Esas No: 2017/4128
Karar No: 2019/3164
Karar Tarihi: 18.04.2019
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2017/4128 Esas 2019/3164 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Sakarya 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 13/03/2017 tarih ve 2016/55 E. - 2017/98 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nce verilen 29/06/2017 tarih ve 2017/301-2017/340 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 16.04.2019 günü hazır bulunan asıl ve birleşen davada davacı asil ... ile asıl ve birleşen davada davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, asıl ve birleşen davalarda müvekkilinin davalı ..."dan muhtelif çekler sebebiyle alacaklı olduğunu, çeklerin icra takiplerine konu edildiği halde icra mahkemelerinin verdiği hatalı ve hukuka aykırı kararlar nedeniyle takiplerin iptal edildiğini ileri sürerek, çek bedellerinin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Asıl ve birleşen davalarda davalı vekili mahkemeye sunmuş olduğu cevap dilekçesinde davanın haksız olduğunu öncelikle davanın süresinde açılmadığını zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, esas olarak ise ödeme ve ibraname adlı belgeye göre çek bedellerinin ödendiğini davacının lehtar ve sonraki cirantaların yetkilisi sıfatıyla çeki imzalayan kişinin kendisi ve kardeşi olması nedeniyle ödemeyi bilebilecek durumda olduğunu davacının yapmış olduğu takiplerin iptaline karar verildiğini kararın onanarak kesinleştiğini belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Davalı vekili, davanın zamanaşımına uğradığını savunmuştur.
Mahkemece, zamanaşımı süresinin, 6762 sayılı TTK"nn 726. maddesini değiştiren 6273 sayılı Kanunun 7. maddesinin yürürlüğe girdiği 03.02.2012 tarihinden önce ibraz süresi dolan çeklerde altı ay, ibraz süresi bu tarihten sonra dolan çeklerde ise üç yıl olduğu, davaya konu çeklerde davacı ile davalı arasında temel ilişki bulunmadığından genel zamanaşımının uygulanma olanağının bulunmadığı, davaya konu çekler ciro edildiğinden çeki elinde bulunduran üçüncü kişinin keşideci- borçluya karşı Türk Ticaret Kanunu hükümleri doğrultusunda sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak alacak davası açabileceği, belirtilen bu durumda da hamilin keşideciye karşı sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak, çekin zamanaşımı süresi dolduktan sonra (1) yıl içinde talep ve dava hakkının bulunduğu, ayrıca icra mahkemesince takiplerin iptali sonrasında çekin tabi olduğu zamanaşımının kesileceği ve 6 aylık zamanaşımı süresinin yeniden işleyeceği, diğer yandan menfi tespit davası zamanaşımını kesen sebep ise de bu durumun menfi tespit davasının tarafları açısından geçerli olduğu gerekçesi ile davanın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilmiştir, bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan TTK"nın 662. maddesinde “müruruzaman; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleriyle kesilir” hükmüne yer verildiği, anılan maddede dava açılması ile kastedilenin, kambiyo senetleri hukukuna ilişkin bir talep dolayısıyla yetkili mahkeme nezdinde, usulüne uygun bir davanın açılmış bulunması olduğu, çekin borçlusunun açtığı çekin iptal davasının zaman aşımını kesmeyeceği, keza ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir, önceki davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması vs. davalarının da zamanaşımını kesici nitelikte olmadığı, kanundaki dava tabirinden maksatın sadece eda davaları olduğu, bu nedenle borçlu tarafından açılan menfi tesbit davasının zamanaşımını kesici nitelikte olmadığı, somut olayda zamanaşımının kesilmesinin alacaklı lehine getirilen bir düzenleme olması ve menfi tespit davasının borçlu tarafından açılması nedeniyle zamanaşımını kesen bir dava olmadığı göz önüne alındığında menfi tespit davası ile zamanaşımının kesilmediği, eski TTK. 644. maddesine göre 1 yıllık sürenin de dolmuş olduğu, keza davaya konu çeklerle ilgili icra takip talebinde bulunulduğu en son zamanaşımını kesen işlemin Sakarya 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2007/7 E ve 2007/34 K sayılı ilamı ile 2007/3 E ve 2007/31 K sayılı ilamı ile takibin iptali kararı olduğu, bu kararın 12.07.2007 tarihinde kesinleştiği, bu tarihten itibaren dava tarihine kadar geçen sürede 6 aydan fazla bir sürenin geçmiş olduğu gerekçesi ile zamanaşımı nedeniyle asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, çek bedellerinin ödenmediği iddiasına dayalı alacak istemine ilişkin olup, mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Ancak, 6100 sayılı Yasa’nın 184. maddesine göre, hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir. Mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder. Tahkikatın bittiğinin tefhiminden sonra, sözlü yargılama aşamasına geçileceği konusunda şüphe yoktur. Burada açıklığa kavuşturulması gereken husus, tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği celseden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için yeni bir gün tayininin zorunlu olup olmadığı hususudur.
