saptadığı, 2 gündür gaita çıkışı olmaması nedeniyle yakın batın muayenesi takibi, ADBG ve YDBG çekilmesi, uzman düzeyinde hastanın değerlendirilmesi önerilerinde bulunduğu halde, bu önerilere uyulmamasının sonuca etkisi, bu yaklaşımın bir eksiklik olup olmadığı, akut batın riski giderilmeden oral yola geçilmesinin hastanın durumunun kötüleşmesine neden olup olmadığı, araç içi yaralanma ile gelen bir hastanın kan tahlilerine bakıldığında 04/04/2013'te hemoglobin 14.4 iken 07/04/2013'te 11.3 ölçüldüğü, değerde düşme görüldüğü ve 03-04-05-06-07-08 Nisan 2013 tarihlerinde kan tahlillerinde Kreatinin ve CRP'nin yüksek seyrettiği görülmesine rağmen eylemsiz kalınmasının sonuca etkisi, eksiklik olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği, hastanın solunum arrestinin neden kaynaklandığı, zamanında tanı konulup yeterli tedavi uygulansaydı ölümünün önüne geçilip geçilmeyeceği, hastadaki tedavi yönetiminin ve sürecin hep asistan hekimlerce yürütüldüğü, ilgili genel cerrahi öğretim üyelerine danışılmadığına yönelik olarak Genel Cerrahi öğretim üyeleri ifadelerinde, hastayla ilgili kendilerine bilgi verilmediğini, görüşlerinin istenmediğini, tedavi ve konsültasyon sürecinde görev almadıklarını beyan ettiklerinden bu yaklaşımın tanı ve tedavi sürecine ilişkin olarak eksik bir yaklaşım olup olmadığı, böyle bir vakada rutin uygulamanın ne olduğu hususlarının, bünyesinde gastroenteroloji, enfeksiyon hastalıkları, acil tıp, iç hastalıkları, genel cerrahi, ortopedi ve travmatoloji uzmanı da bulunan geniş katılımlı Adli Tıp Üçüncü Üst Kurulu'ndan alınacak rapor ile açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Öte yandan yeniden alınacak rapor neticesinde davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu açıkça ortaya konulamaması sonucu maddi tazminat şartları oluşmadığı kanaatine varılması halinde dahi tıbbi yaklaşımda bir eksiklik saptanırsa (belgelerde eksiklik vs.) sonuca etkili olmasa da kişilerde idari hizmetin eksik işletildiği algısına neden olacağı göz önüne alınarak manevi tazminatın zenginleşme aracı olmayıp manevi tatmin aracı olduğu bu nedenle fahiş değil makul oranlarda hükmedilmesi gerektiği hususunun da değerlendirmede dikkate alınacağı açıktır
Bu itibarla, uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporuna dayalı olarak eksik inceleme sonucu verilen davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan, alınan yeni bilirkişi raporu neticesinde idarenin tazmin yükümlülüğünün olduğuna hükmedilmesi halinde davalı idarenin dava konusu olaya ilişkin olarak sorumluluğu olan kişi veya kişilere rücu edebileceği dikkate alındığında bu kişilerin menfaatlerinin etkileneceğinden, Mahkemece, esastan yeniden karar verilirken dava konusu olayda idare ile arasında rücu ilişkisi doğabilecek kişi veya kişilerin tespit edilerek davanın res'en ilgililere ihbar edilmesinnin gerektiği de kuşkusuzdur.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin kabulüne,
2. Davanın reddine ilişkin temyize konu ... İdare Mahkemesi'nin ... tarih ve E: ..., K: ... sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27/04/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.