Sözlü yargılama 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun"unun 186. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde, "Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir." hükmünü amirdir.
Bu maddede, taraflara davetiye çıkarılacağı belirtilmiş ise de, HMK"nın 184. maddesine uygun olarak, tarafların tamamının hazır olduğu yargılama sırasında, hâkim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verip, tarafların bütün tahkikat hakkındaki açıklamalarını dinleyip, tahkikatı gerektiren bir hususun kalmadığını belirledikten sonra, yüzlerine karşı tahkikatın bittiğini tefhim etmişse, sözlü yargılama hakkında da görüşlerini sorması gerekir.
Tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği duruşmada, taraflardan bir kısmının hazır olmaması veya hazır olan taraflardan biri ya da tamamının, mahkemeden sözlü yargılama için duruşma günü tayin edilmesini istemeleri halinde, sözlü yargılama için HMK"nın 186. maddesine uygun olarak duruşma günü belirlenmesi ve bu durumun duruşmada olmayan taraflara meşruhatlı davetiye ile tebliğ edilmesi gerekir.
Tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği duruşmada, tarafların tamamının hazır ve sözlü yargılama için yeni duruşma günü verilmesini istemediklerini beyan etmeleri halinde, bu husus duruşma tutanağına yazıldıktan sonra, sözlü yargılamaya geçilir, taraflara HMK"nın 186/2. maddesine göre son sözleri sorulur, son sözleri dinlendikten sonra, mahkeme hükmünü verir.
Somut uyuşmazlıkta, mahkemece, hükmün tefhim edildiği 13.03.2017 tarihli celsede, tahkikatın bittiği ve sözlü yargılamaya geçildiği bildirilmeden, taraflara son sözleri sorulmadan karar verilmiştir.
Yukarıdaki açıklanan yasal düzenlemelere uyulmadan hüküm kurulması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğundan, adil yargılanma hakkı ile hukuki dinlenilme hakkına aykırıdır. Mahkemece, bu hususlar nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının, şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karar yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, (2) no"lu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının, İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 18/04/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Yargıtay"ın Bölge Adliye Mahkemelerince verilen kararlar bakımından bozma sebeplerini düzenleyen 6100 sayılı HMK"nın 371/1. maddesinin (ç) bendinde, "karara etki eden yargılama hatası veya eksikliklerin bulunması" hükmü yer almakta olup bu bent ile önceki bentlerde sayılan mutlak bozma nedenleri yanında, onlardan farklı olarak, nisbi bir bozma nedeni düzenlenmiştir. Nisbilik, saptanan yargılama hatası veya eksikliğinin karara etki eder nitelikte olmasından kaynaklanmaktadır. Benzer bir hüküm, 1086 sayılı HUMK"nın 5236 sayılı Kanunla değiştirilmeden önceki 428/son maddesinde daha açık bir biçimde yer almaktaydı. Şu halde, temyiz incelemesi sırasında saptanan yargılama hataları veya eksiklerinin varlığı halinde, hükmün bu hata veya eksikliklere bağlı olarak ve münhasıran bu sebeplere dayalı olarak bozulabilmesi için bunların karara etki eder nitelikte olup olmadığının evleviyetle tartışılıp değerlendirilmesi gerekir.
Her şeyden önce belirtmem gerekir ki, Daire çoğunluğunun sözlü yargılama için gün tayin edilip tebliğ olunmasından sarfınazar edilmiş olmasına ilişkin yargılamaya ilişkin usul hatasının,
hukuk davaları bakımından adil yargılanma hakkını düzenleyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesi ile hukuki dinlenilme hakkına ilişkin HMK"nın 27. maddesi bakımından, kararın salt bu nedenle bozulmasını gerektiren ağır bir ihlal olarak kabulü doğru olmamıştır. Mümeyyiz davacı vekili, temyiz dilekçesinde, kendisine, mahkemece söz konusu usuli imkanın sağlanmış olması halinde, verilmiş olan hükmü etkileyecek nitelikte bir savunma yapmak olanağından ne ölçüde yoksun kaldığına yönelik herhangi bir değerlendirmeye yer vermemiş, sadece son sözleri sorulmaksızın yargılamanın sona erdirildiğinden söz etmiştir. Bu durumda, var olan usuli eksiklik nedeniyle, adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkının ciddi biçimde ihlal edilmiş olduğundan söz edilemez. Bu nedenlerle, Daire çoğunluğunun bozma gerekçesinde kabul olunduğu gibi, açıklanan yargılama hatasının, hiç değilse işbu dava bakımından, kamu düzeni ile ilişkilendirilmesinin doğru olmayacağını düşünmekteyim.
Bu çerçevede somut dava dosyası incelendiğinde, açıkça ortadadır ki, yerel ilk derece mahkemesince sözlü yargılama için duruşma günü belirlenip taraflara ve bu arada davacı yan vekiline tebliğ edilmemiş olması, 6100 sayılı HMK"nın 186. maddesindeki usul hükmünün ihlali ve bu nedenle de yargılama hatası yahut eksikliği niteliğindedir. İstinaf başvurusu üzerine dosyanın ele alındığı Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece mahkemesince asıl ve birleşen davanın zamanaşımı nedeniyle reddine yönelik hükmün esasında bir yanlışlık bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Bölge Adliye Mahkemesinin kararının gerekçesinde açıklanan yargılama hatası yahut eksiklik yönünden, bu hususta davacı yanca istinaf başvurusunda bulunulmuş olmasına karşın, herhangi bir inceleme ve tartışma yapılmamış ise de, söz konusu eksikliği, zımnen de olsa, karara etki eder nitelikte görmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda, ilk derece mahkemesinde yapılan sözü geçen yargılama hatasının ve eksikliğinin, HMK"nın 353/1(b)-3. maddesi gözetilerek behemahal duruşma açılmak ve ilk derece mahkemesince yerine getirilmeyen sözlü yargılama faslı tamamlanmak suretiyle Bölge Adliye Mahkemesince gerçekleştirilen kanunyolu incelemesi sırasında giderilmesi mümkündür, HMK"nın 360. maddesi buna olanak sağladığı gibi aynı kanunun 357. maddesinin bu yönde engelleyici bir yasa maddesi olduğu düşünülemez.
Yargılama hataları yahut eksiklerine ilişkin istinaf başvurularının kabulü, hiç kuşkusuz bu eksiklerin ikmalini gerektirir ise de, behemahal, istinaf başvurusunda bulunanın lehine esastan karar verilmesini gerektirmez. Bu gibi durumlarda, Bölge Adliye Mahkemelerince eksiklik giderilip, hata düzeltilmeli ve fakat her halukarda yeniden esas hakkında hüküm kurulmalıdır. Temyize konu Bölge Adliye Mahkemesi kararı, istinaf başvurusunun esastan reddi yönündedir. Yani Bölge Adliye Mahkemesince, eksikliği başka türlü gidermek mümkün olmadığı için duruşma açılmak ve esastan yeni bir karar kurulmak yerine başvurunun esastan reddine karar verilmiş, bir taraftan ilk derece mahkemesince yapılan yargılama hatası giderilmediği gibi, bu eksiklik, Bölge Adliye Mahkemesinin kararı bakımından da bir yargılama hatası niteliğine dönüşmüştür.
Şu halde, temyiz incelemesi sırasında, HMK"nın 371/1-ç maddesi uyarınca, bizatihi Bölge Adliye Mahkemesince yapılan inceleme sırasında ortaya çıkan bu eksiklik yahut hatanın temyiz konusu karara etkisinin incelenmesine geçilmelidir. Bölge Adliye Mahkemesince, sonuç itibariyle, kanunda öngörüldüğü üzere yeniden esas hakkında hüküm kurulması yerine istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Yargılama hatası, açıkça verilen karara ve bu kararın mahiyetine etki etmiş olup kararın bu gerekçeye dayalı olarak bozulması gerektiği kanısında olduğumdan, Daire çoğunluğunun bozma gerekçesine iştirak edemiyorum.